kök, bir yolunu bulacak su toprağa düştüyse. gidecek insandan çok çok öteye.
zenginsozluk.com/foto
sadece bilinen sekiz bin üçyüz yetmiş iki eve, ateş düştü. geriye ne mi kaldı?
20 şubat 1948 doğumlu, Ermeni asıllı Türk şarkıcı, müzisyen ve oyuncu.
en nefis parçalarından biri, şüphesiz bağrı yanık dostlaradır.
en nefis parçalarından biri, şüphesiz bağrı yanık dostlaradır.
kibri kabrinden büyük insanlar tanıdım.
öyle fecaat birşey ki kıskançlıkta, merhamet yoksunluğu da, vicdansızlıkta bundan kaynaklanır hep.
öyle fecaat birşey ki kıskançlıkta, merhamet yoksunluğu da, vicdansızlıkta bundan kaynaklanır hep.
beyaz dantelli masa örtüsü üzerinde duran devasa kristal kasenin içine, özenle yerleştirilmiş çeşitli sigara paketlerinin sergilendiği zamana tekabül eder.
giydikleri an nefes problemi yaşadıklarını düşündüğüm siyah diz altı kalem etek giyen koca popolu teyzeler; ayaklarına geçirdikleri şıpıdık terliklerle, bir elinde çay bardağı o kaseye uzanır, bir tane yakarlardı.
giydikleri an nefes problemi yaşadıklarını düşündüğüm siyah diz altı kalem etek giyen koca popolu teyzeler; ayaklarına geçirdikleri şıpıdık terliklerle, bir elinde çay bardağı o kaseye uzanır, bir tane yakarlardı.
etliye sütlüye karışmaz. her koyunun kendi bacağından asılmasının yegane sebebi.
ezcümle şerefsizliktir.
ezcümle şerefsizliktir.
zeus ve poseidon'un dalaveresiyle kısa çöpü çekip ölüler diyarına hükmetmeye başlamıştır. demeter'in kızı persephone'yi kaçırıp ölüler diyarını, bir tanrıçayla taçlandırmıştır.
iki kalp arasındaki en kısa yol.
sen içimdeki huzur dolu söğüt ağacımsın. tatlı kelimelerin saçlarıma değmediğinden beri yalnızlığım ve gözyaşlarımla kucaklaşıyorum.
ve içten içe yanıyorum baba. sensiz geçirdiğim bayramlara yanıyorum. yetimliğime, çaresizliğime, kimsesizliğime yanıyorum. ve sana yanıyorum baba ve bana yanıyorum.
ve içten içe yanıyorum baba. sensiz geçirdiğim bayramlara yanıyorum. yetimliğime, çaresizliğime, kimsesizliğime yanıyorum. ve sana yanıyorum baba ve bana yanıyorum.
müslüm gürses - sensiz olmaz.
“sorun sen de değil, ben de” cümlesinin peşi sıra söylenen samimiyetsiz lakırdı.
seyrekliğinizi seyrediyorum, kalabalıkta ürkekliğinizi. beş para eden bir ciğer peşinde kediler gibi gezmenizi. beni bu denli yazmaya iten, beni bu denli dili eğip bükmeye; onu aykırı etmeye, onu alıp bir acının yerine koymaya zorlayan.
adiliğinizi seyrediyorum, seyyar bir arabayla geçerken semtinizi. uzattığınız para karşılığında aldığınız gazeteyi, yardımınız karşılığında beklediğiniz saygıyı, uzattığınız el karşılığında eğilecek o başı. seyrediyorum, bir şarkıyı devredişinizi bir süre sonrakine. sıkılmanızı aynı şiirden, sebzelerden yüz çevirmenizi. yağmurda şemsiye tutmanızı, göğü yalnız maviyken sevmenizi. seyrediyorum bir seviyi karşılık bekleyerek büyütmenizi.
bekleyişinizi seyrediyorum, yerden göğe kadar bekleyişlerinizi. kadınlara bakışınızı seyrediyorum, adamları bağırmanızı. kuşları seyrediyorum seyyar bir arabayla geçerken semtinizi. işitiyorum kuşlardan da nasıl uçtuklarını sorduğunuzu.
