beklenen gelir mi?
kaçış yok, uzaktan bir akraba gibi bakıyorum ben de hepsine. kimse yabancılık çekmesin. yürüyorum gibi görünüyor ama koşuyorum. şampanya rengi gecekondunun üflesek düşecek pencerelerinin önünde iki güvercine rastlıyorum. düşmese bari. şimdi atılan ekmek ufaklarını parçalıyor gagaları. bekliyorlarmış meğer. “insan neyi bekliyor acaba?” diye bir soruyu geçiriyorum içimden. altından ırmaklar akan yeri değil şimdilik; kimi bir kadını, kimi yapımı süren evini, kimi kucağına verilişi aylara bölünmüş bir meleği. herkesin aradığı yarı buçuk bir cennet..
benim beklediğim ise farâzi cevaplar sonucu vardığım biraz daha gece, biraz daha kahveden ötesi. masa başı bir iş bulunca feraha kavuşacağını sanan bir memurun aldanışı kadar sahici bir şeyi bekliyorum ben de. bir memurla ortak yönlerimizi bulmuş olmam, canınızı sıkmasın ama durum aslında öyle değil. biz hiç benzemiyoruz. o, masasında memnun ve ruhunu teslim edeceği güne kadar memur, ben de kavuşunca memnun ve o zaman teslimi gerçekleşmiş bir ruh.. onun masasında hesaplar ve konsantre, benimse zencefil çayı, çayın şekeri, şekerin kaşığı.. ona mehdi, hızır hatta ara ara ilham bile gelirken, bana varsa yoksa cinnet. ama hala bekliyorum. belki gelir diye.
iç sesimin asistanı:
beklerken de boş durmuyorum. “hangi geminin gelişi beni süresiz bir neşeye gark eder ki?” diye bir soruyu duvarıma tedbir niyetli asıyorum. gelmezse beklenen diye.
ama sahi gelse ne iyi olur?
kaçış yok, uzaktan bir akraba gibi bakıyorum ben de hepsine. kimse yabancılık çekmesin. yürüyorum gibi görünüyor ama koşuyorum. şampanya rengi gecekondunun üflesek düşecek pencerelerinin önünde iki güvercine rastlıyorum. düşmese bari. şimdi atılan ekmek ufaklarını parçalıyor gagaları. bekliyorlarmış meğer. “insan neyi bekliyor acaba?” diye bir soruyu geçiriyorum içimden. altından ırmaklar akan yeri değil şimdilik; kimi bir kadını, kimi yapımı süren evini, kimi kucağına verilişi aylara bölünmüş bir meleği. herkesin aradığı yarı buçuk bir cennet..
benim beklediğim ise farâzi cevaplar sonucu vardığım biraz daha gece, biraz daha kahveden ötesi. masa başı bir iş bulunca feraha kavuşacağını sanan bir memurun aldanışı kadar sahici bir şeyi bekliyorum ben de. bir memurla ortak yönlerimizi bulmuş olmam, canınızı sıkmasın ama durum aslında öyle değil. biz hiç benzemiyoruz. o, masasında memnun ve ruhunu teslim edeceği güne kadar memur, ben de kavuşunca memnun ve o zaman teslimi gerçekleşmiş bir ruh.. onun masasında hesaplar ve konsantre, benimse zencefil çayı, çayın şekeri, şekerin kaşığı.. ona mehdi, hızır hatta ara ara ilham bile gelirken, bana varsa yoksa cinnet. ama hala bekliyorum. belki gelir diye.
iç sesimin asistanı:
beklerken de boş durmuyorum. “hangi geminin gelişi beni süresiz bir neşeye gark eder ki?” diye bir soruyu duvarıma tedbir niyetli asıyorum. gelmezse beklenen diye.
ama sahi gelse ne iyi olur?