'...O sıra Tuğrul'a dönüyor yüzüm. Bana bir şeyler anlattığını fark ediyorum. Belki dakikalar oluyor konuşalı, belki saatler. Sanki zaman ve milat o an sıfırdan başlıyor, İsa henüz yan masada çarmıha geriliyor. İsa'yla göz göze geliyoruz, benden yardım istiyor. Etrafındaki azgınları bir bir öldürmemi diliyor. Olmaz diyorum İsa'ya, İslam bunu hoş görmez diyorum. Azgınlarla konuşma yoluna gidiyorum. Dilimden anlamıyorlar. İşte şimdi bana da kan gütmeye başladılar. Korkuyorum, hiç çarmıha gerilmedim hayatımda, sanırım geriliyorum. Önce bir çivi çakılıyor ayaklarıma, hayır önce ellerime çakmalısınız diyorum. Ellerimi gösteriyorum. Hoşlarına gidiyor, mantıklı buluyorlar. Çiviyi ayaklarımdan söküp ellerime çakıyorlar. Beni herkes gibi yanlış anlıyorlar. Ona kadar sayıyorum içimden, nezaket memurlarının yetişmesine az kaldı, biliyorum. İşte sirenler çalıyor, sirenler kimin için çalıyor, kurtarıyorlar beni, iyi misiniz diyorlar, siz gelince iyi oldum diyorum. İsa'dan terfi alıyorum. Gözlerim kapanıyor. Gözlerimi açtığımda Tuğrul sıfır ve birlerden, insanın ne denli bilgisayar benzerliğinde oluşundan bahsediyor. Bu konuya kim getirdi onu, nasıl gelebildi diye düşünüyorum. Beni duymuş olacak ki cevap veriyor. İnsanlara artık bunu neden yaptın diye sormuyorum diyor. Kesinlikle beni duymuş olmalı. İnsanlar birbirine karşı asla anlaşılmamak üzere gelmiş bu dünyaya diyor. Nihayetinde lafı bittiğinde sigarasına gidiyor eli. Uzunca süredir sigara içmediğimi fark ediyorum. Pek düşünceli hâliyle sigarasını yakıyor. Tuğrul en fazla ne düşünebilir diye düşünmeye başlıyorum. Elini yanağına götürüyor, uzaklara dalıyor. Peşi sıra uzaklardan ben geliyorum. O an için Tuğrul'la karşılaşmak istemiyorum. Tuğrul bunu bilmiyor. Bilse ne olur diyorum içimden. Bana olan cehaletine katiyen el sürmüyorum. Kendimde buluyorum suçu, şu sıralar hevesimi hep bu yönde görüyorum. Şu sıralarla bir bardak daha tokuşturuyoruz. Tuğrul sürüncemesiyle gülmeye başlıyorum. Kafam güzel sanıyor, bunu da inkâr etmiyorum, güzel oluşuna da yormuyorum. Sadece gülmek istiyorum. Gülme eyleminin ardında çok şey saklanabiliyor. Bir adım ardında ağlanıyor, bir adım ardında gülüyorum. Ağlanacak hâlime gülüyorum. Büsbütün kendimi yoruyorum. Ellerim de bu fikrime katılıyor. İşte, yazmayı bir kenara bırakıyorum.'
kemer sıkma politikası bu noktaya geldiyse demek.
(bkz:ben sırat'ta yetmiş arşın atlıyorum)
(bkz:ben sırat'ta yetmiş arşın atlıyorum)
bugün kahve içip sohbet ederken aslında bazı söylediğim şeyleri kendime itiraf ediyormuş gibi hissettim. mesela kimseye güvenmediğimi mesela kimseyi aslında tam olarak tanımadığımı bir şeyler anlatırken kendim daha yeni anladım. arkadaşlarım evliliklerini planlarken ben kendimi evlilik ile değil mutlu olarak düşündüm.
eleştirdim. eleştirmeyi bile konduramadığım kişileri eleştirdim. eleştirdim ve haklıydım. her şey için şükrediyorum ama kafamda hep herkesten uzaklaşmak herkesten kaçmak var. belki de rahatlık batıyor diyeceğim ama içim çok sıkılıyor kendime.
hayatımda ilk kez bir hedefim var. ilkbaharda harekete geçeceğim. bu sefer galiba olacak. hatta çok güzel olacak. yaza da güzel planlarım güzel turlarım güzel yollarım var bakalım.