sessizliğinizi seyrediyorum, en çokta yalnızlığınızı. parmaklarınızı seyrediyorum, iş bilen mahir parmaklarınızı. sevgilisinin saçlarını okşayan, bir çocuğun yumuşak yanağını kıstıran, annesinin ellerini sımsıkı tutan parmaklarınızı. hayır. doğum günü kutlayan, özür dileyen, soru soran, yardım isteyen parmaklarınızı. parmaklarınızla konuşmanızı seyrediyorum, cümleler kurmanızı. kağıtlarla dolu dünyada bembeyaz kaldığınızı sanmanızı.
adiliğinizi seyrediyorum, seyyar bir arabayla geçerken semtinizi. uzattığınız para karşılığında aldığınız gazeteyi, yardımınız karşılığında beklediğiniz saygıyı, uzattığınız el karşılığında eğilecek o başı. seyrediyorum, bir şarkıyı devredişinizi bir süre sonrakine. sıkılmanızı aynı şiirden, sebzelerden yüz çevirmenizi. yağmurda şemsiye tutmanızı, göğü yalnız maviyken sevmenizi. seyrediyorum bir seviyi karşılık bekleyerek büyütmenizi.
bekleyişinizi seyrediyorum, yerden göğe kadar bekleyişlerinizi. kadınlara bakışınızı seyrediyorum, adamları bağırmanızı. kuşları seyrediyorum seyyar bir arabayla geçerken semtinizi. işitiyorum kuşlardan da nasıl uçtuklarını sorduğunuzu.
sessizliğinizi seyrediyorum, en çokta yalnızlığınızı. parmaklarınızı seyrediyorum, iş bilen mahir parmaklarınızı. sevgilisinin saçlarını okşayan, bir çocuğun yumuşak yanağını kıstıran, annesinin ellerini sımsıkı tutan parmaklarınızı. hayır. doğum günü kutlayan, özür dileyen, soru soran, yardım isteyen parmaklarınızı. parmaklarınızla konuşmanızı seyrediyorum, cümleler kurmanızı. kağıtlarla dolu dünyada bembeyaz kaldığınızı sanmanızı.
1967 yılında İstanbul'da kurulmuş Türk anadolu rock grubu.
Özellikle 60'lı ve 70'li yıllarda çıkardıkları albümlerle büyük başarılara imza atmışlardır. hala az ama iyi bir dinleyici kitlesine sahip olduğunu düşündüğüm grup.
Özellikle 60'lı ve 70'li yıllarda çıkardıkları albümlerle büyük başarılara imza atmışlardır. hala az ama iyi bir dinleyici kitlesine sahip olduğunu düşündüğüm grup.
1967 Afyon doğumlu, Türk şair.
şiirler çağla (1995) ve hudayinabit (2009)
gibi iki güzel şiir kitabı vardır. birkaç dizinin senaristliğini yapan şairin Halen şiirleri itibar dergisinde yayımlanmaktadır.
şiirler çağla (1995) ve hudayinabit (2009)
gibi iki güzel şiir kitabı vardır. birkaç dizinin senaristliğini yapan şairin Halen şiirleri itibar dergisinde yayımlanmaktadır.
devrilecek bir gök daima bulunur, yitecek bir zaman daima bulunur, ayağının altından daima çekilir uzam.
yorgun girersin çoğuncası o kapılardan. yontulmuş olarak çıkarsın çoğuncası o ellerden. taşlar ayaklarını çeker, toprak özüne. duvar içleri dış dünyayı yahut korkuyu iteler en geriye. dert, katman katman büyür, gerindikçe gerinir ellerinde. sen, daima bulursun. devrilecek bir gök, yitecek bir zaman, çekilen bir uzam. gerçek dilde, anadilde kurduğun; anadilde bulduğun yalnızlık. yolların kalbine koşan bacaklar nasıl da tutuk. yeniden gitmen için sana bir umut dahi bulduk. sözcük ile, cümle ile, anlam ile, sana dil ile bir yaşam kurduk. bu dil sana verildi, biz sustuk. dil, konuştu ses ile. kağıt harf harf konuştu kitap içlerinde. dili sen büyüttün, dil ile büyüdün, kağıtlar katlandı durdu cebinde. kağıtlar ıslandı daima ilk yağmurla. ay ışığına mı baktın sen, bulut gibi dağıldık biz. bir anlam mı aradın sen, parçadan bütüne kadar tutuştuk biz. sınırsız raylar üzerinde bir oraya bir buraya, bir o vagona bir bu tren yoluna. nasıl koştun evden yapılma duvarlara. koştun sen, daima durduk biz. beklemedik kimseyi, beklenecek ne var idiyse. bir sorulan cevabı hiçbir zaman kabul etmedik. sorular cevaplardan daha büyülü dedik. cevaplar soruları gördü, daha da küçüldü, sevindik. sen sordun, sorunun büyüsüne inandık biz. dil içinde insan, cam şişe içinde sinek, dünya içinde filozof. anlatılamayan şey hakkında susmalı dedin sen. daima konuştuk biz.
