zengin sözlük yazarlarının denemeleri

kozmos
deneme denemeleri diye tanım yapılabilecek başlık. deneme denemesinden çıkmış denenmiş denemeler de mevcut...

Sinema salonları
Her insanın mutlaka hayatında bir defa uğradığı yerlerdir sinema salonları. Arkadaşla, sevgili ile, tek başına.. Bazen hatırlanmaz izlenilen ilk film. Adı, konusu, zamanı.. Silik bir hatıradan ibarettir.

İlk gençlik yıllarının kötü anılarını içeren odalardır bazen. Duyguların, karanlıkta ışıdığı yerlerdir. Sırf karanlık olduğu için gidenleri bir kenara bırakırsak, öğretici yerlerdir sinema salonları. Yalnızdırlar da. Bir film süresince yaşayan yalnız odalar. Farklı insanları taşır bünyesinde, farklı yüzleri, farklı hikayeleri. Günahkarı da gider sinemaya. İmanlı(?)sı da gider..

Kültürümüzde büyük bir yere sahip olmamasıyla beraber, hak ettiği değer de verilmiyor üstelik. Genç nüfusun kendi içinde verdiği eğitim savaşı mı buna izin vermiyor, beğeniler mi evrim geçirdi bilinmez ama, sinema salonlarına bir şeyler öğrenmek, sanatsal hazzı yakalamak için giden insan sayısı çok ama çok az.. almasını bilenler için okul mahiyetinde yerlerdir. Hatıralar için biçilmiş kaftandır. Sesler, görüntüler, ambiyans, duygular..

Peki sinema salonları neden boş? Neden hak ettiği yerde değil?

Bu sorunun cevabı aslında yine insanlarda. Sokakta, evde, cüzdanda..

Sinema salonlarına gitmeyen insanların bir sebebi (Yer yer bahane) sinema salonlarındaki bozulan hava. Hak verilebilir bir tutum aslında. Ayaklarını koltukların üstüne atan gençler görüyoruz zira. Karanlıktan faydalanan 15-16 yaşlarında hormonlar.. bu da Saygısızlığın evrimi. Değişen teknoloji, değer yargıları, arkasında yeni nesilleri de sürüklüyor.. Haftalardır beklediğiniz bir filmi en sevdiğiniz yerden izleme imkanına sahip olduktan sonra, arkanızda gülüşen insanlar yüzünden filmi izleyemediğinizi düşünün..

Yine bazı filmlerin bazı şehirlerde gösterilmemesi de, umut kırıcı bir durum. Kendi şehrinde istediği filmi sinema salonunda bile izleme imkanı bulamayan bir insanın salona gitmemesi hak verilebilir bir tutum.

Kısa vadede, dolması istenilen sinema salonları, doldurulması gereken zihinle mümkün. Bütün sosyalliği televizyon izleyip, bilgisayar oyunu oynayan bir neslin, sinema aşkı ile yanıp tutuşması pek mümkün değil. Bu da kapitalizmin görmek istediği bir portre aslında. Ve Maalesef ki Robotlaştırılan bünyeler kadar kar ettiren bir şey yok...
kozmos
Bir şeyler yazıyorum
Bir şeyler yazıyorum. Neler olduğunu, fikirlerinin nasıl çıktığını bilmiyorum. Benden bağımsız bir şekilde yaşayan kelimelerle buluşuyor parmaklarım. Bana ait olmayan şeyler. Orada bir yerde bekleyen, sessiz varlıklar.
Bir şeyler yazıyorum. Kendimin bile kavrayamadığı. Kendimden öteye gidiyorum. Kelimeler benim solucan deliğim. Olmak istediğim yerlere götürüyorlar beni. Kısa yolum, kestirmem. Tehlikeli arkadaşım.
Bir şeyler yazıyorum. Buruk gururumun yara bandı olan kelimeler. Onlar olmasaydı. Ne yapardım ben?.
kozmos
Kendi ritmini bulmak

Çıkılmış her yolculuk, aslında en büyük yolculuğun parçacıklarıdır. Hayat içerisinde yaptıklarımız, yapmadıklarımız, kaçırdıklarımız, çıkıp gitmelerimiz, gelmeyenler.. Aslında her fırsatta bizlere bir şeyler gösterir. Girdiğimiz her savaş, yepyeni bir konu başlığı. Kirli ve kırık hatıralar' ın içeriği. Acı çekmelerimiz şeytanın siparişi. Bir yandan yaşarken bir yandan ölümümüz.. Nedir bu yaptıklarımız, ölmek üzere olduğumuz? Nedir bu adlandırmalarımız, yargılarımız? Nedir sınır? İyilik ile şeytanca işlerin ortasındaki çizgi nerede? Bizde mi?
Bir şeyleri yaparken, aynı zamanda diğer şeyleri yapmıyor olduğumuz gerçeği, bizlere seçimler yapma fırsatını verir. O ''yaptıklarımız'' aslında ''yapmadıklarımız'' ın tercihi. Bir şeyleri yapmamayı seçiyoruz diyelim buna. Yapmıyor ve yapmayacak olduklarımız. Bizi biz yapan şeyler. ''Yapmadıklarımız''. Bizi biz yapan. Seni sen, beni ben yapan. Kendi hayat yolculuğumuzda kesiştiğimiz ''diğer'' hayatlar, aslında ne kadar ''diğer'' ise, ''yaptıklarımız'' da o kadar ''yapmadıklarımızın'' tercihi.
Kavramamız gereken bir şey var. Hiçbir şeyin, birbirinden bağımsız gerçekleşmediği gerçeği. Gerçekleşemeyeceği. Mikro' dan makro' ya, atom' dan, evrene kadar her şey, bir ''şey''in parçasıdır.. Büyük bir ''şey''in.
'' Zerreden hücreye bütün varlık, Söyleşir başka dillerden nefessiz'' der, bir aydınımız.. Yapmıyor olduklarımız profilimizi oluştururken, yapıyor olduklarımız ne yapar? Ne icra eder?
Hayat Yolculuğumuzda, ritmimizi değiştirir. Yeni yönler getirir önümüze. Savruluruz bazen. Kırılırız, üzülürüz. Üzeriz de üstelik. Hayat yolculuğunda kendi ritmimizi bulmaya çalışırken hatalar yapar, düşer, kalkar ve tekrar düşeriz.. Bir zaman, yer ile sevişiriz. Düşmek artık sıradanlaşır, sıkıcılaşır. Bir zaman sonra yerde iken öğrendiğimiz şeyleri ayaktayken öğrenemediğimizi fark ederiz. Hatalarımızın öğrenmenin en zorlu ve en güzel şeyler olduğunu kavratır bize hayat. Kafamıza vura vura kanıksatır. Başka yerlerde ''bir şeyler'' arar dururuz. Yapıyor olduklarımızla uçuruma doğru her şeyden bihaber bir şekilde emin adımlarla gideriz..
''huzur'' ararız daima. Uzaklara gideriz bulmak için, kaşlarımızın üstündeki birkaç santimlik kafesin içinde olmayan mutluluğu. Mutluluk.. Başka yerlerdedir hep mutluluk, başka kollarda. ''bir gün'' dedir. ''ilerde''dir... Yaptıklarımız ile o mutluluğu hep erteleriz, ileride bir tarihe atarız. Sonra da bundan şikayet ederiz. ''kader'' deriz, ''alın yazısı'' deriz, ''şanssızlık'' deriz. Yapmamamız gereken ne varsa yapmalıyız. Yapmaktan geri çekildiğiniz , korktuğunuz şey ne ise, yapın onu. Üstüne gidin! Asıl yapmamız gereken şeyler, ''yapmamamız gereken'' şeylerin içindedir. Bulup çıkartmalı insan. Çekip çıkartmalı kaderini, acının pençesinden. Kendi ritmini hemen bulmalı...
kozmos
delilik ve bilgelik arasındaki ince çizgi

Delilik denince akla, karışıklık, hengame ve kaos gelir. belki en başta da çaresiz bir hastalık. Sözlük anlamına bakınca, ''Kişinin anlıksal dengesinin sürekli bakım altında tutulmayı gerektirecek biçimde bozulması durumu'' olarak tanımlanır delilik. Tıbbi bir tanımdan öte kültürel ve sosyal bir terim. Birden bire ortaya çıkabileceği gibi, zaman yayılmış bir şekilde de gösterebilir kendisini.