neyse umarım bu entry silinmez de ikibinyirmi yazı buralara gelip ekrana biramı tokuştururum.
eleştirdim. eleştirmeyi bile konduramadığım kişileri eleştirdim. eleştirdim ve haklıydım. her şey için şükrediyorum ama kafamda hep herkesten uzaklaşmak herkesten kaçmak var. belki de rahatlık batıyor diyeceğim ama içim çok sıkılıyor kendime.
hayatımda ilk kez bir hedefim var. ilkbaharda harekete geçeceğim. bu sefer galiba olacak. hatta çok güzel olacak. yaza da güzel planlarım güzel turlarım güzel yollarım var bakalım.
neyse umarım bu entry silinmez de ikibinyirmi yazı buralara gelip ekrana biramı tokuştururum.
yurt dışında müşavirlik için yabancı dil aranıyor ve sınavda 70 puan aranmıyacakmış. üst fotoğrafında içişleri bakanı süleyman soylu var.
müşavirler generallerden jandarmadan falan filan seçilecekmiş yabancı dil bilmesi zorunlu olmayacakmış.
ne gereği var, toplayın imam hatipleri dağıtın mülavşrlikleri, bunların yanlarına her dilden tercüman atayın tamamdır. hazinenin maşallahı var altınlar, zümrütler, yakutlar sandıklardan, dolarlar ayakkabı kutularından taşıyor.
düzeltme : başlıkta harf eksikliği var. moderatörler bir el atarlarsa teşekkür ederim.
müşavirlite yerine müşavirlikte olacak.
müşavirler generallerden jandarmadan falan filan seçilecekmiş yabancı dil bilmesi zorunlu olmayacakmış.
ne gereği var, toplayın imam hatipleri dağıtın mülavşrlikleri, bunların yanlarına her dilden tercüman atayın tamamdır. hazinenin maşallahı var altınlar, zümrütler, yakutlar sandıklardan, dolarlar ayakkabı kutularından taşıyor.
düzeltme : başlıkta harf eksikliği var. moderatörler bir el atarlarsa teşekkür ederim.
müşavirlite yerine müşavirlikte olacak.
Bu sabah yine birileri birilerine sövüyor yine birilerinin hakkı yenilmiş, birileri birilerine bağırıyor. Hava ruhsuz, koyu gri, orada burada paylaşılan yine üç beş samimiyetsiz fotoğraf, yaya geçidinden tam gaz geçen bir tır, battaniye içinde nefessiz kalmak isteyen bir ben, çok mutlu görünüp aslında içi parçalanan ama bunu asla açıklamayan bir insan, okunan kitap hüznü.
Pozitif olmak güzel şey ama tüm bu şartlar ile pozitif olan da ne bileyim sanki biraz yalan. Her neyse.
Pozitif olmak güzel şey ama tüm bu şartlar ile pozitif olan da ne bileyim sanki biraz yalan. Her neyse.
İnsanı rahatlatan bir eylem olmakla birlikte bazen neşelendirip bazen de hüzün verdiği doğrudur. Ruhun gıdası olduğu savını elinin tersiyle itenler kısmen haklıdır; gıdadan öte bazen boğulmak üzere iken nefes olduğu için...
Dinlenilen eserler geçmişe götürür bazen insanı. Küllenen hatıralar savrulur insanın yüzüne, gözyaşlarıyla karışır gider. Bir dostum, kıymetli bir hatıramdan kalan birkaç şarkı vardır müzik listemde. Tütünüm eşliğinde dinlerken aklıma geldi, yazmak istedim. Bu şarkıları dinlerken berbat oluyorum, altüst bile derli toplu kalır bu ifade yanında. Fakat içten içe de bu ruh halini seviyorum. Diyorum ki kendi kendime; hatıranın beyazı da siyahı da kıymetlimdir...
Bu başlığa istinaden armağan olsun sizlere.
Dinlenilen eserler geçmişe götürür bazen insanı. Küllenen hatıralar savrulur insanın yüzüne, gözyaşlarıyla karışır gider. Bir dostum, kıymetli bir hatıramdan kalan birkaç şarkı vardır müzik listemde. Tütünüm eşliğinde dinlerken aklıma geldi, yazmak istedim. Bu şarkıları dinlerken berbat oluyorum, altüst bile derli toplu kalır bu ifade yanında. Fakat içten içe de bu ruh halini seviyorum. Diyorum ki kendi kendime; hatıranın beyazı da siyahı da kıymetlimdir...