yorgun girersin çoğuncası o kapılardan. yontulmuş olarak çıkarsın çoğuncası o ellerden. taşlar ayaklarını çeker, toprak özüne. duvar içleri dış dünyayı yahut korkuyu iteler en geriye. dert, katman katman büyür, gerindikçe gerinir ellerinde. sen, daima bulursun. devrilecek bir gök, yitecek bir zaman, çekilen bir uzam. gerçek dilde, anadilde kurduğun; anadilde bulduğun yalnızlık. yolların kalbine koşan bacaklar nasıl da tutuk. yeniden gitmen için sana bir umut dahi bulduk. sözcük ile, cümle ile, anlam ile, sana dil ile bir yaşam kurduk. bu dil sana verildi, biz sustuk. dil, konuştu ses ile. kağıt harf harf konuştu kitap içlerinde. dili sen büyüttün, dil ile büyüdün, kağıtlar katlandı durdu cebinde. kağıtlar ıslandı daima ilk yağmurla. ay ışığına mı baktın sen, bulut gibi dağıldık biz. bir anlam mı aradın sen, parçadan bütüne kadar tutuştuk biz. sınırsız raylar üzerinde bir oraya bir buraya, bir o vagona bir bu tren yoluna. nasıl koştun evden yapılma duvarlara. koştun sen, daima durduk biz. beklemedik kimseyi, beklenecek ne var idiyse. bir sorulan cevabı hiçbir zaman kabul etmedik. sorular cevaplardan daha büyülü dedik. cevaplar soruları gördü, daha da küçüldü, sevindik. sen sordun, sorunun büyüsüne inandık biz. dil içinde insan, cam şişe içinde sinek, dünya içinde filozof. anlatılamayan şey hakkında susmalı dedin sen. daima konuştuk biz.
Erkan Oğur'un, o kara kışlarda içimizi yakıp kavuran sesinden şunu bırakıyorum.
ama şimdi mevsim kış olmadığından, karın da esamesine rastlamamışken türkülerde üşümesin kimse diye şunu bırakıyorum.
l.s.d orkestrası - neye geldim dünyaya (1967).
ama şimdi mevsim kış olmadığından, karın da esamesine rastlamamışken türkülerde üşümesin kimse diye şunu bırakıyorum.
l.s.d orkestrası - neye geldim dünyaya (1967).
Ağırbaşlı olma, temkinli davranma, mevki ve kişiliğin gereğini hakkı ile koruma, hafif meşrep olmama anlamında bir sıfat.
Yerine göre konuşmak ve yerine göre susmak gibi. tevazuyla en çok yakışan.
Yerine göre konuşmak ve yerine göre susmak gibi. tevazuyla en çok yakışan.
2006 yılında Rob Lowe ve Michael Muller tarafından kurulan teksas'lı müzik grubu. ön planda Gitar, piyano, banjo, çello ve keman yer alır.
remambrance
“Şimdi ben bir damla su için, gökyüzünü hangi dağda, hangi şimşeklerle ağlatayım?”
remambrance
“Şimdi ben bir damla su için, gökyüzünü hangi dağda, hangi şimşeklerle ağlatayım?”
hastalıkla alakalı, hastalığa ait, hastalıklı.
tüm kaideleri yerle yeksan edebilme kabiliyetine sahip türdür kadınlar. o sebeple belli kaidelerle sınırlandırmak ne kadar yanlışsa, her istisnayı isnad etmekte o kadar yanlıştır sanıyorum.
sizi görünce yüzüne yerleşen sıcak tebessüm, araladıkları iki çift gözün üzerinizde gezinirken; parmak uçlarının saçlarına değmesi, farkedildiğini bildikleri halde gözleri, gözlerinizle buluştuğunda yine de en uzağa kaçırma çabaları.. böyle uzar gider.