Amiyane tabirle 'sinsi hastalık' tır. Fakat bazen öyle deliler, delilikler görür, işitir, okuruz ki, üç lokmalık aklımızla bizler bile hayranlıkla seyrederiz oluşumu. Hayat bir şekilde yolunu buluyor, zaman akıp gidiyor da, deliler ve bilgeler' in söyledikleri zor unutuluyor.. Tarih kitaplarına kazıtıyor kendini adeta.. Müteveffa piyanist Oscar levant' ın şu sözlerini hatırlayalım : ''Deha ile delilik arasında incecik bir çizgi vardır. Ben bu çizgiyi sildim'' Ya da, ressam ve şair William blake' in şu sözleri mesela: ''Eğer deli, delilikte direnseydi bilge olurdu.''

Sonra, şu soruları soralım kendimize:
Deli olarak okumaya başladığınız bir kitaptan, akıllı/bilge biri olarak kalkabilir misiniz? Ya da tam tersi? Aklı başında biri iken, deliliğe dokunabilir miyiz? Sınır nerede? Çizgi nedir? İkisinin arasındaki ilişki hangi düzeyde?

Tarihteki birçok yazar, şair ve bilim adamlarına baktığımızda, birçoğu hayatlarının bir kısmında zor ve tehlikeli dönemler geçirmiş. Yakılanlar, sürgüne gönderilenler, okuduğu okuldan ''aptal'' diye atılanlar.. Şu an, herhangi bir okulun herhangi bir sınıfındaki ders kitabında ismi geçen önemli bir isim mesela..

Yeni nesiller bir deliyi mi, üst düzey bilince sahip bilge birini mi örnek alıyor kendine? Ya da şöyle diyelim: Delilik kötü bir şey midir? Bilgelik ve delilik aynı şey olabilir mi?

Delilik ve bilgelik sözlüklere yazılmamış bir şekilde kardeştir. Kayıtlara geçmemiş bir şekilde arkadaştır. Şunu çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz ki, deli bir kimse ile bilge bir kimse arasında çok az fark vardır. Yok düzeyinde az. Çok zeki birinin sözlerini ilk ağızdan duysak bile anlayamayız. Söylediği sözler altın mahiyetindedir belki. Belki de ''deli saçması'' dır. Aynı şekilde bir deli düşünelim. Pek umursanmaz söyledikleri. Fakat iyice kulak verince duyarız ki, uzaktan da yakından da bir deli, bir bilgeye benzer şeyler söyler. Genel' i işaret eder. ''Deli ol'' diyen , kötü bir şey söylemiş olamaz. Toplumun ''önde gelen'' isimleri, aktivistlerinden biri ''deli ol'' derken ne demiş olabilir? Neyi kastetmiş olabilir? '' Normallik denilen şey adı konulmamış bir deliliktir.'' diyen Pascal mesela..

İki tür insan vardır. Akıllı ve akılsız. Bilge ve deli. Ortası yoktur. Boşluktur ortası. Bu ikisi de aslında aynı şeydir. Bilge kimse deliliğe değmiştir.. Deli kimse bilgeliğe dokunmuştur. Çok bilgece davranan, düşünen bir insan, kenarından köşesinden deliliğe varan şeyler yaşıyordur kafasında. ''normal'' diye tabir edilen insanların anlamadığı şeyler için ''saçma'' olarak adlandırdığı şeyler ''mantıklı'' dahi olsa, insanlar o şeye, o kimseye ''deli'' der. O kimselerin dediklerinin hiçbir öneme sahip olmadığını söylemesek te, üst düzey bir bilince erişmiş kimselerin pek umursamayacağını söyleyebiliriz..
Peki nerede sınır? Karanlık taraf olarak adlandırılan delilik, aslında aydınlık taraf mı?

Sınır dozunda. Ayarında. “Hepimiz deli doğarız. Bazılarımız deli kalırız.” Der beckett. Deli kalsak dahi, usturuplu eylemlerimizde. Ne deli olmak o kadar kötü, ne bilge olmak o kadar iyi..

sen? Deli misin, bilge mi?
Cevap her ne olursa olsun, deliliğini sahiplen, kabullen. Kendini özgür bırak. Sonrasında istemesen de bilgeliğe erişeceksin.
kozmos
Milenyum'un Yalnızlığı
Ne demişti nazım; en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı… ve bizde.. biz de öylesine yalnız bir dönemin içinde, öylesine umutsuz bir vak'a haline dönmüşüz ki, herhalde yirminci asırlar bile dönüp şaşırarak bakardı yalnızlığımıza.. umut yok.. ekmek yok.. sevgi yok.. Varsa yoksa, 'para' varsa yoksa 'ilgi' varsa yoksa 'sömürü'

Pervasız taleplerimiz aştı kıtaları, geçti insanlık duvarından.. Kirlettik Dünyayı kirli botlarımızla, bitmek bilmeyen iştahımızla sömürdük öylece. Ellerimizin arasından kaydı gitti güzelim ormanlar.. durduramadık katliamları, kıyımları.. Bu utanç yeter de artar bize yüzlerce yıl..

Milenyumun yalnızlığı derin, milenyumun yalnızlığı soğuk.. çaresiz ve nefessiz.. milenyumun insanının sahip olduğu tek şey. Tek şey 365 gün. 52 boktan hafta. Üşüyerek uyanır güne milenyumun insanı.. yediği darbelere aldırmadan uyanır güne.. istemese de ne kadar uyanmayı, uyanıverir işte.. istemsizce yapar bunu. Önce gözleri açılır. Sonra yorganı atar üstünden.. Dişlerini fırçalar. İşe gider ayakları, saatler sonra geri gelir.. tekrarlar bunu 365 berbat gün boyunca.. Budur milenyum insanı..

Gerçekten.. Nedir milenyum'un bu çaresizliği? Nedir bu yitkinlik? Nedir bu yediğimiz darbedeler? Can kırıklarımız? Rast gitmeyen işlerimiz.. Bacakları kırılmış umutlarımız? Bu mudur milenyumun tüm varlığı?..

''bu ülkede bir eser verdiğin zaman, peşinen bir de özür dilemen gerekir'' demişti mesela Murat Menteş bir keresinde..

İnsan kabullenemiyor.. Bu kadar basit ve aynı zamanda bu kadar derin, zor bir yaşamı.. Olmuyor işte. Olamıyor. Ne oluyor da olmuyor? Bazen sadece olmuyor işte.. Üstüne konuşulsa da, konuşulmasa da.. Olmuyor.

Milenyumun yalnızlığı büyük, milenyumun yalnızlığı dipsiz.. Alçak ellerde milenyum. Kirli ellerde. Kurtarılması gereken bir şey adeta milenyum.. Çekip çıkartılması gereken, kirli ellerden.. Öyle bir çekmek ki, bir daha teslim etmemek.. Gururla taşımak onu..

Milenyum insanının yalnızlığı daim değil ancak! Yeni bir milenyum da gerekmiyor bunun için. Yalnız uyanılan her gün bir kere daha uyanılabildiği için minnet duyulmalı. Küçük şeylerden keyif almalı. 'Basit yaşayacaksın basit' der nazım.. Mutlak mutluluğun sırrı bu değildir belki, ancak mutlak huzura giden yolda bir mihenk taşıdır bu..
kozmos
Fotoğraflarda Kalmış Gülümsemeler
Geçen gün -nereden estiyse- albümlere bakayım dedim.. 20'lerimin ortasındayım. Herhalde bir olgunlaşma sürecinde gelen olağan isteklerdi bunlar.. Açtım annemin özenle sakladığı dolabın kapağını.. aldım içinden albümleri.. 5 taneydiler.. 5 koca albüm.. neler olmuştu böyle? Neler yaşamıştık. Ben.. Neler yaşamıştım? 'Albümlerde olmayanlar bir bu kadar da eder' diye düşündüm.. Birincisinden başladım.. Numaralı değildi albümler, ancak bir tanesinin kapağını kaldırmamla o birinci oldu benim için..