Bu başlığa istinaden armağan olsun sizlere.
Ağzı sıkı, sır saklayabilen.
ben hayatta her zaman şuna inanırım; bir insan ilerde dönüp baktığında ve pişmanlıklarını gördüğünde yapamadıklarından dolayı değil de yaptıklarından dolayı pişman olsun. en azından denedim ama olmadı diyebilsin.
ben ilk adım atma olayına inanmıyorum ama maalesef böyle bir şey var, ben en klişe tabirle seviyorsan git konuş bence diyen anlayıştanım. "bu kadar insan yalnızken neden bu kadar insan yalnız" diye bir söz vardı işte yalnız olanların birçoğu ilk adımı karşıdan bekleyenler. hayat ilk adımı karşıdan bekleyecek kadar uzun değil. evet yazılanlara katılıyorum, harekete geçmek lazım.
ben ilk adım atma olayına inanmıyorum ama maalesef böyle bir şey var, ben en klişe tabirle seviyorsan git konuş bence diyen anlayıştanım. "bu kadar insan yalnızken neden bu kadar insan yalnız" diye bir söz vardı işte yalnız olanların birçoğu ilk adımı karşıdan bekleyenler. hayat ilk adımı karşıdan bekleyecek kadar uzun değil. evet yazılanlara katılıyorum, harekete geçmek lazım.
Yazacaklarım Sözlük nezdinde tüm evrene mesajımdır;
Bugüne kadar, özellikle son üç yıldır, çok da iyi bir insan olduğumu söyleyemem; kendi kırgınlıklarımı başkalarını paramparça ederek toplamaya çalıştım ve olmadı. Çoğunlukla hiçbir şey yapmadan sadece kendi bencil varlığımı mutlu edecek şeylerle öyle ya da böyle günlerimi geçirdim. İşin özü nasıl bir insan olduğumu iyi ve tüm kötü yanlarımla biliyorum.
Çok sevgili evren, sana gelirsek, sende ne kadar inkar etsende az puşt değilsin, bunu ikimizde biliyoruz. Yaşamış olduğum süre boyunca sürekli ayağıma çelme takıp düşmeme güldün ağzımı açmadım, tam gülerek hayatımdaki en güzel sahneyi izlemek için otururken altımdan sandalyeyi çektin yine ağzımı açmadım. Kısaca senden bugüne kadar nerdeyse hiçbir beklentim olmadı ama şimdi minicik bir ricayla karşındayım. Aslında hem çok yakından tanıdığım ve birçok yönden de hiç tanımadığım biri birkaç saat içinde ameliyat olacak. Dünyanın onun gibi naif, iyi yürekli insanlara ihtiyacı olduğunu sende en az benim kadar biliyorsun. Vakit itlik, puştluk değil birlik vaktidir. O yüzden işbirlikçi yanına sesleniyorum; bu insanın iyi ve sağlıklı olmasını diliyorum, lütfen ona bana davrandığın gibi davranma. Zamanın en kısa sürede iyileştirici formülünü ona fısılda ki çabucak toparlasın. Sonrasında adisyonu bana getir, söz veriyorum nasıl olsa faiziyle geri öderim.
Bugüne kadar, özellikle son üç yıldır, çok da iyi bir insan olduğumu söyleyemem; kendi kırgınlıklarımı başkalarını paramparça ederek toplamaya çalıştım ve olmadı. Çoğunlukla hiçbir şey yapmadan sadece kendi bencil varlığımı mutlu edecek şeylerle öyle ya da böyle günlerimi geçirdim. İşin özü nasıl bir insan olduğumu iyi ve tüm kötü yanlarımla biliyorum.
Çok sevgili evren, sana gelirsek, sende ne kadar inkar etsende az puşt değilsin, bunu ikimizde biliyoruz. Yaşamış olduğum süre boyunca sürekli ayağıma çelme takıp düşmeme güldün ağzımı açmadım, tam gülerek hayatımdaki en güzel sahneyi izlemek için otururken altımdan sandalyeyi çektin yine ağzımı açmadım. Kısaca senden bugüne kadar nerdeyse hiçbir beklentim olmadı ama şimdi minicik bir ricayla karşındayım. Aslında hem çok yakından tanıdığım ve birçok yönden de hiç tanımadığım biri birkaç saat içinde ameliyat olacak. Dünyanın onun gibi naif, iyi yürekli insanlara ihtiyacı olduğunu sende en az benim kadar biliyorsun. Vakit itlik, puştluk değil birlik vaktidir. O yüzden işbirlikçi yanına sesleniyorum; bu insanın iyi ve sağlıklı olmasını diliyorum, lütfen ona bana davrandığın gibi davranma. Zamanın en kısa sürede iyileştirici formülünü ona fısılda ki çabucak toparlasın. Sonrasında adisyonu bana getir, söz veriyorum nasıl olsa faiziyle geri öderim.
