sevgili sözlük, bundan yaklaşık yedi ay önce hüseyin isimli en iyi dostlarımdan birini kaybetmenin acısını ''arkadaşın ölümü'' başlığında paylaşmıştım seninle. artık o dostumu sağlığında olduğundan daha çok görüyorum. iş yerimin yolu onun yattığı mezarlıktan geçiyor. ilk aylarda büyük bir ızdıraptı. vefatının haberini aldığımda aklıma gelen ilk şey yine onu arayıp acımı paylaşmaktı. o ilk zamanlarda, yolum o acılı yerden geçerken sarılıp hasret gideriyormuşçasına içime içime ağlıyordum. bir süredir artık eskisi gibi şakalaşmaya başladık.
bu geceki hastane nöbetimde rahmetlinin bir komşusuna rastladım. acılı olaydan sonra dayanamamış o apartmandan taşınmış. acısı benden bile fazlaydı. dostumu benden bile fazla seven bir insana rastlamak bile başlı başına büyük bir mutluluk sebebiydi benim için. doğan çocuğun ismini ne koyacaksın diye sordum, ''hüseyin'' dedi. hüseyin'in yaşarken yaşamı boyunca bir asgari ücretten başka bir şeyi olmamıştı. çocuklarına bıraktığı onurlu bir ismi de vardı tabii. çıkarlar uğruna cumhurbaşkanlarının, patronların adını çocuklara koymak toplumumuzda alışılagelmiş bir şeydir. bu toplum zaten ekseri itibariyle güce tapar ya, o ayrı mesele. fakat hala vefanın, dostluğun güzelliğine tapıp yaşayan insanlar görmekten daha sevinç dolu başka kaç şey olabilir ki insan yaşamında?
sevincimi paylaşmak için elimi gayri ihtiyari telefonuma götürdüm. sevincimi paylaşacağım kişi artık maddesel bütün kapsama alanlarının dışındaydı. sabah işten eve dönerken çok uzun zaman sonra tekrar içime doğru ağladım bu sefer.
rahat uyu yüreği güzel, ağzında yaşamımız boyunca küfürler karanfile dönüşen dostum. senin kadar değerli bir insanımız daha geldi.