İlk fotoğraf sünnetimdendi. Yatakta uzanmış kahkaha atıyordum.. 'Ne düşünüyormuşum acaba 5 yaşında' diye düşündüm bir an. Kim bilir.. Belki amcamın yaptığı espirilerden birine gülüyordum yine.. Toprağı bol olsun, sürekli espiriler yapar güldürürdü herkesi.. Son günlerinde ne kadar çabalasa da buruk gülerdik espirilerine ancak hayat doluydu. İçinde dünyalar olan hayat dolu bir insan..

Altındaki fotoğrafa gözüm gitti hemen, düğünüydü dayımın. Ben hatırlamıyorum. Herkesin ağzı kulaklarında. Munzur bakışlarıyla şu an 24 yaşındaki konuşmadığım kuzenim o an orada dil çıkartmış kameraya.. bense annemin yanındayım.. ağlamaklı bakıyorum kameraya.. neydi derdim, oyuncağım mı kırılmıştı, istediğim şekerden mi alınmamıştı.. keşke tek derdim onlar olarak kalsaydı diyorum şimdiye bakarak..

Bir defa daha amcama denk geliyorum.. Şehirlere sığmayan amcama.. Çok uzundu boyu. 196 falan vardı rahat bir şekilde.. Son yıllarını da gülümseyerek geçirmişti.. Dudaklarında sigarası, kafasında cin fikirleri olan bir Anadolu delikanlısıydı amcam… Ne kadar özlediğimi bir daha fark ettim fotoğrafa bakınca.. Gözüme yaşlar doldu, utandım. Ağlayamadım. Sayfayı değiştirdim bende..

Dedemdi fotoğraftaki.. Beyaz elbisesi, bembeyaz sakalları, kar tanesi saçları.. her şeyi beyazdı sanki o adamın.. gerçekten ak sakallı dede dedikleri buydu.. hatırlarım; kuzenimle kavga ederken bana bağırışı hala kulaklarımdadır.. ''kızıma karışmaa'' derdi.. Güleçti.. Mekanı cennet olsun..

Genel olarak o eski fotoğraflarda bir buruk sevinç vardı. Hala dinlenen ancak çok az kişinin istekle açıp dinlediği eski rock parçaları gibiydiler.. Sanki yıllar sonra o an çekilen garip şeylere birileri tarafından bakılacağını biliyormuş gibiydi kişiler.. İnsan bunu pek düşünmez, akıl etmez ancak.. öyle gibi sanki. Belki ben yine kendi kendime kurup oynuyorum.. Her defasında garip bir tecrübe oluyor benim için, albümlere bakmak.. Her defasında aynı buruk heyecanı, aynı hüznü ve sevinci bir arada görmek.. Kim bilir.. Belki bizim de fotoğraflarımıza bakar birileri bir yerlerde.. Aynı şeyleri hisseder belki. Aynı garip mutluluğu paylaşır gülüşlerimize bakınca.. Ne hissederlerse hissetsinler.. Onlar da mutlu ise, ne mutlu..
kozmos
(bkz:#Hobi olarak yine yaparsın)
yazıldığı gibi okunmaz. hobi olarak bile yapılmaz. lafta kalır. silik bir hatıra olur o “hobi olarak yine yap” dedikleri..

yıllar sonra korktuğu için pişman olur insan.. keşke pişman olmaktan korksaydı.. ah insan.. ah keşke şimdiki aklı o zaman olsaydı şahsın..

kendi şahsiyeti başkalarının gölgelerinde sürünür hep. başkalarının ayak izlerine basarak yürür de durur.. kendi yalnızlığıyla bile baş başa kalamaz.. susturamaz insanların sesini.. kısamaz bile. çırpınır durur bu kısır döngünün göbeğinde insan..

kendi gerçekliğini, benliğini hep yanlış yerlerde arar.. hedefi doğru dahi olsa, yürüdüğü yol yanlış yöne çıkar.. başkalarının kirli ağızlarındaki kahkahaların peşinden çürütür ömrü hayatını..
bir fahişenin ağzında bir sönük sigaradır insan hayatı.. değersiz, dertli ve sıkışık.. evet sıkışık. bu kelime çok önemli..

hobi olarak yine yaptığımız bir şey gösterin bana. kenara ittiğiniz. halının altına süpürdüğünüz.. evet..hobi olarak yine becerin hayatlarınızı. başkalarının düşlerinde yine yaşayın yaşamayın demiyoruz..

ancak kendi hayatınızı çekip çıkartın başkalarının ellerinden!
kozmos
Yalnızlık
büyük nimettir yalnızlık. kimse istemez, üvey evlat muamelesi görür de durur yalnızlık.. değeri bilinmez… oysa öylesine hoş ve naif bir hocadır ki yalnızlık.. değeri sonraları bile anlaşılmaz.. şüphesiz ki yalnızlığın kötü tarafları da vardır.. bir ben de mi yoktur bu taraflar.. bilemem. zira kimseyi yalnızlığını konuşacak kadar tanımadım son yıllarda. insanlar uzaktan daha iyi geliyor.. daha değerli. ''hayat uzak çekimde komedi yakın planda trajedidir'' chaplin.. ne doğru der.. fazlasıyla chaplin.

yalnızlık paylaşılmaz dedikleri gibi.. yalnızlık çok güçlü bir arkadaştır insana. sigara gibi. fakat bakın siz şu kalbin işine.. sizi bir türlü rahat bırakmaz ki.. yalnızlığınız sizi çelişkiler içinde bırakmaz.. net, soğuk ve tek'tir yalnızlık. oysa sevgi çok güçlü bir çelişkidir. sizi üzmediği bir zamanı yoktur sevginin.. ikili ilişkilerde bu hep tersine işler.. ''yalnızlık kötüdür! sevgi paylaştıkça çoğalır!'' denir.. yalnızlıktan intihar edenlerin sayısı sevgilisi, karısı, eşi aldattığı için, üzdüğü, kırdığı, terk ettiği için ölenlerin sayısından kat be kat daha azdır.. öyle çoktur ki tabut yetişmez.

yalnızlık daimidir insanda. reddetse de insan bunu, bu ezelden beri böyledir ve böyle olacaktır.. kalabalıklarda yalnızdır insan.. kitleler arasında içindedir yalnızlığının. onu sevmelidir. sevmesini öğrenmelidir öncelikle. onun iyi taraflarını bellemelidir kişi.. yalnızlığından beslenmelidir adeta. onunla bütünleşmeli, karanlık taraf olarak bilinen tarafın aslında daha aydın taraf olduğunu fark etmelidir. işte o zaman. o zaman insan yalnızlığın ne demek olduğunu bilir..

bilmelidir insan bunu. evet kesinlikle bilmelidir. zira tüm hayatı boyunca onu terk etmeyecek olan tek şeyi tanımalıdır. huyunu suyunu kestirmelidir. sevmeli, nefret etmelidir. onunla yaşamalıdır en derin duygularını.. rakı sofrasında onunla başlamalıdır sözleri.. sönük sigaraları onunla canlanmalı, onunla tekrar sönmelidir..

yalnızlığından beslenmeli. onu beslemeli.
kozmos
Umut denilen bit yeniği

çok güçlüdür, umut denilen yenik.. ağır bir sedatif antidepresan gibi.. ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yok bu kavramın. iyi midir, kötü müdür?.. nedir umut?

sözlüğüm, 'ummaktan doğan duygu' diyor. daha yeni aldım 40 tl,'ye 2700 küsür sayfalık bir leş.. sözlük manası kadar masum bir kavram değil bu umut. denir ya hep ''şişe durduğu gibi durmaz..'' aynen o model. kolay değildir umut etmek.. beklemek birilerini, gitmesini, gelmesini, kalmasını.. tanımdan ibaret değil hem. zor.. çok zordur umut.. öyle de büyük bir çelişkidir hem. dövdüğü çocuğuna şeker alan anne gibi.

umut etmek mi özgürleştirir insanı, umudu kesmek mi?..çok soru soruyorum. sanki cevapları biliyor muşum gibi. bir bok bildiğim yok aslında. ''derdimi anlatacak kadar'' bile değil bildiğim, gizim.
çürütür insanı, içten içe, derinden derine sömürür umut.. siz iyi şeyler bekledikçe kucağınıza bırakır.

