confessions

antik acilar carsisi

2. nesil Yazar - Tatlı

  1. toplam entry 65
  2. takipçi 8
  3. puan 3324

misafir odasının sadece misafire açıldığı dönem

antik acilar carsisi
beyaz dantelli masa örtüsü üzerinde duran devasa kristal kasenin içine, özenle yerleştirilmiş çeşitli sigara paketlerinin sergilendiği zamana tekabül eder.
giydikleri an nefes problemi yaşadıklarını düşündüğüm siyah diz altı kalem etek giyen koca popolu teyzeler; ayaklarına geçirdikleri şıpıdık terliklerle, bir elinde çay bardağı o kaseye uzanır, bir tane yakarlardı.

düşün ki o bunu okuyor

antik acilar carsisi
sen içimdeki huzur dolu söğüt ağacımsın. tatlı kelimelerin saçlarıma değmediğinden beri yalnızlığım ve gözyaşlarımla kucaklaşıyorum.
ve içten içe yanıyorum baba. sensiz geçirdiğim bayramlara yanıyorum. yetimliğime, çaresizliğime, kimsesizliğime yanıyorum. ve sana yanıyorum baba ve bana yanıyorum.

zengin sözlük yazarlarının karalama defteri

antik acilar carsisi
seyrekliğinizi seyrediyorum, kalabalıkta ürkekliğinizi. beş para eden bir ciğer peşinde kediler gibi gezmenizi. beni bu denli yazmaya iten, beni bu denli dili eğip bükmeye; onu aykırı etmeye, onu alıp bir acının yerine koymaya zorlayan.
adiliğinizi seyrediyorum, seyyar bir arabayla geçerken semtinizi. uzattığınız para karşılığında aldığınız gazeteyi, yardımınız karşılığında beklediğiniz saygıyı, uzattığınız el karşılığında eğilecek o başı. seyrediyorum, bir şarkıyı devredişinizi bir süre sonrakine. sıkılmanızı aynı şiirden, sebzelerden yüz çevirmenizi. yağmurda şemsiye tutmanızı, göğü yalnız maviyken sevmenizi. seyrediyorum bir seviyi karşılık bekleyerek büyütmenizi.
bekleyişinizi seyrediyorum, yerden göğe kadar bekleyişlerinizi. kadınlara bakışınızı seyrediyorum, adamları bağırmanızı. kuşları seyrediyorum seyyar bir arabayla geçerken semtinizi. işitiyorum kuşlardan da nasıl uçtuklarını sorduğunuzu.
sessizliğinizi seyrediyorum, en çokta yalnızlığınızı. parmaklarınızı seyrediyorum, iş bilen mahir parmaklarınızı. sevgilisinin saçlarını okşayan, bir çocuğun yumuşak yanağını kıstıran, annesinin ellerini sımsıkı tutan parmaklarınızı. hayır. doğum günü kutlayan, özür dileyen, soru soran, yardım isteyen parmaklarınızı. parmaklarınızla konuşmanızı seyrediyorum, cümleler kurmanızı. kağıtlarla dolu dünyada bembeyaz kaldığınızı sanmanızı.

moğollar

antik acilar carsisi
1967 yılında İstanbul'da kurulmuş Türk anadolu rock grubu.
Özellikle 60'lı ve 70'li yıllarda çıkardıkları albümlerle büyük başarılara imza atmışlardır. hala az ama iyi bir dinleyici kitlesine sahip olduğunu düşündüğüm grup.

yazmak lazım

antik acilar carsisi
devrilecek bir gök daima bulunur, yitecek bir zaman daima bulunur, ayağının altından daima çekilir uzam.
yorgun girersin çoğuncası o kapılardan. yontulmuş olarak çıkarsın çoğuncası o ellerden. taşlar ayaklarını çeker, toprak özüne. duvar içleri dış dünyayı yahut korkuyu iteler en geriye. dert, katman katman büyür, gerindikçe gerinir ellerinde. sen, daima bulursun. devrilecek bir gök, yitecek bir zaman, çekilen bir uzam. gerçek dilde, anadilde kurduğun; anadilde bulduğun yalnızlık. yolların kalbine koşan bacaklar nasıl da tutuk. yeniden gitmen için sana bir umut dahi bulduk. sözcük ile, cümle ile, anlam ile, sana dil ile bir yaşam kurduk. bu dil sana verildi, biz sustuk. dil, konuştu ses ile. kağıt harf harf konuştu kitap içlerinde. dili sen büyüttün, dil ile büyüdün, kağıtlar katlandı durdu cebinde. kağıtlar ıslandı daima ilk yağmurla. ay ışığına mı baktın sen, bulut gibi dağıldık biz. bir anlam mı aradın sen, parçadan bütüne kadar tutuştuk biz. sınırsız raylar üzerinde bir oraya bir buraya, bir o vagona bir bu tren yoluna. nasıl koştun evden yapılma duvarlara. koştun sen, daima durduk biz. beklemedik kimseyi, beklenecek ne var idiyse. bir sorulan cevabı hiçbir zaman kabul etmedik. sorular cevaplardan daha büyülü dedik. cevaplar soruları gördü, daha da küçüldü, sevindik. sen sordun, sorunun büyüsüne inandık biz. dil içinde insan, cam şişe içinde sinek, dünya içinde filozof. anlatılamayan şey hakkında susmalı dedin sen. daima konuştuk biz.