"Seni anlıyorum" demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada... Var olan en sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa odur"
Hakan günday~~kinyas ve kayra
Hakan günday~~kinyas ve kayra
Çok üzgünüm sözlük. Sebebi çok saçma gelebilir ama saksıdaki çiçeklerimden biri ölmüş. Ayrım yapamıyorum canlılar arasında. Sırf ses çıkaramıyor diye, bitki işte diyip geçemiyorum. Kedim, köpeğim ölse bu kadar üzülürdüm.
Ve içlerinde en güzel olanıydı. Sabah muhteşem bir şekilde filizlenmişti. Öyle dik duruyordu ki... Akşam geldiğimde bildiğin gövdesi tüm sertliğini kaybetmiş şekilde toprağa yatmış halde buldum.
Onun hayat bulmasına ben vesile olmuştum. Kim bilir onlar da hayvanlar gibi doğduklarında aynı evi paylaştığı insanı tanıyordur ve benimsiyordur belki.
Belki de sabah ben onu çok iyi sanırken bana derdini anlatmaya çalıştı ama işte...
Ve içlerinde en güzel olanıydı. Sabah muhteşem bir şekilde filizlenmişti. Öyle dik duruyordu ki... Akşam geldiğimde bildiğin gövdesi tüm sertliğini kaybetmiş şekilde toprağa yatmış halde buldum.
Onun hayat bulmasına ben vesile olmuştum. Kim bilir onlar da hayvanlar gibi doğduklarında aynı evi paylaştığı insanı tanıyordur ve benimsiyordur belki.
Belki de sabah ben onu çok iyi sanırken bana derdini anlatmaya çalıştı ama işte...
arzın merkezini değiştiren şey. bütün çekimler onadır. boşlukta kaldığınız her an, her dalgınlık kalbinizin aklınızın ona düşüşüyle sonuçlanır. her şey ona çeker.zaman ve güç onun çekimine direnmek ya da düşmekle geçer. sıfır noktasıdır "o" bütün mesafeler ona olan uzaklıkla ifade edilir, ondan uzaklaştırması, ona yaklaştırması ile ölçülür. " düştümse eğer sana bakarken düştüm" diyebilmektir aşk, bütün hataları onunla, onun için yapmaktır.
Bir ölçü birimi olmadığını düşünüyorum. Çünkü ölçmenin analitik; bölüp parçalama sevdalısı bir girişim olduğu fikrindeyim. Derinlik , yekpare bir duygu. Metresi, fiti yok. Her şeyin bir olduğu; birbirinden ayrı şeylerin ve dolayısıyla onların arasını dolduran bilginin olmadığı hissine gebe bu derinlik.
Felsefi yönünü filozoflara bırakarak. Varlığı Duyularımızda hiçbir Yanılsama, yanılgı kuşkusu yaratmayan.
sadri alışık filmlerinden birinde "sokak köpeklerine selam vemek, adam olmaya çeyrek var demektir" diyordu.
sokak köpekleri bakışlarıyla o kadar çok şey anlatıyor ki.. sanki beni al der gibi. eski sahibinden de nefret etmez emin olun.
en güzel dosttur köpekler. bir arkadaşıma verdiğim köpeğimiz oldukça uzak mesafe olmasına rağmen bir gece kuyruğuyla kapıma vuruyordu.
bakmayacaksan asla sahiplenme.
gelecek olan dostumuz yavru doberman. apartmanda barındıracaklarını sanmıyorum ama oğluma gel de anlat. ah şu hayvan sevgisi.
sokak köpekleri bakışlarıyla o kadar çok şey anlatıyor ki.. sanki beni al der gibi. eski sahibinden de nefret etmez emin olun.
en güzel dosttur köpekler. bir arkadaşıma verdiğim köpeğimiz oldukça uzak mesafe olmasına rağmen bir gece kuyruğuyla kapıma vuruyordu.
bakmayacaksan asla sahiplenme.
gelecek olan dostumuz yavru doberman. apartmanda barındıracaklarını sanmıyorum ama oğluma gel de anlat. ah şu hayvan sevgisi.