pimi çekilmiş bombaları hayat. siz iyiyi umdukça kötüsü çıkar.. tecrübeyle de sabittir; beklenmediği zaman gelir, iyi şeyler.. nasıl bir çelişkidir? ne kadar da güzel hem.. murphy denilen ibne uydurmuş bunları.. kaynağı da kıçının sol lobuymuş.. peh! umut kadar kötü ve aynı zamanda güzel bir şey yoktur hakikaten.. hem yara, hem yara bandıdır. yıllarca bekletir insanı. bazen bir hiç uğruna, bazen bir o kadar da bekletebilecek güzel bir şey için..

umut güzeldir dostlar. her şeye rağmen, yaşatır. erkan can'ın da dediği gibi ''bizi umut yaşatıyor'' umutla sarılın yarınlarınıza, bugününüze. her gün, yeni bir lütuf olsun size..
kozmos
Yitik satırbaşları
akşamları özellikle geceleri. gelir bir garip giz. oturur masaya. oturur da çöker adeta. ne çöküş, heyhat! teri soğumadan konuşur.. ''kalk'' der.. ''aynaya bak!'' bakamaz aynaya.. nefes almaya dahi mecali yoktur.. kırgındır. ''benim aşkım uymaz öyle her saza'' der.. ''zaman der'' sonra garip, ''zaman eskitti bizleri.'' gözünün feri hüzne teşne..

inan bana. kabul edemiyorum bunu. bu soğukluğu, bu sessizliği.. yıllar oldu.. yıllar oldu ve hala bu kanlı ellerimden gitmedi sesler.. kulaklarımda hala kahkahalar.. evet.. eskidik.. kalktı masadan eski dostlar.. evet, ve yine eskidik biz..

fotoğraflarda asılı kalangülümsemeler. ince bir sızısı kalan, kesik gülüşlerin.. günahlarımız.. sevaplarımızı yutacak günahlarımız. ama ah. o gülüş. o gülüş hala taze.. hala minnacık yüzündeki bir çiçek…

akşamları özellikle. geceleri... gelir bir garip. oturmaz hemen. bakar yüzüme baştan aşağı süzer beni.. tutmaya çalışır elimi. hayır, henüz değil.. gitmek daha zormuş.. bir sefer dahi bir yere gitmek, bir yerden gitmek.. hayır.. henüz değil.. ellerin.. ne kadar da güzel.. oysa ben, sana gelemeyecek kadar sevmiştim seni.. oysa.. ellerin ve parmakların.. ne güzellerdi öyle..

açma perdeleri! görmesin seni kimse. zaman çabuk çabuk geçiyor işte.. saatler 12'yi vurdu mu kirli çakallar uluyor göğe doğru inceden inceye.. ah.. geceleri.. geceleri daha acıyor şuram. neden özellikle geceleri diye düşünürdüm bir vakit.. acıyor içim geceleri… acıyor. şuram.

esrarlı bir sigaradan derin nefesler çeker hikayemiz.. başlamadan biten. ne çabuk sevdim seni. kırgınsın bana. bilirim. utanırım gelemem. görürüm seni, gidemem. bir gün gözlerime dokundu gözlerin. gözlerin oldu gözlerim. göz..

akşamları özellikle. geceleri. gelir bir garip bir sızı. oturur şurama. masama. odama. gitmez. ağlatmadan gitmez.
kozmos
İnfilak parçaları
bugün bende bir hal var. sigara bile farklı tatta. henüz çözemediğim bir incelikte. bugün bende, bir hal var. çözemedim hala...

nasıl olurdu onun gidişleri? gelmeyecek gibi duruşları.. bakışı, gülüşü.. ne de bitmeyecek gibiydi öyle... ne de güzeldi o ilk günler. bir daha gelmeyecek olan. ilk günler. ilk. kıskanırdım seni. söyleyemezdim. söyleyemezdim de ömrümden ömür giderdi. sen de gittin. ardından cümleler döküyorum işte.. tıpkı hayalini kurduğun gibi..

böyle demiştin hatırımda kalmış.. kalan diğer şeylerle beraber.. ah.. senin yüzünden.. kana batacak… şehre yağmur bile yağmıyor artık.. o nisan yağmurları da mı terk etmiştir sevgilim?

saat 12'yi vurunca daha zor geçiyor zaman.. zaman.. buruşturup attı bizleri.. bir sızı bıraktı göğsümün tam ortasına .. zaman.. saat 12 yi vurunca daha zor geçiyor..

çok uzun zamandır daha zor geçiyor günler. zaman şimdi. öylesine gerçek geliyor ki gidişlerin... atamıyorum da.. üzerimdeki bu kırgınlığı.. yüzüme bakışını nasıl unuturum.. bir şarapçının dudaklarında sönük bir sigara gibi şimdi senin sızın.. tek ölüm paklar artık beni..

bugün.. bende bir hal var.. sigara bile farklı tatta. henüz çözemediğim bir incelikte. bugün bende.. bir hal var.. çözemedim hala..

bu soluk masumiyetim bırakmıyor peşimi. mertlik naralarım korkmuş.. sönmüş.. atmışım kendimi bluğ çağındaki kızlar gibi yatağa.. çıkamıyorum kendi içimden.. kendimde takılı kaldım.. kendi tekilliğimde boğuluyor gibiyim… ne kadınsızlık, ne şarapsızlık.. bir sensizlik var ki sevgilim.. sorma gitsin!
kozmos
Değil mi ki bu sevdadır bitiren seni
hep denir bir silik söz.. vazgeç bu kıyam sevdasından.. vazgeç.. yok.. ötesi de, öncesi de.. var sa yoksa bugün! nedir bu zamanın bizle alıp veremediği? düşmedi bir türlü. yakamızdan da, hayatlarımızdan da..

zaman takıntımı yüzüme vururlar. cümlelerimi suratıma çarparlar. bakmam onlara, bakamadığım kadar bakmam. bakamayacağım gibi duyamam da. hem garip.. nedir bu kelimelerin kendi içinde kavgası.. bir araya gelmezler.. gelince naz ederler.. konarlar garip bir şekilde sessizce bir cümlenin başına peyderpey..

değil mi ki onlardır bizi var eden? bizi 'biz' eden.. kelimeler.. cümleler.. satır başları.. bunlar tehlikeli oyunlar.. küçük insanlara göre değiller. hem küçük insan mı kaldı aramızda? hepimiz büyüdük, hepimiz çektik acılarımızı vasfımızda.. kelimelerin kendi içlerinde yaptıkları toplantılar değil midir ki nobelleri nobel, yazarları yazar yapan.. yazmak… farklı bir heyecan.. yazmak.. okumaktan daha güzelmiş.. yazmak.

değil mi ki bu güzellikleri bizlere getiren kelimeler değil de cümlelerdir.. cümlelerdir kelimeleri 'var' eden.. cümle yoksa kelime de yoktur.. cümle, kelimenin sağlayıcısıdır.. abisidir, babasıdır. cebine parasını koyanıdır. elinden tutup kitaba koyandır kelimeleri, cümle. hem değil midir ki cümle, hayattaki en önemli şeylerden olan.. bu önemlidir. evet. cümle, var ve yok edendir.

vazgeçtim bu sevdadan. ölümün bile temizleyemeyeceği bir pisliktir cümle. dirençli bir bakteri gibi yapışır kanatlara odalara, duvarlara.. seslere hatta. ezilmiş, hor görülmüş numarası yapan? içimizi kanatan? günlerimizi karartan..

değildir.. cümle değildir hiçbir kötülüğün sahibi. cümledir bu kötülüklerin eğrisi.. cümleye göredir eğrisi..

değildir..

değil.

seni yalnız kor bazen cümleler.

cümlenin tanımı biraz da montaigne' nin denemelerini tanımlamak gibi. zor ve çetrefilli biraz..

değil midir ki cümledir montaigne'ı da seni de, beni de var eden.. yok eden.. kıran, güldüren..