balmorhea

antik acilar carsisi
2006 yılında Rob Lowe ve Michael Muller tarafından kurulan teksas'lı müzik grubu. ön planda Gitar, piyano, banjo, çello ve keman yer alır.
remambrance
“Şimdi ben bir damla su için, gökyüzünü hangi dağda, hangi şimşeklerle ağlatayım?”

bir kadının sizden hoşlandığını anlamanın yolları

antik acilar carsisi
tüm kaideleri yerle yeksan edebilme kabiliyetine sahip türdür kadınlar. o sebeple belli kaidelerle sınırlandırmak ne kadar yanlışsa, her istisnayı isnad etmekte o kadar yanlıştır sanıyorum.
sizi görünce yüzüne yerleşen sıcak tebessüm, araladıkları iki çift gözün üzerinizde gezinirken; parmak uçlarının saçlarına değmesi, farkedildiğini bildikleri halde gözleri, gözlerinizle buluştuğunda yine de en uzağa kaçırma çabaları.. böyle uzar gider.
yedi sekiz yaşlarındayken iş daha farklıymış, yediği erik çekirdeklerini ıskalamadan kafasına isabet ettirmek. (bkz:ben değil bir arkadaş)

yalnızlık

antik acilar carsisi
İnsan zihninde tamamen yalnızdır. Bütün hayatı boyunca zihninde yalnız kendi sesini duyar. Peki bir başkasının zihnini size aktardıklarında neler olur? O güne kadar kimse ile paylaşmadığınız her şeyi, belki kendinize bile itiraf edemediğiniz şeyleri bir başkası ile paylaşmak zorunda kalırsınız.
Burada düşünmemiz gereken temel nokta şu ki hayatı tamamen pasif ve silik olarak yaşayan, derin yalnızlık içinde kıvranan bir insanın, başka bir insanın düşünceleri ile bir anda yaşadığı değişim gerçek bir değişim midir? Hani imkan olsa da bizler de zihnimize farklı insanları alabilsek belki hayatımızda eksik olanların farkına varırdık.

soap kills

antik acilar carsisi
1997 tarihinde, beyrut'lu sanatçılar yasmin hamdan ve zeid hamdan tarafından kurulmuş trip hop türü müzik yapan grup. cheftak ve enta fen isimli iki albümü olmakla beraber birçok eski şarkıyı da yorumlamışlardır.

ayrı severim.

zengin sözlük yazarlarının denemeleri

antik acilar carsisi
beklenen gelir mi?
kaçış yok, uzaktan bir akraba gibi bakıyorum ben de hepsine. kimse yabancılık çekmesin. yürüyorum gibi görünüyor ama koşuyorum. şampanya rengi gecekondunun üflesek düşecek pencerelerinin önünde iki güvercine rastlıyorum. düşmese bari. şimdi atılan ekmek ufaklarını parçalıyor gagaları. bekliyorlarmış meğer. “insan neyi bekliyor acaba?” diye bir soruyu geçiriyorum içimden. altından ırmaklar akan yeri değil şimdilik; kimi bir kadını, kimi yapımı süren evini, kimi kucağına verilişi aylara bölünmüş bir meleği. herkesin aradığı yarı buçuk bir cennet..
benim beklediğim ise farâzi cevaplar sonucu vardığım biraz daha gece, biraz daha kahveden ötesi. masa başı bir iş bulunca feraha kavuşacağını sanan bir memurun aldanışı kadar sahici bir şeyi bekliyorum ben de. bir memurla ortak yönlerimizi bulmuş olmam, canınızı sıkmasın ama durum aslında öyle değil. biz hiç benzemiyoruz. o, masasında memnun ve ruhunu teslim edeceği güne kadar memur, ben de kavuşunca memnun ve o zaman teslimi gerçekleşmiş bir ruh.. onun masasında hesaplar ve konsantre, benimse zencefil çayı, çayın şekeri, şekerin kaşığı.. ona mehdi, hızır hatta ara ara ilham bile gelirken, bana varsa yoksa cinnet. ama hala bekliyorum. belki gelir diye.
iç sesimin asistanı:
beklerken de boş durmuyorum. “hangi geminin gelişi beni süresiz bir neşeye gark eder ki?” diye bir soruyu duvarıma tedbir niyetli asıyorum. gelmezse beklenen diye.
ama sahi gelse ne iyi olur?