Çoğu zaman cahil ve laftan anlamaz insanlar yüzünden başvurulan bir durumdur.
En acılarından birini hayatın bana yaşattığı doğrudur. Üstelik karşımdakinden cevap bile alamadım. Boğazım yırtılana kadar affet beni diye çırpınmıştım sağnak yağmurun altında , üstüm başım çamur içindee ...
Üstünden 2 ay geçmesine rağmen o an hem hayal meyal hem de mıh gibi aklımda. Yerlerde ters dönmüş hamamböceği gibi kıvranıyordum. Hem hiçbir şey hissetmiyor hem de bütün kemiklerim aynı anda kırılmış gibi acı çekiyordum. Beyninin kendisini dondurduğu, yoğun çelişki ve ne düşüneceğini , ne hissedeceğini bilememe durumu...
İşte o gün anlıyorsunuz hala yaşarlarken değer bilmenin kıymetini.
Mezar taşlarının buzdan beter olduğunu bu şekilde tatmamanız dileğiyle !
En acılarından birini hayatın bana yaşattığı doğrudur. Üstelik karşımdakinden cevap bile alamadım. Boğazım yırtılana kadar affet beni diye çırpınmıştım sağnak yağmurun altında , üstüm başım çamur içindee ...
Üstünden 2 ay geçmesine rağmen o an hem hayal meyal hem de mıh gibi aklımda. Yerlerde ters dönmüş hamamböceği gibi kıvranıyordum. Hem hiçbir şey hissetmiyor hem de bütün kemiklerim aynı anda kırılmış gibi acı çekiyordum. Beyninin kendisini dondurduğu, yoğun çelişki ve ne düşüneceğini , ne hissedeceğini bilememe durumu...
İşte o gün anlıyorsunuz hala yaşarlarken değer bilmenin kıymetini.
Mezar taşlarının buzdan beter olduğunu bu şekilde tatmamanız dileğiyle !
katliamdır. videoda saf kötülüğün tek bir bedende vücut bulmuş hali görülüyor.
teknik anlamda incelersek; şahsın arabadaki hazırlığından, çok çok önceden planlanmış bir saldırı olduğunu anlıyoruz, taktik anlamda ekipmanı çok iyi, dizliklerine kadar takmış, üstünü göremedim ama şarjörleri çıkardığına göre hücum yeleği ve kafasında kamera olduğuna göre de kask taktığı kesin.bu it muhtemelen sırp ve kesinlikle şizofren . silahlardaki, şarjörlerdeki yazılar, işlemeler özenle seçilerek yapılmış. araştırdığım kadarıyla daha çok müslüman ve türk düşmanlarının isimleri önemli olayların tarihleri falan yazıyor.
şahıs silah kullanmayı çok iyi biliyor ve taktik anlamda idmanlı, bir kaç detay var bunu gösteren, mesela ilk camiye girişte sağdaki alana girip taradıktan sonra şarjörü değiştirmek için tekrar ara koridora geri dönüyor, yani güvenli bölgede şarjör değiştiriyor ki içeride kendisi için bir tehdit olmadığını bildiği halde. camiyi basıyor. katliam yapıyor. sonra bir tur daha sıkıyor. bir tur daha. araca gidip silah değiştirip geri gelip zaten ölü olan insanlara bir kez ve bir kez daha sıkıyor. işini şansa bırakmıyor. muhtemelen eski asker / paralı asker veya askeri eğitim almış. silahların üstündeki donanımlar. çakarlar falan amatör işi değil.
sonuç olarak burada neye kime yapıldığı çok da önemli değil. önemli olan insanlığın bu kadar çığırından çıkması. korkarım ki radikal islamcılar da bu saldırıya cevap verecekler bu böyle sürüp gidecek.
teknik anlamda incelersek; şahsın arabadaki hazırlığından, çok çok önceden planlanmış bir saldırı olduğunu anlıyoruz, taktik anlamda ekipmanı çok iyi, dizliklerine kadar takmış, üstünü göremedim ama şarjörleri çıkardığına göre hücum yeleği ve kafasında kamera olduğuna göre de kask taktığı kesin.bu it muhtemelen sırp ve kesinlikle şizofren . silahlardaki, şarjörlerdeki yazılar, işlemeler özenle seçilerek yapılmış. araştırdığım kadarıyla daha çok müslüman ve türk düşmanlarının isimleri önemli olayların tarihleri falan yazıyor.