şüphesiz öyledir ve hem, değil mi ki bu sevdadır bitiren seni, cümleleri bir araya getirebilme sevdan?..
kozmos
Bu gecelerdir hep
budur hep. tüm varlığı, yokluğu.. adem oğlunun.. kızgınlığıdır geceleri.. kırgınlığı, nefreti, dinginliği.. bir giz gibi saklanır garip. gecelerdir hayat. varımız da yokluğumuzda bir sessizlikle çıkar ortaya.. bir 'çıt' sesi söküverir her şeyi.. bozuverir.. yüksek seslerdedir huzursuzluk.. bağıra bağıra söyler.. haklı olduğunu.. o ses tonudur onu haklı yapan.. değildir de.. sanır işte..

budur hep. tüm yalnızlığı insanın. gecelerdir ortaya çıkartan salt gerçekliğini, insanın. gecelerdedir insanın maskeleri, yerlere düşen.. yerle sevişen tecrübeleridir geceler, insanın. bir rakı sofrasında derinden çalan bir zeki müren şarkısıdır.. müzeyyen senar'dır geceler ve yine budur.. insanı ağlatan. hıçkıra hıçkıra kendine sarılmak zorunda bırakan..

gaddar ve pis geceler.. iki kalp arasında en uzun yoldur geceler.. bir cellat'ın ellerindeki kandır. bir hakimin dilindeki cezadır geceler.. lanetlidir bazen. korkutucu, soğuk.. yalnızlığın daniskasıdır.. hiçbir şeyi yoktur soğuk ve ürkütücü sokaklardan başka.. gecelerin.. rast gele bir sokaktan geçen bir şarapçının dilindeki türküdür geceler..

ilk gençliğin en eğlenceli anlarıdır bazen geceler. ilk anlarıdır hep 'o an' lardır geceler.. o an'lardadır, geceler. hep oradadır. beklemektedir sessizce. misafirlerini, hazırlıklı hem.

tanrının yarattığı en güzel ve en çirkin şeydir.. büyük çelişkiler barındırır içinde.. fazlasıyla cömerttir, esirgemez lanetini ve şevkini.. bolca bulunur kesesinde insan ne isterse..

kanadı kırık bir kuşun çığlıklarında ses olur geceler.. yankıları evlere sığmaz.. boş ve tehlikeli sokaklarda aşar diyarları.. duyan olmaz bir köpeğin iniltilerini.. karanlıkta gördüğü şeylere bağıran.. bir köpek.. geceleri uyumaz pek. bekçisidir sokağın. gecenin kucağındaki en çok kredisi olan şeydir ses.. bir sestir geceyi yaran. bir sestir geceyi kapatan..

budur hep. tüm varlığı, varlığı. bu gecelerdir hep. sesimize ses olan...
kozmos
Deliliğin sınırlarında
dolanır dururuz bu sınırlarda. bir dönem gezer tozar geri geliriz. delilik adeta kürkçü dükkanımızdır. kimse bilmez, delilik ve bilgeliğin kardeşliğini.. kan bağı vardır aralarında. ve kimse deli olduğunu fark etmez.. bunu bilmeden yaşar 'akıllıca' oysa delilik.. güzel bir şeydir.. farklı bir özgürlüktür delilik. bilen bilir aslında.. özel ve matah bir şey değildirse de, delilik.. güzeldir..

sızılarınız acı değil de, zevk vermeye başlar artık.. cümleleriniz daha özgür çıkar, ağzınızdan, kaleminizden, klavyenizden.. ayrı bir tattır delilik.. bizzat doktor raporlu birinin yazısıdır bu yazı mesela.. öylesine özgür hissedilir ki o an, doktorun ağzından çıkan kelimeler adeta parti habercisidir..

askere gitmenize bile manidir bazen. çeşitli işlere girmenize engeldir delilik.. ancak insanların içini görmenize engel değildir.. delilik güzeldir.. bunu bilip te yaşamak daha güzeldir.. kabul etmek özgürleştirir.

deliliğin sınırı veya sırrı yoktur.. bir kaç inceliği vardır belki. ben bilmem. deliler bilir. bir durup dinlemek gerekir.. her şarapçı potansiyel tecavüz zanlısı değildir mesela.. bazıları 'deli' hikayeler taşır dudaklarında.. bir şarapçıdır bazen bir güne çiçek gibi açan.. down bir güne hayat saçan..

kabullenmeli deliliğini kişi.. sevmeli onu. onunla yaşamayı adım adım öğrenmeli.. yoksa, 'akıllı' olmanın ne manası kalır?..
kozmos
'O an'lar

'o an'ları çıkartırsak hayatımızdan, geriye ne kalıyor?

koca bir hiç. koskoca bir sıfır. 'o anlar'dır bizi biz yapan... bazen sevgilinin terk ettiği andır 'o an' büyür insan o an.. yağmurlardan sonra büyür..gözlerinizin içine baka baka bağırır sevgili. gidişini seyrederken büyür insan. bir saniyede değişir insan.. derler de.. yaşayana kadar inanmaz insan.. toz pembe hayat güzeldir oysa..

bazen bir doğum anıdır 'o an' hayatınıza neşe katacak 2 kilo ağırlığında tatlı bir bebeğin doğum anıdır. sevinçten yapılan saçmalıkları görmezden gelinen anlardır işte 'o anlar'..

hayatta yapmam dediğiniz şeyleri yaptığınız andır bazen. o şeydir sizi olgunlaştıran, demir gibi güçlü kılan. 'o an' dan sonra artık siz, eski siz olmazsınız.. çok değişir, çok güçlenirsiniz..

ilk kalp kırışınızda ardınızda bıraktığınız parçalardır 'o an' . gidişidir sevilenin.. gelmeyecek şekilde gidişi. gidiş ki ne gidiş… heyhat!.
zaman zaman kaçak yerlerde yaşar 'o an' birkaç gram suçtur bazen. 'o anlar' da yapılır en güzel hatalar.. en kıyak pişmanlıklar..
hiç affetmez 'o anlar' sizi.. ömrünüzce hatırlayacağınız şeyler olarak gelir zihninize oturur.. defaten çakılır. peyderpey gider gibi olur.. gitmez..

'o anlar' sizi yok edebilir. öyle bir güce sahiptir ki bir sır olmalıdır bazen. bir sır olarak da kalmalıdır.. en kötü zevklerde bitmelidir..

'o anlar' bizi biz yaptı, sizlere de sıra gelecek muhakkak.. 'o anlar' ın tadını çıkartın.. hem, o anlar'ı çıkartırsak hayatımızdan, geriye ne kalır?
kozmos
Sevilmiş acılar
büyük acılar.. onlar hep, en ıssız yerlerde açar… insan hep yavaş yavaş acılara alışırgibidir.. en derin tutkularda hayat bulan acılara. uysallaşır gibidir ve bile bile katlanır bir şeylere. avuntu kaynakları bulur, yaratır insan. başı sıkıştıkça bunlara koşar. öyle düşlere dalır ki insan, yapacak şeylerin hepsi birer soğuk nesne kalır.. o düşler de olmasa, ne olurdu halimiz?

büyük acılar.. onlar hep en beklemediğimiz anlarda oturur kalbimize. çöreklenir adeta. hem, insan acıyı bekler mi hiç? bu, sapıkça olurdu galiba.. tam adlanlandıramıyorum. anlamlandıramadığımdan ötürü. neden acılar, en güzel günün en güzel saatine çöreklenir.. vakit mi kollarlar? en büyük darbesini en mutlu anlarımızda yaparlar.. kılıcını kınına hiç sokmaz acı.. fırsat buldukça saplar yüreğe. boğazlanan bir çocuğun kanı gibi akar gözyaşları, göz bebeklerimizden aşağı..

birkaç gram suç içerken ortaya çıkar acılar.. birkaç gram huzurun içindedir.. fırsatların göbeğindedir acılar.. kahkahalarımızın yanı başında usulca, sessizce bekler bizi.. bir 'an' kollar.. fahişe acılar.. günahkar acılar… tatminkar.. acılar…

büyük acılar… onlar her zaman bizi biz yapan yüksek oksimoron içeren şeyler taşır.. hem var, hem yok eden, edebilecek olan acılar.. onların sızısı çok başkadır.. acı verdiği kadar sevilir de garip.. çok derinden gelen sızı, geçmişe dair bir gerçekliğin bir kanıtıdır da aynı zamanda. sevilir bazen bu acılar….

gariptir.. büyük acılar.. onlar hep, en ıssız yerlerde açar… insan hep yavaş yavaş acılara alışırgibidir.. en derin tutkularda hayat bulan acılara.
kozmos
Unutulacaklar listesi
aslı, unutulması gereken şeyler listesi olan listedir unutulacaklar listesi.. beynin içinde bir yerlere çöreklenmiş acılardır bu listedekiler, özlemlerdir, kişi ve kişilerdir.. hayatı piç eden üçüncü şahıslardır bazen bu kişiler.. 'o' dur. 'bu' dur.. 'şu' dur.. bazen kişinin kendisidir, unutulacak olan..