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

antik acilar carsisi

zenginsozluk.com/foto

sabah kuru bir şekilde uyandım, dedi. ama suya özlemsiz. uyanmaya ve uyumaya özlemsiz. durmanın yeri mi, evler. uyumanın yeri mi odalar diye düşünen bir kadındı. düşündüğün kadar güzel mi anneler ve masalar. bir baba durur sesinin yanında. sesini uzatsan elinin, elini uzatsan sesinin yanında. uzak dağlar kadar, uzun dağlar kadar. yollar kadar yaşayan bir kadındı, yollar kadar yazan. sabah kuruyarak uyanan bir kadındı, bin sesle çağırılan, bin sesle aranan. yokluğu varlığından büyük bir hürmetle karşılanan. yaşarken değil nefes alırken değil yaş atlarken değil koşarken ve ararken değil yokken bilinen ve aranan. geceler boyu konuşan bir kadındı, sabahları omzunda ağırlayan. yaşamı uzaklaştıran hastalığı hastadan bir parça saymayan kadındı. bir ülkenin herhangi bir şehrinde yürüyen durmadan. durmadan insana uğrayan. durmadan mezarlara, durmadan pazarlara. hiç durmadan. ve durmayan bir kadındı. gökteki ayın nehirle birlikte yere inişini kutlayan. ellerini zalim erkek ellerinden ayıran. arayan ama hiç sormayan. hiçbir yanıtın hiçbir soruya cevap veremeyeceğine inanan.

medusa

antik acilar carsisi
haksız ve hüzünlü yazgısının kurbanı olmuştur. dünya kuruldu kurulalı kadının çilesi gamı hep aynı. arthemis'in tapınağına kız kardeşleriyle beraber kendini adayan ölümlü bir afeti devran medusa. medusa'nın dillere destan güzelliği olympos'ta konuşula dursun, bir gün tapınakta zeus efendinin kendi gibi, sözde denizler tanrısı uçkuru düşük kardeşi poseiodon'un kendine zorla sahip olması, evet evet tecavüz etmesi neticesinde elim bir keder ve üzüntüye boğulmuştur. kederi bununla da sınırlı kalmayan medusa, poseidon'un yediği halta sinirlenen salak karısı arthemis'in de lanetiyle lanetlenmiş, tüm güzelliğinden olmak bir yana herkesin öldürmeye ant içtiği, baktığını taşa çeviren bir yaratığa dönüştürülmüştür.

turna

antik acilar carsisi
ekseriyetle bataklık, göl, ovalık, deniz gibi kıyı kenarlarında yaşayan turnalar; uzun bacakları ve boyunu sayesinde göçmen kuşlar arasındadır. leyleklere göre daha küçük bir gagaya sahiptir. Tohum, fare, böcek gibi besinlerle beslenirler. Yaklaşık olarak ömürleri 25-30 yıl kadardır. 16 tane türe sahiptir, en bilindikleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Taçlı Turna, Turna, Telli Turna, Mavi Turna, Sibirya beyaz Turnası, Mançurya ve Japon Turnası, Cennet turnası, Avusturya turnası.

anadolu'da Saflığın, bereketin, huzur ve refahın müjdeleyicisi olarak sayıldı gibi temizliğin, vefanın, sadakatin, saflığın, sabrın, özgürlüğün ve de onurun simgesi olarak görülmektedir. bu sebepten insanlar genelde turna kuşlarına ilişmez ve yuvalarına ellemezler.

siyasetname

antik acilar carsisi
arap, fars, hint ve türk edebiyatında devlet hakanlarından başlayarak çeşitli devlet görevlilerine; yöneticilik, makam ve mevki sahibi kimselerde bulunması gereken nitelikler, saltanatın koşul ve kurallarının anlatıldığı eserlerin tümüdür.