yedi sekiz yaşlarındayken iş daha farklıymış, yediği erik çekirdeklerini ıskalamadan kafasına isabet ettirmek. (bkz:ben değil bir arkadaş)
sizi görünce yüzüne yerleşen sıcak tebessüm, araladıkları iki çift gözün üzerinizde gezinirken; parmak uçlarının saçlarına değmesi, farkedildiğini bildikleri halde gözleri, gözlerinizle buluştuğunda yine de en uzağa kaçırma çabaları.. böyle uzar gider.
yedi sekiz yaşlarındayken iş daha farklıymış, yediği erik çekirdeklerini ıskalamadan kafasına isabet ettirmek. (bkz:ben değil bir arkadaş)
ışığın tamamına yakın kısmını düzgün olarak yansıtan cilalı yüzey.
boğazına çöken huzursuzluğun dağılmasını ümit eden herhangi bir yazara gelsin. dileyen üstüne alınabilir.
buffalo '66 filminde geçen güzel bir sahneyi hatırlatmıştır.
acı olmayan. sevimli ve hoş.
İnsan zihninde tamamen yalnızdır. Bütün hayatı boyunca zihninde yalnız kendi sesini duyar. Peki bir başkasının zihnini size aktardıklarında neler olur? O güne kadar kimse ile paylaşmadığınız her şeyi, belki kendinize bile itiraf edemediğiniz şeyleri bir başkası ile paylaşmak zorunda kalırsınız.
Burada düşünmemiz gereken temel nokta şu ki hayatı tamamen pasif ve silik olarak yaşayan, derin yalnızlık içinde kıvranan bir insanın, başka bir insanın düşünceleri ile bir anda yaşadığı değişim gerçek bir değişim midir? Hani imkan olsa da bizler de zihnimize farklı insanları alabilsek belki hayatımızda eksik olanların farkına varırdık.
Burada düşünmemiz gereken temel nokta şu ki hayatı tamamen pasif ve silik olarak yaşayan, derin yalnızlık içinde kıvranan bir insanın, başka bir insanın düşünceleri ile bir anda yaşadığı değişim gerçek bir değişim midir? Hani imkan olsa da bizler de zihnimize farklı insanları alabilsek belki hayatımızda eksik olanların farkına varırdık.
sonra hiç utanmadan her koyunun kendi bacağından asılacağını savunurlar.
1997 tarihinde, beyrut'lu sanatçılar yasmin hamdan ve zeid hamdan tarafından kurulmuş trip hop türü müzik yapan grup. cheftak ve enta fen isimli iki albümü olmakla beraber birçok eski şarkıyı da yorumlamışlardır.
ayrı severim.
ayrı severim.
Hiç aynı anda hem terk edemediğin, hem de kalamadığın bir yerde bulundun mu?
beklenen gelir mi?
kaçış yok, uzaktan bir akraba gibi bakıyorum ben de hepsine. kimse yabancılık çekmesin. yürüyorum gibi görünüyor ama koşuyorum. şampanya rengi gecekondunun üflesek düşecek pencerelerinin önünde iki güvercine rastlıyorum. düşmese bari. şimdi atılan ekmek ufaklarını parçalıyor gagaları. bekliyorlarmış meğer. “insan neyi bekliyor acaba?” diye bir soruyu geçiriyorum içimden. altından ırmaklar akan yeri değil şimdilik; kimi bir kadını, kimi yapımı süren evini, kimi kucağına verilişi aylara bölünmüş bir meleği. herkesin aradığı yarı buçuk bir cennet..
benim beklediğim ise farâzi cevaplar sonucu vardığım biraz daha gece, biraz daha kahveden ötesi. masa başı bir iş bulunca feraha kavuşacağını sanan bir memurun aldanışı kadar sahici bir şeyi bekliyorum ben de. bir memurla ortak yönlerimizi bulmuş olmam, canınızı sıkmasın ama durum aslında öyle değil. biz hiç benzemiyoruz. o, masasında memnun ve ruhunu teslim edeceği güne kadar memur, ben de kavuşunca memnun ve o zaman teslimi gerçekleşmiş bir ruh.. onun masasında hesaplar ve konsantre, benimse zencefil çayı, çayın şekeri, şekerin kaşığı.. ona mehdi, hızır hatta ara ara ilham bile gelirken, bana varsa yoksa cinnet. ama hala bekliyorum. belki gelir diye.