evet, insan kendini de unutmak ister bazı bazı. ne de hoş bir tezattır kendini unutmak.. bunu bilinçli olarak yapmak oysa..ne hoştur.. azgın ve vahşi bir atı uysallaştırmak kadar zordur kendini unutmak. buna karar vermek..

hangisini seçip yazmamı istersiniz?
acıları mı, gidenleri mi, kalıp gibi durup aslında burada olmayan ve de hiç olmayacakları mı?
acılardan devam edeyim.. onların derdi çok, derdi uzun.. onlardır bu yazıyı yazdırtan ve sil tuşuna bastıracak kadar güçlü olan.. ne de kudretli bir şeymişler böyle be! hey ki hey! yağmur yağdıkça tazelenen ruhun içindedir acılar.. 'bu gün de yaşıyoruz' diyen sarhoş dudaklardadır acılar.. tahmin edilmeyecek kişilerdedir.. içtedir acılar.. derinde ve içtedir.. bir odanın duvarlarındadır acılar.. havaya yapışmış çığlıklardadır.. ıssız bir çıkmaz sokaktadır acılar.. bar köşesindedir, okul kantinindedir. yıllarca gitmeyecek olan acılar, kendilerine özel yerler seçerler.. adeta businness class. jantidir de acılar.. havalıdır. sevgi gibi ayaklar altında laçka edilmemiştir. acılar hep özel bir yerlerde, özel zamanlarda yaşanmıştır..

ürkek ürkek bakan tavşanlardadır acılar.. gözlerdedir.. kanlı ve sulu gözlerde.. aslı, unutulması gereken şeyler listesi olan listedir unutulacaklar listesi.. aslında kendimi kandırıyorum. giderken yanımda sizleride götüreyim dedim. olmayacak böyle.. unutulmayacak o 'acılar' 'kişiler' 'anlar' ve zaten unutmak ta istemiyoruzdur bazen.. onlar değil midir bizi biz eden.. nedendir bu yalan söylemeler? maskeler?..

emin olamıyorum.. acılar naif ve gaddar hocalardır.. bizleri biz yapan.. ve değil midir ki onlardır bizi yerlere çalan? hayat bu kadar tezat mıdır?.. güzelliği tezatlığında mıdır?.. anlam acılarda mıdır?..

emin olamıyorum..

gidenler, gitmekle iyi etmiştir.. firarda akıllarımızı hapislerine geri getirmiştir o gidenler.. sükut acılar.. o acılar.. iyi ki varlar..
kozmos
Zamanın çocukları
istemeye istemeye dönüşümler geçirdik.. başkalaştık rızamız dışında. zorla büyüdük, büyütüldük.. gözümüzün feri çocuksu oyunlara teşne idi. şimdi soğuk birer büyüklük bir bencillik içinde, o küçük çocuk. hayaller ve şekerlerle güzel dünyalarımızda küçük mutluluklarımız vardı bizim.. neredeler onlar?

bütün suç zamanın. bu buz misali soğukluğumuz zamanın getirisi(götürüsü). kaybeden edebiyatı yaptığımı sanır birileri. öyle değil. fakat öyle böyle değil. kaybettiklerimiz, kaybedişlerimiz.. dudaklarımızda sönmeye teşne şimdi.. hayallerimiz de küçüldü, dünyamız da..

bütün.
suç.
zamanın.

belki de değildir. kendi kafamıza sıkmışızdır kurşunu.. tetiği çekerken haz bile duymuşuzdur belki. bu enfes yitme kendi eserimizdir belki. böylesine büyük bir yıkıntının mimarı.. biz miyiz yoksa? zamanı suçlamak kolay olan. hoş.. biz hep kolayı severiz ya..

insan doğası. seviverir. payımız olsa dahi, büyük dilim zamanın. bu kirli bedenlerin suçlusudur zaman. pastacı da zaman. malzeme de. kalan da, giden de.

zamanın suçu.. iki küçük kelime.. bizi bitiren. hatta tek. 'zaman'

istemeye istemeye oldu bunlar.. biz yaparken farkında olmadıysak da.. olduysak da.. böyle bir 'büyüklük' istememiştik.. ne hayal etmiştik ki hem?.. neler istemiştik o çok cömert 'zaman'dan.. kendimizi kandırmışız.. zaman sadece çalar.. hırsızdır. en büyük düşmandır o. en. büyük. düşman..
kozmos
Gayri meşru duygular - 1
Üçüncü şahısların ağzında sakızdır şimdi.. o vakur anılar. Bir starbucks masasında kahkahalar eşliğinde geçilen dalgadır.. el emeği göz nuru umutlar..

Oysa, Oysa ne de ince ve güzel bir işçilik vardır o masum umutlarda.. o gayri meşru heyecanda. Nasıl da hırçın bir gururu vardır o umutların heyhat! Bir Tolstoy kitabına malzemedir o.. çekilen sigara değil kahırdır oysa..

Şimdi… şimdi üçüncü şahısların ağzında birer sızıdır belki gidişlerimiz… kalışlarımız.. kalamayışlarımız… gayri meşru umutlarımızın fitilidir bir adet gülümseme.. ne kadar naif.. o kadar küstah!

Bir yerlerde adımıza kalkan ''şerefe'' dir belki umut.. ''şerefe'' ''şerefe'' hangi şerefe? Neredeki? Kimdeki?

Hayal etmek insan işi.. zarar etmez.. şaşkınlıksa aptal işi.. nedir beklenmeyen, bir türlü insandan?.. beklenmeyen belli ise beklenen nedir?.. umudun Sınırı, ölçütü kimdedir? Nerededir?.. Sizden? Bizden?

Siz?
Biz?
Hangi ara değişiverdi böyle.. Güzelim harfler.. Çakallar mı girmiş aramıza?…
Beklenmeyen tehlike. Ne güzel de çelişkisin öyle.. İnsandan..
kozmos
Gayri meşru duygular - 2
Bir heyecan vardı sanki ilkokula başlamış bir çocuğun gözlerinde.. fazlasıyla heyecan.. temizlenmiş, ter temiz ütülenmiş ve bir beden büyük bir önlüğün içindeki çocukta.. Bir heyecan vardı sanki, bir heyecanı vardı hayatın, insanların dünyanın.. Temiz ciğerlerle çekilen sonsuzluğa teşne havanın bile bir havası vardı..

Yürümenin, durmanın,koşmanın, düşmenin, ağlamanın.. her şey birer heyecan öznesiydi.. Birinci tekil şahıslardan üçüncülere geçmeden..

Topun bile havası vardı yahu. Havanın içinde olmanın bile.. Top peşinde nefessiz koşmanın, kör akşam saatlerinde zorla eve sokulmanın da vardı havası, heyecanı.. zorla atılmanın banyoya Pazar günleri.. o Pazar günleri ki ruhen de paklardı sanki bizleri annelerimiz, babaannelerimiz.. çıkardık banyodan biraz sonra, giyerdik temizleri.. her şey birer heyecan uydu.. o küçük ve büyük dünyada..

Ne bucaksızdı dünya.. sonu yok gibiydi, sınırı.. nasıl da pembe idi gerçekten her şey ama her şey..

Abilere özenmenin heyecanı. İlk sigarasını unutması mümkün mü insanın?. Misal ben, ilk sigaramı amcamın paketinden almıştım. Unutulmayacak kadar kazınmıştır o yıllar, o anılar. İçinden heyecan fışkıran o seneler..

Bir heyecanı vardı sanki.. 'Simiiiiiiiiit' diye bağırmanın.. nefesi kesilince geri dönmenin başlangıç noktasına ve dönene kadar yarın yokmuş gibi dayak yemenin.. tozlu elbiselerle annelerden su istemenin öğle vakitleri güneşli havada toprak sahadan gelip..

Dili damağı kurumanın da vardı heyecanı.. İlk sigarayı içişin de.. temiz aşklara yelken açmanın yaşlarının da vardı heyecanı.. top'tan geldikten sonra kana su içmenin de..