şahıs silah kullanmayı çok iyi biliyor ve taktik anlamda idmanlı, bir kaç detay var bunu gösteren, mesela ilk camiye girişte sağdaki alana girip taradıktan sonra şarjörü değiştirmek için tekrar ara koridora geri dönüyor, yani güvenli bölgede şarjör değiştiriyor ki içeride kendisi için bir tehdit olmadığını bildiği halde. camiyi basıyor. katliam yapıyor. sonra bir tur daha sıkıyor. bir tur daha. araca gidip silah değiştirip geri gelip zaten ölü olan insanlara bir kez ve bir kez daha sıkıyor. işini şansa bırakmıyor. muhtemelen eski asker / paralı asker veya askeri eğitim almış. silahların üstündeki donanımlar. çakarlar falan amatör işi değil.
sonuç olarak burada neye kime yapıldığı çok da önemli değil. önemli olan insanlığın bu kadar çığırından çıkması. korkarım ki radikal islamcılar da bu saldırıya cevap verecekler bu böyle sürüp gidecek.
10 küsur dakika boyunca kasabanın göbeğinde silahlı saldırı devam ediyor ama ne hikmetse müdahale gelmiyor. yeşilçam filmlerinde olduğu gibi mevzu nihayete erince polis köşeden görünüyor.
bu saldırı dünyada bilerek isteyerek yaygınlaştırılan islamofobi'nın sonuçlarından biri. yeni zelanda'da yaşayan müslümanların -ki nüfusun yüzde birinden fazla- kime ne zararı var. cani orospu çocuğu sanki iyi bir şey yapmış gibi bir de saldırıyı canlı olarak yayınlamış, videoyu izledim ama burada paylaşmayacağım, küçücük çocuğu babasının kucağında vuran bir orospu çocuğunun yaptıklarını göstermeyeceğim.
bu saldırı bir camiye değil de bir kiliseye yapılsaydı ve değil 49 kişinin ölmesi, bir kişinin burnu kanasaydı, şimdi her tarafta müslümanlar milyonlarca lince maruz kalmıştı ama şimdi kimse çıkarmıyor, çünkü ölenler insan değil müslümanlar. sahte hümanizm teranesi okuyan piç kurularının birinden ses çıkmıyor.
saldırıda hayatlarını kaybedenlerin yaradan taksiratlarını affetsin, mekanları cennet olsun, ailelerinin başı sağ oslun.
bu saldırı dünyada bilerek isteyerek yaygınlaştırılan islamofobi'nın sonuçlarından biri. yeni zelanda'da yaşayan müslümanların -ki nüfusun yüzde birinden fazla- kime ne zararı var. cani orospu çocuğu sanki iyi bir şey yapmış gibi bir de saldırıyı canlı olarak yayınlamış, videoyu izledim ama burada paylaşmayacağım, küçücük çocuğu babasının kucağında vuran bir orospu çocuğunun yaptıklarını göstermeyeceğim.
bu saldırı bir camiye değil de bir kiliseye yapılsaydı ve değil 49 kişinin ölmesi, bir kişinin burnu kanasaydı, şimdi her tarafta müslümanlar milyonlarca lince maruz kalmıştı ama şimdi kimse çıkarmıyor, çünkü ölenler insan değil müslümanlar. sahte hümanizm teranesi okuyan piç kurularının birinden ses çıkmıyor.
saldırıda hayatlarını kaybedenlerin yaradan taksiratlarını affetsin, mekanları cennet olsun, ailelerinin başı sağ oslun.
İnsanlık, varoluşundan bugüne dek içgüdüsel biçimde hep bir şeylere bağlanmak istemiştir. Bu kimi zaman tanrı, kimi zaman aile, kimi zaman kendisi ve en kötüsü kimi zaman da bedenini çalacak maddeler olmuştur. Bununla birlikte bilimin gelişimi her zaman medeniyetimizin lehine olmadı, bazen öyle gelişmeler oldu ki medeniyet sıfatına yakışmaz olduk. Bu dünyadan birkaç dakika uzaklaşabilmek adına kendi bedenimizden on yıllar uzaklaştık. Hayatın çirkinliğine sığınmak adına uyuşturucuya sığınan insanlar, hayattan daha çirkin hâle geldiler. Her bağımlılık ''istesem bırakırım'' lafıyla başlar ve ne yazık ki bırakmak istenilmez, istenilse de bu maddeler kişiye izin vermez. İllüzyonun kendisi, bireyin istediği zaman bırakabileceğini düşünmesidir. Bedeni esir aldığı gibi zihni de esir alan bu alışkanlıkların insanı insana yakışmayacak rezil hâllere düşürmesi, hayatın getirdiği zor günlerden daha da rezil hâle getirmektedir insanı.
