confessions

antik acilar carsisi

2. nesil Yazar - Tatlı

  1. toplam entry 65
  2. takipçi 8
  3. puan 3322

kurtlarla koşan kadınlar

antik acilar carsisi
“Sürgün, eğlenmek için arzulanacak bir şey olmasa da, beklenmedik bir faydası var; sürgünün hediyeleri çoktur. Zayıflığı darbelerle çekip atar. Mızmızlığı ortadan kaldırır, hızlı kavrayış sağlar, sezgiyi arttırır, keskin gözlem gücü ile 'içeride olanın' asla elde edemeyeceği bir bakış açısı verir.”

kurtlarla koşan kadınlar

antik acilar carsisi
ilk yayınlanma tarihi, 17 eylül 1992 olan yazar, clarissa pinkola estes tarafından kaleme alınmış öykü kitabı.
vahşi kadın arketipine dair mit ve öyküler anlatılan kitapta, erkek egemen ve kapitalist düzen içerisinde gücünü fark edemeyen kadınlara doğal ve uygulanabilir birçok yöntemden bahseden yazar, bu uğurda kadınların yapması gereken ilk şeyin içlerindeki doğal ve yabanıl sesi keşfetmek olduğunu; bu sesin kadınlara yaratıcılık ve gücün kapılarını açacağını ileri sürüyor.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

antik acilar carsisi

zenginsozluk.com/foto

sabah kuru bir şekilde uyandım, dedi. ama suya özlemsiz. uyanmaya ve uyumaya özlemsiz. durmanın yeri mi, evler. uyumanın yeri mi odalar diye düşünen bir kadındı. düşündüğün kadar güzel mi anneler ve masalar. bir baba durur sesinin yanında. sesini uzatsan elinin, elini uzatsan sesinin yanında. uzak dağlar kadar, uzun dağlar kadar. yollar kadar yaşayan bir kadındı, yollar kadar yazan. sabah kuruyarak uyanan bir kadındı, bin sesle çağırılan, bin sesle aranan. yokluğu varlığından büyük bir hürmetle karşılanan. yaşarken değil nefes alırken değil yaş atlarken değil koşarken ve ararken değil yokken bilinen ve aranan. geceler boyu konuşan bir kadındı, sabahları omzunda ağırlayan. yaşamı uzaklaştıran hastalığı hastadan bir parça saymayan kadındı. bir ülkenin herhangi bir şehrinde yürüyen durmadan. durmadan insana uğrayan. durmadan mezarlara, durmadan pazarlara. hiç durmadan. ve durmayan bir kadındı. gökteki ayın nehirle birlikte yere inişini kutlayan. ellerini zalim erkek ellerinden ayıran. arayan ama hiç sormayan. hiçbir yanıtın hiçbir soruya cevap veremeyeceğine inanan.

tasvir

antik acilar carsisi
herhangi bir varlığın rengini, kokusunu, tadını, görünüşünü; yani duyu organlarıyla algılayabileceğimiz varlığın özelliklerini anlatma ve canlandırma (bir anlamda yazıyla resmetme) demektir. Çevremizde bulunan hemen her şeyi, her olayı tasvir yoluyla anlatmak mümkündür. insanı konu alan tasvire portre denir.

medusa

antik acilar carsisi
haksız ve hüzünlü yazgısının kurbanı olmuştur. dünya kuruldu kurulalı kadının çilesi gamı hep aynı. arthemis'in tapınağına kız kardeşleriyle beraber kendini adayan ölümlü bir afeti devran medusa. medusa'nın dillere destan güzelliği olympos'ta konuşula dursun, bir gün tapınakta zeus efendinin kendi gibi, sözde denizler tanrısı uçkuru düşük kardeşi poseiodon'un kendine zorla sahip olması, evet evet tecavüz etmesi neticesinde elim bir keder ve üzüntüye boğulmuştur. kederi bununla da sınırlı kalmayan medusa, poseidon'un yediği halta sinirlenen salak karısı arthemis'in de lanetiyle lanetlenmiş, tüm güzelliğinden olmak bir yana herkesin öldürmeye ant içtiği, baktığını taşa çeviren bir yaratığa dönüştürülmüştür.

düşün ki o bunu okuyor

antik acilar carsisi
sen içimdeki huzur dolu söğüt ağacımsın. tatlı kelimelerin saçlarıma değmediğinden beri yalnızlığım ve gözyaşlarımla kucaklaşıyorum.
ve içten içe yanıyorum baba. sensiz geçirdiğim bayramlara yanıyorum. yetimliğime, çaresizliğime, kimsesizliğime yanıyorum. ve sana yanıyorum baba ve bana yanıyorum.