Kalmadı artık. Neyse ki bitti o güzellikler. Bir heyecanı vardı Evet. Fakat başlayan her şey gibi çocukluk da sona erdi. ardından tonlarca yazı yazılsa dahi gelmeyecek olan çocukluk.. Ve dudaklarımda sönük sigarama arkadaş bir söz kalır yine : 'Keşke yine çocuk olsam'..
kozmos
Delirdin mi sen?
Evet. Delirdim. Yavaş yavaş. Bir sızı gibi oturdu kafamın en kudretli bölgesine delilik. içimde bir yumru sanki.. aynı zamanda beni benden uzaklaştıran bir aracı…

Başka ne hissediyorsun? Sürekli böyle mi hissediyorsun? Böyle hissedince ne yapıyorsun?

Bir doktor konuşuyor.. beyaz önlüklü.. otuzlarının sonunda.. 6 yıl okumuş.. uzatmış olması ihtimal dahilinde. Gözleri bozuk.. hafif kır saçlı. ''En az senin kadar delirdim orospu çocuğu'' dedikten sonra cebimdeki bıçağı çıkartıp karnına saplıyorum… böyle planlamıştım. sıram gelince içeri girecek, biraz konuşacak ve işini bitirecektim.. Öyle de yapıyorum!

Birden kendime geliyorum.
Bir doktor konuşuyor.. beyaz önlüklü..
Böyle hissedince ne yapıyorsun?
''Düşünüyorum.'' Diyorum. derin derin çekiyorum sigaramdan ve düşünüyorum..

Hastaneden çıkınca bir buçuk adana yiyorum… En sevdiğim yemektir Mübarek. Sonra bir cigara sarıyorum. Biraz olsun renklendiriyorum Solgun hayatımı. Küçük zevklerin insanıyım.

Yolda düşünüyorum. Otururken, sıçarken, yemek yerken sadece düşünmüyorum.. Yemek yerken tüm dünya yarım saatliğine duruyor.. Herkes slow motion'da en kötü ihtimalle. Kendi filmimin başrol oyuncusuyum adeta.. birinci şahıs oyunlardaki ana karakter gibi..

Su çok soğuk. Biraz sıcak olmalı. Hayır. Sıcağı sevmiyorum. Uyuşturuyor ve insan uyuşmamalı daima hazırlıklı ve tetikte olmalı. hassiktir çekiyorum akabinde.

Neden böyleyim? Bunu soruyorum bir an. Bir sigara daha sararken.. Neyse ne.. Böyleyim işte. Değişemem, kendimden uzaklaşabilirim ama..

Evet. Bunu yapmam gerekli. Gerekli.. Bir köy ismi gibi. Galiba vardı böyle bir köy hem..
Delirdin mi sen ne yapıyorsun?
''Düşünüyordum ya napiyim''
Karşımda bir kız var.. 20'lerin ortasında. Kızıl saçlı. Fantezim var kızıla. Biraz zayıf. Adını paylaşamam. Ben de bilmiyorum.. O zaman siktir git!
Delirdin mi lan sen!
Evet. Delirdim. Yavaş yavaş.
kozmos
İnsan denen bit yeniği - 1
Ne kadar da insancadır.. eylemlerimiz.. yapılanlar, yapılmayanlar.. ne kadar da insanca.. hiç.. tam olarak terk edildiğimiz olmuş mudur? Cin olmadan adam çarptığımızı sandık hep.. İnandık buna defaten. Kendi yanılgılarımız, ne de güzel sonlar, senaryolar hazırlamıştır bizlere oysa..

Zaman, şimdi gülümsüyordur muhakkak.. Zira patates ettiklerinin sayısı yok. Kimse bilmez. Bazen bir arkadaşın telefonun diğer ucundan gelen kesik sesidir zamanın kendisi. Kendisini belli eden..Dokundurur zaman kendine, dokunur kendisine, bize.. Ne menem bir şeydir bu zaman dedikleri hey ki hey..

Zaman, insanı insan yapar.. İnceltir sivri yanlarını, törpüler zaman.. ve her insan zamanla kendi hikayesini oluşturur. Bir bina misali kat çıkar.. kimi aşağıya doğru kat çıkar.. fakat zaman, illa ki bir şeyleri inşa eder.. İnsan inşa eder zaman hikaye inşa eder.. ve her insan kendi hikayesini bağıra bağıra anlatır... belli eder kendisini.yolları. Yürüdüğü ve yürümediği. zamanın yolları.

Ve Ne küstahtır insanın var oluşu.. milyonlarca galakasinin trilyonlarca yıldızından birinde yaşar bu insan dedikleri.. düşüne biliyor musun sayın okur.. insan denilen bu yenik, bir gezegeni parsellemiş.. fazlasıyla hemde.. ne kaba, ne küstah bir eylemdir bu.. hak etmişcesine yaşamış üzerinde yüzyıllarca.. bir tanrı değil de şükür etmesi gereken.. bir şükürdür etmesi gereken.. bugününe.. parsellediği gibi ölümsüzleştirmeye çalışmış, kendisini, hikayesini.. varlığını. Bunun için kardeşini bile öldürmekten hiç gocunmamış bu insan..

akıtılmış kan nehirleri bir avuç toprak içinse eğer, bu insan dedikleri gerçekten nasıl bir ahmaktır? Hiçbir zaman bizim olmayan ve olmayacak olan o toprak ne de değerlidir...

Ne kadar da insancadır bu kibir. Ne kadar da insanca...
kozmos
Aklımın Odaları
Aklımın odalarında tuhaf şeylerle karşılaşıyorum. Gırla cinayet, fazlasıyla intihar. Öylesine büyük bir çukurun içindeymişim gibi hissediyorum ki her kapıyı açtığımda, sonsuzluğa uzanıyor sanki o çukurlar.. Korkutucu bir biçimde uzun, onulmaz biçimde dipsiz.. Her odanın kendine has fikri, her odanın kendi karakteri var.. O odalar beni yok edebilecek, sizi de içine alabilecek güçte kudretli.. Bu şaşaalı büyüklük, gözümü fazlasıyla korkutuyor.. Kendimden korkuyorum bir an.. Ne yapıyorum diye? Oysa yaptığım tek şey aklımın dibinde kalanları kurcalamak biraz.. Bu bile çok, bu bile korkutucu..

''Aklımın dibinde ne çok pislik varmış.'' Buz dağının görünen kısmının görebildiğim kadarı böyle iken, soğuk ve acımasız suyun altında neler var kim bilir. Merak etmekle beraber kuşkulanıyorum bir an. Bazı şeyler bilinmemeli. Acaba bilmemem gereken şeyleri mi öğrenmeye çalışıyorum? Korkuyorum.

İnsan korkar mı kendisinden? Kendi varlığından? Yokluğundan? Bunun muhakemesini yaparken bile ürküyor iken, o odaların sonunda ne olduğunu görebilecek cesaretim var mıdır? Zaten 3. Bir ihtimal de yok.. Koca hayatlarımız da bir 3. İhtimal, nelere kadir olurdu kim bilir.. Seçimler ve sonuçlarıdır tüm hayat.. sonuçlar, seçimlerin çocuğu.. Üçüncü tercih ise, kim bilir belki Sonuçların düşmanı.. Kötü sonuçlar.. Mide bulandıran, istenmeyen sonuçlar.. Sonuçların ürünüyüz. Sonuçların kendisiyiz.. Fazlasıyla sonuçlar ve fazlasıyla seçenekleriz..

Bu durum bizi biz yaptı. Gelecek kuşakları da kendileri yapacak.. Aklın odalarına yapılan ufak bir seyahatten etkilenen, korkan insan.. Fazlasıyla insan. Bu yolculuğa çıkacak yetkinlikte mi? Kendisini keşfedecek kudrete sahip mi? Bu cesaret onda var mı?

Fazlasıyla yok.. Belki Nietzsche haklıdır. İnsan kendini aşmalı, üst-insan ile oynadığı bu saklambaç oyununu bitirmeli, bu yolda ciddi ve gerçekçi adımlar atmalıdır.. Bu yolda yapılacaklar insan için en iyi şeydir.İnsan kendini aşmalıdır, kendinden öteye dokunmalıdır. 'İyi de nasıldır?

