yalnızlık

niye bele uzundur yollar
şahsen nerede hata yaptığımı çok anlayamıyorum. kendindeki problemlerle yüzleşmeye o denli alışkın olduğunu sanan, kendini cesur sanan, etrafındansa bazı girişimleri sebebiyle -kariyervari- cesur görülen ben, o güçlü görülen ben... kendimi tanımak konusunda çok cesur değil miyim buna rağmen? felsefe yapmak kendim hakkında, neden beni bir yere vardırmıyor? tefekkürü mü beceremiyorum yoksa? kendimi neden bilemiyorum, neden bulamıyorum. belki allah'ı da bulurdum böylece, -yani öyle deniyor- -öyle bir söz var- -ayet miydi hadis miydi anımsayamadım- "kendini bilen rabb'ini bilir." diye.

telefonları açmamak çok çözüm olmuyor. açmak da. "şu gün buluşuyoruz." "bak bizi ekme ha." buluşunca çözüm olmuyor. sanki her şeyin sonunda yalnızlığa dönüyorum. doğan güneş doğarken batacağı ihtimaline mi üzülüyorum şimdiden... bir şeyler bir şekilde beni yalnızlığa vardırıyor. en şenlikli günler bana hüznü fısıldıyor. bir olmamışlık var ama çözemedim pek. benim hislerimde mi bir problem var? kim bilir...

bir şekilde bir şeyleri berbat etmekle yükümlüyüm sanki... çok sevdiğim insanlar beni arkamdan vurmak zorunda sanki. çok sevdiğim insanları bir süre sonra hiç sevmemek zorundayım sanki... biraz kaybolmasam ayrıntılarda...

ben mi çok yılışığım iletişimlerimde? yoksa çok mu uzak? "çok sevmek" kaybettiriyorsa, uzak durmak hep yanaşmadan izlemek neyi sağlıyor? çok sevmek karşı tarafa nasıl aktarılır, belki bunun üzerinde düşünmek gerek biraz da...

tüm bunların arasında ve hayatın bana attığı goller ortadayken, benim yanlış anda ortaya çıktığım sahalar belliyken, umut kırıntıları cılız bir ışık gibi bu ağır melankolik fonda. ama içimdeki acı o ışığı da süpürüyor çoğu zaman. tahmin ediyorum ki bunları yazdığımda bunları okuyan insanlara da geçiyor o acı. en çok bu üzüyor beni.

böyle düşünürken diyorsun ki peki beyaz atlı prens?
sonra diyorsun ki kendine, "ah keşke hayat ve insanlar sandığın kadar masum olsalardı." ya da hayat sandığın kadar mutluluğa duyarlı olsaydı, prensler o kadar içten sevebilecek olsalardı seni.
o zaman da o küçük anı kumbarası yere düşüyor, sana çocukluğunu anımsatan. sen yere düşüyorsun. kalkmak zor oluyor.

sadece sonsuz olan'la çözebilirdin bu işi. sadece islam, sadece allah'ın varlığı ve o'na duyduğun sevgi hafifletirdi ruhundaki acıları. ya sen çok uzaklaşmışsan? ama çok uzaklaştın sansan da o prenslerin yüzünde hep o'nu temaşa ettiğini sanmışsan?

sorular çok.
bu başlıktaki tüm entryleri gör