Sanıldığının aksine uyuşturulmak, hayatın eleminden uzaklaştırmanın aksine bireyi hayattan uzaklaştırır. Tabii bireyi hayattan uzaklaştıranlar uyuşturucuyla sınırlı kalmaz. Bazen masumiyetlerinin kurbanı olur insan; bir kereden bir şey olmazcıların kurbanı olur, denemekten zarar gelmez denir ama o zarar hep gelir. En büyük değerin akıl olduğu dünyada aklı bir kenara bırakmaktır insanın düştüğü yanlış. Doğru da olsa yanlış da olsa insan aklını hep başında tutmalıdır, aklının alınmasına izin vermemelidir. Bağımlılık işte bundan dolayı böylesine kötü oluşuyla anılmaktadır; insanın aklını başından alır. İnsan her daim yanlışa düşebilir, ama yanlışa düştüğü anda bile aklını başında tutmalı, hiçbir şeyin esareti altına girmemelidir. Hiçbirimiz parmaklıklar ardını istemeyiz. Bedenini parmaklıklar ardına layık görmeyen insanlığın zihnini parmaklıklar ardına bile isteye layık görmesi kişinin kendine yapacağı en büyük saygısızlıktır. Bedenlerin yalnızca ruhların birer kostümü olduğu dünyada özde olanı, ruhu bağımlılığa esir hâle getirmek bu hayatta başa gelebilecek en acınası durumdur. Clarissa P. Estes'in bir sözü de bu durumu açıklamaktadır. ''Bağımlılık, hayatı daha iyi gösterirken onun içini boşaltan her şeydir.'' Ve gerçekten böyledir. İnsana görmek istediğini verir, insanı derin bir kuyuda yanılsamalara tutsak eder. Böylece insan nihayetinde korkularının bağımlısı, ''bırakırsam nasıl devam ederim?'' korkusunun bağımlısı olur ve kişi artık uyuşturucunun yanı sıra kendisinin de bağımlısı olmuştur.
Serbest kelimesinin bile kökeninde serbest kalamadığı dünyada belki de en yüce şeydir kendimizi serbest kılabilmek, bağımlılıklara karşı koyabilmek. Bizleri esir almaya hazır bekleyenler yalnız maddelerle de sınırlı değildir, bazen karşımızdaki bazen de aynadakidir. Ama insan her ne koşulda olursa olsun bağımlılıkların karşısında olmalıdır çünkü akıl başta olduğu sürece her sorunun bir çözümü vardır. Bağımlı olunacak tek şey akıldır, birey her daim mantığın kanatları altına sığınmalıdır.
Sanıldığının aksine uyuşturulmak, hayatın eleminden uzaklaştırmanın aksine bireyi hayattan uzaklaştırır. Tabii bireyi hayattan uzaklaştıranlar uyuşturucuyla sınırlı kalmaz. Bazen masumiyetlerinin kurbanı olur insan; bir kereden bir şey olmazcıların kurbanı olur, denemekten zarar gelmez denir ama o zarar hep gelir. En büyük değerin akıl olduğu dünyada aklı bir kenara bırakmaktır insanın düştüğü yanlış. Doğru da olsa yanlış da olsa insan aklını hep başında tutmalıdır, aklının alınmasına izin vermemelidir. Bağımlılık işte bundan dolayı böylesine kötü oluşuyla anılmaktadır; insanın aklını başından alır. İnsan her daim yanlışa düşebilir, ama yanlışa düştüğü anda bile aklını başında tutmalı, hiçbir şeyin esareti altına girmemelidir. Hiçbirimiz parmaklıklar ardını istemeyiz. Bedenini parmaklıklar ardına layık görmeyen insanlığın zihnini parmaklıklar ardına bile isteye layık görmesi kişinin kendine yapacağı en büyük saygısızlıktır. Bedenlerin yalnızca ruhların birer kostümü olduğu dünyada özde olanı, ruhu bağımlılığa esir hâle getirmek bu hayatta başa gelebilecek en acınası durumdur. Clarissa P. Estes'in bir sözü de bu durumu açıklamaktadır. ''Bağımlılık, hayatı daha iyi gösterirken onun içini boşaltan her şeydir.'' Ve gerçekten böyledir. İnsana görmek istediğini verir, insanı derin bir kuyuda yanılsamalara tutsak eder. Böylece insan nihayetinde korkularının bağımlısı, ''bırakırsam nasıl devam ederim?'' korkusunun bağımlısı olur ve kişi artık uyuşturucunun yanı sıra kendisinin de bağımlısı olmuştur.