iç sesimin asistanı:
beklerken de boş durmuyorum. “hangi geminin gelişi beni süresiz bir neşeye gark eder ki?” diye bir soruyu duvarıma tedbir niyetli asıyorum. gelmezse beklenen diye.
ama sahi gelse ne iyi olur?
kaçış yok, uzaktan bir akraba gibi bakıyorum ben de hepsine. kimse yabancılık çekmesin. yürüyorum gibi görünüyor ama koşuyorum. şampanya rengi gecekondunun üflesek düşecek pencerelerinin önünde iki güvercine rastlıyorum. düşmese bari. şimdi atılan ekmek ufaklarını parçalıyor gagaları. bekliyorlarmış meğer. “insan neyi bekliyor acaba?” diye bir soruyu geçiriyorum içimden. altından ırmaklar akan yeri değil şimdilik; kimi bir kadını, kimi yapımı süren evini, kimi kucağına verilişi aylara bölünmüş bir meleği. herkesin aradığı yarı buçuk bir cennet..
benim beklediğim ise farâzi cevaplar sonucu vardığım biraz daha gece, biraz daha kahveden ötesi. masa başı bir iş bulunca feraha kavuşacağını sanan bir memurun aldanışı kadar sahici bir şeyi bekliyorum ben de. bir memurla ortak yönlerimizi bulmuş olmam, canınızı sıkmasın ama durum aslında öyle değil. biz hiç benzemiyoruz. o, masasında memnun ve ruhunu teslim edeceği güne kadar memur, ben de kavuşunca memnun ve o zaman teslimi gerçekleşmiş bir ruh.. onun masasında hesaplar ve konsantre, benimse zencefil çayı, çayın şekeri, şekerin kaşığı.. ona mehdi, hızır hatta ara ara ilham bile gelirken, bana varsa yoksa cinnet. ama hala bekliyorum. belki gelir diye.
iç sesimin asistanı:
beklerken de boş durmuyorum. “hangi geminin gelişi beni süresiz bir neşeye gark eder ki?” diye bir soruyu duvarıma tedbir niyetli asıyorum. gelmezse beklenen diye.
ama sahi gelse ne iyi olur?
Şehir sinesinde durmuş, sular benliğini kıyıya vurmuşlara. Okumuş, çalışmış, yorulmuşlara. Tükendiğini anlayınca başını memlekete çevirenlere.
zenginsozluk.com/foto
sabah kuru bir şekilde uyandım, dedi. ama suya özlemsiz. uyanmaya ve uyumaya özlemsiz. durmanın yeri mi, evler. uyumanın yeri mi odalar diye düşünen bir kadındı. düşündüğün kadar güzel mi anneler ve masalar. bir baba durur sesinin yanında. sesini uzatsan elinin, elini uzatsan sesinin yanında. uzak dağlar kadar, uzun dağlar kadar. yollar kadar yaşayan bir kadındı, yollar kadar yazan. sabah kuruyarak uyanan bir kadındı, bin sesle çağırılan, bin sesle aranan. yokluğu varlığından büyük bir hürmetle karşılanan. yaşarken değil nefes alırken değil yaş atlarken değil koşarken ve ararken değil yokken bilinen ve aranan. geceler boyu konuşan bir kadındı, sabahları omzunda ağırlayan. yaşamı uzaklaştıran hastalığı hastadan bir parça saymayan kadındı. bir ülkenin herhangi bir şehrinde yürüyen durmadan. durmadan insana uğrayan. durmadan mezarlara, durmadan pazarlara. hiç durmadan. ve durmayan bir kadındı. gökteki ayın nehirle birlikte yere inişini kutlayan. ellerini zalim erkek ellerinden ayıran. arayan ama hiç sormayan. hiçbir yanıtın hiçbir soruya cevap veremeyeceğine inanan.