“Yer yüzünün anlamı olacak üstinsan! Yalvarırım size, kardeşlerim, yeryüzüne bağlı kalın, inanmayın size dünya ötesi umutlardan söz edenlere!” der Nietzsche.

Anlaşıldığı üzere yapılacak ilk iş çeşitli teolojik unsurları silmemiz gerektiği. Dini kaygılardan soyutlamamız gerekir kendimizi. Nietzsche dayı öyle der.. Böyle buyurur..

Nietzsche kendisini, üstüninsanın habercisi olarak tanıtır. Bu konuda eserinde şöyle yazmıştır:

“İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurumun üstünde bir ip. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış.”

Ve ekler: “İddia ederim ki benim üstinsan dediğime, siz şeytan diyeceksiniz.”

''üstinsan sert olmalıdır..''
İnsanın kendisini aşması, bilişsel olarak enginliğe kavuşması için önce dibe vurmak gerekir.. 0' lamalıdır kendini insan. Kendinden öteye ulaşması için öncelikle bildiklerini unutmalıdır.. Doğru yanlış kavramını unutmalıdır önce.. Her şeyin doğru veya yanlış gibi sadece iki kavrama sıkıştırılabilecek bir şey olmadığını idrak etmelidir.. Bunun için de diplerin dibine vurmalıdır.. Her dipten sonra yeni dipler keşfetmelidir.. Kendi dünyasının büyüklüğü o zaman işte, gerçek dünyanın büyüklüğünden daha da büyük gelecektir gözüne.. Fakat bir farkla: Korkmayacaktır.. Aşmış olacaktır yargılarını kafasında.. Budur üst insana giden yolun güzelliği.. Karmaşası.. Baştan sona.. Fazlasıyla budur..
kozmos
Aklımın Odaları - 2
Yine bir an, düşünürken buldum kendimi. Bir çaycının içindeyim. Nasıl geldim. Günlerden ne, neredeyim?.. soruları uçuyorken kafamda. Ocakta çay var, fokurduyor. dumanı tavana değiyor ve dağılıyor. Fazlasıyla sıcak. Ben değil, çaydanlık. Ben soğuk muyum onu da bilmiyorum ya neyse.. Kendi sesim yetmiyor bana.. Stat bulmalıyım. Bir parti ya da..Neresiydi burası? Cep telefonu kullansaydım keşke.. Yan lanet piç yan..

Gerçekten de neredeydim ben?.. Adımı soy adımı biliyorum. Yaşımı, cinsiyetimi de.. Kadınlardan hoşlanan 20'lernin ortasında pis sakallı bir 'adam-çocuk' tum ben.. Çocuk kısmı baki de, adamlığa alışamadım bir türlü.. Büyümek istememiştim.. Onayım dışında doğdumi onayım dışında büyüdüm.. Bir anlık zevkin kurbanıyım ben. Bir anlık boşaltım..Tık! Ve hücrelerim yaşam buldu bir rahimde.. Küçük çaplı bir mezar.

Kimi kandırıyoruz ki? Gerçekten kendimizden başka kimi kandırıyoruz? Bir anlık insanlarız hepimiz..

Deli olmadığımı söylemiş miydim? Ufak çaplı acılarım var o kadar.. Ne ben abartıyorum, ne siz küçümsüyorsunuz.. Güzel olan bu…Mühürlü kelimeler.. Yeni kitabımın adı.. Hiç çıkmayacak olan yeni kitap.. Nereden duymuştum bu söz öbeğini? 10 yıl olmuş mudur ilk duyuşumdan beri? Ne yapıyorum, ne istiyorum ben?

Sadece biraz saçmalama molası verdim.. Bir cigara sarıyorum, bunları düşünmeye çalışırken.. Bir çay daha istiyorum çaycıdan.. Güzel çaycı.. Genç, tıraşlı ve güzel giyimli çaycı.. Senin hikayende yerim yok benim benimkinde senin olmadığın gibi çaycı..

Kendi tekilliğimde boğuluyor gibiyim. Hesabı ödeyip çıktım küçük esnafın mabedinden.. 25 kuruş bahşiş bıraktım, bereket versin.. Esnafa, bana değil.. Bana gelecek şey belli. O da bende zaten. Benim o. Sınırlar benim, çizgiler, yasaklar..

Ne kadar da yalnızım.. Ne kadar gerçekten? 100 üzerinden 80 mi? Kendimi kandırıyor olmayayım? Kaybeden edebiyatı yapmıyorumdur. Ne geliyorsa dilime, hep şu karışıklıktan..

Ne geliyorsa kaleme, hep bu bozuk düzenden geliyor.. Aklımın odalarında bir tur daha attım. O kadar iyi değilmiş, temiz değilmiş.. Bozulmuş kapıları, odaların… İçi gibi..
kozmos
Yalnızlığımız
bizim yalnızlığımız, kimseye ait olmayan. kimseyle paylaşamayacağımız.. paylaştığımızı sandığımız.. buna inandırıldığımız yalnızlığımız.. bir orospunun dudaklarındaki sönük bir sigaradır şimdi boynu bükük umutlarımız.. bizim yanızlığımız sığmaz göklere, denizlere.. öyle yalnız olmak ki, sonsuzluğu doldurmak. derdimizin de, kederimizin de kadehlerle anlaşması.. bir giz gibi saklı hayallerimiz.. bizim yalnızlığımız, bizim. hepsi bizim, birazıyla bizim..

bizim olan tek şey; yalnızlık. sahip olduğumuz ve olabileceğimiz tek şey.. bizim büyük yalnızlıklarımız.. sessiz çığlıklarımıza ses olan yalnızlığımız.. somut bir şekilde var olan ve soyutlaştıran yalnızlığımız.. bu keder, bu nefret aynı kişiye ait.. üçüncü şahıslara atfedilmiş kırık ümitlerimizin boynu bükük.. kim bilir.. nedir derdi, kimdir derdi.. derdi.. kişiyi yaşatan şey, onu yok edebilecek olan şeydir aynı zamanda. 'şeyler' e verdiğimiz anlamlar onları yüceltir. bari hayallerimizde özgür olalım derken hoyratça yüklediğimiz umutlar yüzümüze patlar.. bu sürekli ve sürekli olur… ahmaktır insanoğlu.. inanmaz kendi ahmaklığına da, görmez hataları, hatalarını..

büyük problem.. çok büyük. gözün önünde olan ve hiç görülmeyecek olan o sorunlar, önceki umutların bir yansımasıdır, ters şekilde. ters.. çok ters. hayatlarımız ters, umutlarımız ters, duygularımız, varlıklarımız, yokluklarımız.. düzgün olan ne kaldı? gerçekten. doğru olan neyimiz kaldı? yıktığımız ahlak kanunları, akıttığımız kan nehirleri.. ne içindi, kim içindi. savaş, barışın habercisidir denir.. aşkta işler değişiyor oysa. üçüncü şahıslar girince işin içine, ki o şahıslar hep orada olanlardır.. her şey doğru görüntüsü veren bir terslikte ilerliyor.. mesela ben bile, şu yazıda hiçbir imla kuralına dikkat etmek istemememe rağmen, onlarca kez tersledim kendimi. çeliştim kendimle bir vakit. düzelt şunları dedim.. düzelttim birazını. birazını da yarım bıraktım. hikayem gibi yarım.

umutlar… bizi var eden, bizi yok eden fahişe duygulardır.. acımasız bir gerçekliktir umut.. kişiyi özgürleştirir mi, esaret altında mı bırakır.. böyle güçlü bir çelişki nasıl 'yok' olamaz? nasıl sürdürür varlığını umarsızca, düşünmeden.. 'bizi umut yaşatıyor' demişti erkan can.. üstat güzel demiş demesine de, eksik demiş.. bizi umuttan çektiğimizi neden çekmişizdir bu kadar?. gözlerimizi yollarda bırakan, tırnaklarımızı yediren, saçlarımızı ağartan, parmaklıklar ardında iç çürüten değil midir umutlar.. yalnızlık oysa, yalnızlığın en büyük düşmanıydı umut.. umut olmasaydı.. ne olurdu halimiz ..

bizim yalnızlığımız. kimseye ait olmayan. kimseyle paylaşamayacağımız. paylaştığımızı sandığımız. bizi var eden, bizi yok eden büyük yalnızlıklarımız...