yazmak lazım

antik acilar carsisi
devrilecek bir gök daima bulunur, yitecek bir zaman daima bulunur, ayağının altından daima çekilir uzam.
yorgun girersin çoğuncası o kapılardan. yontulmuş olarak çıkarsın çoğuncası o ellerden. taşlar ayaklarını çeker, toprak özüne. duvar içleri dış dünyayı yahut korkuyu iteler en geriye. dert, katman katman büyür, gerindikçe gerinir ellerinde. sen, daima bulursun. devrilecek bir gök, yitecek bir zaman, çekilen bir uzam. gerçek dilde, anadilde kurduğun; anadilde bulduğun yalnızlık. yolların kalbine koşan bacaklar nasıl da tutuk. yeniden gitmen için sana bir umut dahi bulduk. sözcük ile, cümle ile, anlam ile, sana dil ile bir yaşam kurduk. bu dil sana verildi, biz sustuk. dil, konuştu ses ile. kağıt harf harf konuştu kitap içlerinde. dili sen büyüttün, dil ile büyüdün, kağıtlar katlandı durdu cebinde. kağıtlar ıslandı daima ilk yağmurla. ay ışığına mı baktın sen, bulut gibi dağıldık biz. bir anlam mı aradın sen, parçadan bütüne kadar tutuştuk biz. sınırsız raylar üzerinde bir oraya bir buraya, bir o vagona bir bu tren yoluna. nasıl koştun evden yapılma duvarlara. koştun sen, daima durduk biz. beklemedik kimseyi, beklenecek ne var idiyse. bir sorulan cevabı hiçbir zaman kabul etmedik. sorular cevaplardan daha büyülü dedik. cevaplar soruları gördü, daha da küçüldü, sevindik. sen sordun, sorunun büyüsüne inandık biz. dil içinde insan, cam şişe içinde sinek, dünya içinde filozof. anlatılamayan şey hakkında susmalı dedin sen. daima konuştuk biz.