turna

antik acilar carsisi
ekseriyetle bataklık, göl, ovalık, deniz gibi kıyı kenarlarında yaşayan turnalar; uzun bacakları ve boyunu sayesinde göçmen kuşlar arasındadır. leyleklere göre daha küçük bir gagaya sahiptir. Tohum, fare, böcek gibi besinlerle beslenirler. Yaklaşık olarak ömürleri 25-30 yıl kadardır. 16 tane türe sahiptir, en bilindikleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Taçlı Turna, Turna, Telli Turna, Mavi Turna, Sibirya beyaz Turnası, Mançurya ve Japon Turnası, Cennet turnası, Avusturya turnası.

anadolu'da Saflığın, bereketin, huzur ve refahın müjdeleyicisi olarak sayıldı gibi temizliğin, vefanın, sadakatin, saflığın, sabrın, özgürlüğün ve de onurun simgesi olarak görülmektedir. bu sebepten insanlar genelde turna kuşlarına ilişmez ve yuvalarına ellemezler.

küçük hesapların adamı olmak

antik acilar carsisi
denediğim fakat beceremeyip, elime yüzüme bulaştırdığım mesele.
Bir bardak kahveye saatlerce oturtabiliyoruz diye malum kahve dükkanına çalışmaya gittim geçen gün. her şey normal seyirde devam ediyor iken kahveyi bir güzel klavyeye döküverdim. bir bardak kahvenin bedeli 1000 liraya çıktı bir an da. Küçük hesaplarımın genelde böyle büyük dönüşleri oluyor.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

antik acilar carsisi
artıyor muyum, eksiliyor muyum yaşayarak bilmiyorum. sanmanın, zannetmenin sancısıyla bu arsız, bu mühürsüz, bu çiçeksiz mektup niçin tutuşturuldu ellerime? beni yangınların ve yıldızların üzerinden yüzükoyun düşüren bu kargaşa, bu minareleri yere serilmiş inanç kubbesi, yanıldığım iddia.. beni kopartarak, parçalayarak, ufaltarak, hazmetmesi midir yaşamak?

soap kills

antik acilar carsisi
1997 tarihinde, beyrut'lu sanatçılar yasmin hamdan ve zeid hamdan tarafından kurulmuş trip hop türü müzik yapan grup. cheftak ve enta fen isimli iki albümü olmakla beraber birçok eski şarkıyı da yorumlamışlardır.

ayrı severim.

zengin sözlük yazarlarının denemeleri

antik acilar carsisi
beklenen gelir mi?
kaçış yok, uzaktan bir akraba gibi bakıyorum ben de hepsine. kimse yabancılık çekmesin. yürüyorum gibi görünüyor ama koşuyorum. şampanya rengi gecekondunun üflesek düşecek pencerelerinin önünde iki güvercine rastlıyorum. düşmese bari. şimdi atılan ekmek ufaklarını parçalıyor gagaları. bekliyorlarmış meğer. “insan neyi bekliyor acaba?” diye bir soruyu geçiriyorum içimden. altından ırmaklar akan yeri değil şimdilik; kimi bir kadını, kimi yapımı süren evini, kimi kucağına verilişi aylara bölünmüş bir meleği. herkesin aradığı yarı buçuk bir cennet..
benim beklediğim ise farâzi cevaplar sonucu vardığım biraz daha gece, biraz daha kahveden ötesi. masa başı bir iş bulunca feraha kavuşacağını sanan bir memurun aldanışı kadar sahici bir şeyi bekliyorum ben de. bir memurla ortak yönlerimizi bulmuş olmam, canınızı sıkmasın ama durum aslında öyle değil. biz hiç benzemiyoruz. o, masasında memnun ve ruhunu teslim edeceği güne kadar memur, ben de kavuşunca memnun ve o zaman teslimi gerçekleşmiş bir ruh.. onun masasında hesaplar ve konsantre, benimse zencefil çayı, çayın şekeri, şekerin kaşığı.. ona mehdi, hızır hatta ara ara ilham bile gelirken, bana varsa yoksa cinnet. ama hala bekliyorum. belki gelir diye.
iç sesimin asistanı:
beklerken de boş durmuyorum. “hangi geminin gelişi beni süresiz bir neşeye gark eder ki?” diye bir soruyu duvarıma tedbir niyetli asıyorum. gelmezse beklenen diye.
ama sahi gelse ne iyi olur?
0 /