1989 istanbul doğumlu, alternatif müzik sanatçısı.
kara orman:
kimin ızdırabı:
kara orman:
kimin ızdırabı:
yormadan, incitmeden insanın içine sızıveriyor sesiyle, su gibi.
taze zencefilli su.
haksız ve hüzünlü yazgısının kurbanı olmuştur. dünya kuruldu kurulalı kadının çilesi gamı hep aynı. arthemis'in tapınağına kız kardeşleriyle beraber kendini adayan ölümlü bir afeti devran medusa. medusa'nın dillere destan güzelliği olympos'ta konuşula dursun, bir gün tapınakta zeus efendinin kendi gibi, sözde denizler tanrısı uçkuru düşük kardeşi poseiodon'un kendine zorla sahip olması, evet evet tecavüz etmesi neticesinde elim bir keder ve üzüntüye boğulmuştur. kederi bununla da sınırlı kalmayan medusa, poseidon'un yediği halta sinirlenen salak karısı arthemis'in de lanetiyle lanetlenmiş, tüm güzelliğinden olmak bir yana herkesin öldürmeye ant içtiği, baktığını taşa çeviren bir yaratığa dönüştürülmüştür.
ekseriyetle bataklık, göl, ovalık, deniz gibi kıyı kenarlarında yaşayan turnalar; uzun bacakları ve boyunu sayesinde göçmen kuşlar arasındadır. leyleklere göre daha küçük bir gagaya sahiptir. Tohum, fare, böcek gibi besinlerle beslenirler. Yaklaşık olarak ömürleri 25-30 yıl kadardır. 16 tane türe sahiptir, en bilindikleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Taçlı Turna, Turna, Telli Turna, Mavi Turna, Sibirya beyaz Turnası, Mançurya ve Japon Turnası, Cennet turnası, Avusturya turnası.
anadolu'da Saflığın, bereketin, huzur ve refahın müjdeleyicisi olarak sayıldı gibi temizliğin, vefanın, sadakatin, saflığın, sabrın, özgürlüğün ve de onurun simgesi olarak görülmektedir. bu sebepten insanlar genelde turna kuşlarına ilişmez ve yuvalarına ellemezler.
Taçlı Turna, Turna, Telli Turna, Mavi Turna, Sibirya beyaz Turnası, Mançurya ve Japon Turnası, Cennet turnası, Avusturya turnası.
anadolu'da Saflığın, bereketin, huzur ve refahın müjdeleyicisi olarak sayıldı gibi temizliğin, vefanın, sadakatin, saflığın, sabrın, özgürlüğün ve de onurun simgesi olarak görülmektedir. bu sebepten insanlar genelde turna kuşlarına ilişmez ve yuvalarına ellemezler.
arapça kökenli olup, şöyle içinin tam ortasına yerleşen sanki hiç gitmeyecekmiş tedirginliğini de beraberinde getiren, huzursuz eden bunalım.
ışığı kendinden olan, aydınlık.
Beklemek hayatımızın en dokunulmaz ritüeli belki de. Her gidenin arkasından bir müddet beklemek. Susmak. Susmakla da yetinememek çoğu zaman. Elimizde koyduğumuzu arzdan arşa kadar her karışta aramak.
Hayat insanı bazen çamaşır askısında, kimse görmesin diyerek arkaya asılan don gibi hissettiriyor. Olur olmadık bir anda mandal kırılıp yere düşüyorsunuz. Herkesin önünde acı bir gerçek gibi.
Zambakgillerden, uç dalları yapraksı görünüşte, toprak altı kök saplarından çıkan taze sürgünleri yenen bir bitki.
ayrıca nizamülmülk'ün yazdığı bir kitabın ismidir. başlıca siyasetname örnekleri:
nizamülmülk - siyasetname
kutadgu bilig - yusuf has hacib
el medinetül fazıla - farabi
asafname - lütfi paşa
kitabüs siyase - pirizade.
nizamülmülk - siyasetname
kutadgu bilig - yusuf has hacib
el medinetül fazıla - farabi
asafname - lütfi paşa
kitabüs siyase - pirizade.
uçak varacağı istikamete ulaştığında derin bir nefes alıp, var gücünüzle alkışlamaya başlayın.
arap, fars, hint ve türk edebiyatında devlet hakanlarından başlayarak çeşitli devlet görevlilerine; yöneticilik, makam ve mevki sahibi kimselerde bulunması gereken nitelikler, saltanatın koşul ve kurallarının anlatıldığı eserlerin tümüdür.
“yanlış zamanda çıkmasa bari” denilesi fiil.
a planı kadar gereksiz, c planı kadar çaresizdir.
gözden geçirmek, bakmak, incelemek, denetlemek ve dahi kolaçan etmek anlamına gelir.
çeşitli sivil toplum kuruluşları, afet ve acil durum yönetiminde çalışan kimseler.
(bkz:afad)
(bkz:afad)
ayrımcılıktan yana, kendini statü sahibi sanan yavşaklar.