yaşam

ontolojik sancilarimin merhemi
her yerde hazır ve nazır olan.

bazı felsefeciler ölümün bulunmadığı yaşamın gerçekten de korkunç olacağını . öyle bir yaşamın ilgiden ve anlamdan yoksun olacağını ileri sürmüşler. sonu olmayan bir yaşamın bıktırıcı, bitmek bilmez bir can sıkıntısı olmasının yanı sıra, bir yaşama sahip olmak demek de yaşamak ile aynı şey olmadığını da vurgulamışlar.

yaşamak demek; aslında ölebilir olmak demektir.

yaşam düşüncesinin kendisi, bir kendinin farkında olma, kendini kavrama ve kendini yönlendirme duygusunu da beraberinde taşır. yani insan ancak kendini dünya içerisine yerleştirerek yaşam deneyimini kazanır. dünyayı ve onun içindeki nesne ve olguları doğru bir şekilde kavrayabilmesi ancak deneyim yolu ile kendisine özgü bir kavrayışla gerçekleşir. neyin önemli olduğuna dair hiçbir duygusu yok gibi görünen ya da herhangi bir anlamlı veya düzenli yaşama şeklinden yoksun olan birine yöneltilen ''kendine ait bir yaşamın, hayatın olsun'' cümlesinde üstü kapalı bir dille yaşama ve dünyaya ilişkin bir anlayışa sahip olması gerekliliği yatar. yani kişi yaşamını ancak kendi yaşamı olarak tanıma yeteneğine sahip olarak anlamlı kılabilir.

zira insanlar yaşam içerisinde zamanla var olurlar. her gün gelişen kavrama yeteneği, yaşamının birliğine dair birleşen öğeleri, eylem ve tutumları yaşayarak, o yaşamı kendi yaşamı olarak görme duygusuna sahip olarak gerçekten var olabilirler. bir yaşama sahip olmak demek , o yaşamın sınırlarına, neyin onun bir parçası olup, nelerin o kadar olanaklı olmadığına dair anlayışa sahip olmaktır. aksi takdirde ilk başta söylediğimiz gibi; bir yaşama sahip olmak demek, yaşamak demek değildir.
bu başlıktaki tüm entryleri gör