Serbest kelimesinin bile kökeninde serbest kalamadığı dünyada belki de en yüce şeydir kendimizi serbest kılabilmek, bağımlılıklara karşı koyabilmek. Bizleri esir almaya hazır bekleyenler yalnız maddelerle de sınırlı değildir, bazen karşımızdaki bazen de aynadakidir. Ama insan her ne koşulda olursa olsun bağımlılıkların karşısında olmalıdır çünkü akıl başta olduğu sürece her sorunun bir çözümü vardır. Bağımlı olunacak tek şey akıldır, birey her daim mantığın kanatları altına sığınmalıdır.
çok acayip konularda, çok garip komplekslere ve ezberlere sahip bir halkız. nedense kendi içimizde bile türkiye halkının tembel bir halk olduğu söylenir. 20 yıldan fazla bir süredir emek piyasasının içinde bir dostunuz olarak kesin olarak söyleyebilirim ki, kesinlikle bu algı asla gerçek bir olguyu yansıtmaz. türkiyeli işçiler dünyanın her yanında çalışkanlığı ve ustalıklarıyla bilinen, anılan insanlardır.
iki yıldır ben de sağlık sektöründen ekmek yemekteyim. öncelikle doktorlarımızla ilgili görüşümü söylemek isterim. tamam belki dünyanın en iyi doktorlarına sahip değiliz. fakat bu eğitim sistemimizin yapısal sorunlarından ileri gelmektedir. lakin belki de, dünyada en özverili ve idealist hatta hümanist duygularla işlerini yapan hekimlere sahibiz. tabii ki bu meslek sektöründe de dediğim tanıma uymayan insanlar vardır, lakin bu asla bütünü yansıtmaz. doktorlarımız, kapasitelerinin çok üzerinde hastaya hizmet vermek için canla başla uğraşmakta. biz hastaların, bu konudan ötürü sorumlu görmemiz gereken mercii sağlık bakanlığıdır. kimse, hükümete 2 çift laf edemeyip de, bilmemneresini doktorlarımıza kaldırmasın.
hemşire dostlarımızla günde hiç yaşamıyorsam 6-7 münakaşa yaşamaktayım iş sırasında. fakat bu hastalara hizmet adına olan iş stresinden kaynaklanan münakaşalardır. hemşirelerimiz de, hastalar için ellerinden gelenin fazlasını yaparak sağlık dağıtan erkek ve kadın meleklerimizdir.
ve temizlik personeli kardeşlerim. onlar sektörün gizli gerçek kahramanlarıdır. size ayda 30 bin lira verseler yaptıkları işi yapmazsınız. onlar en iyi şekilde asgari ücrete yeri gelip 12 saat yapmaktadırlar.
bütün sağlık emekçisi dostlarımın bayramını kutlarım.
iki yıldır ben de sağlık sektöründen ekmek yemekteyim. öncelikle doktorlarımızla ilgili görüşümü söylemek isterim. tamam belki dünyanın en iyi doktorlarına sahip değiliz. fakat bu eğitim sistemimizin yapısal sorunlarından ileri gelmektedir. lakin belki de, dünyada en özverili ve idealist hatta hümanist duygularla işlerini yapan hekimlere sahibiz. tabii ki bu meslek sektöründe de dediğim tanıma uymayan insanlar vardır, lakin bu asla bütünü yansıtmaz. doktorlarımız, kapasitelerinin çok üzerinde hastaya hizmet vermek için canla başla uğraşmakta. biz hastaların, bu konudan ötürü sorumlu görmemiz gereken mercii sağlık bakanlığıdır. kimse, hükümete 2 çift laf edemeyip de, bilmemneresini doktorlarımıza kaldırmasın.
hemşire dostlarımızla günde hiç yaşamıyorsam 6-7 münakaşa yaşamaktayım iş sırasında. fakat bu hastalara hizmet adına olan iş stresinden kaynaklanan münakaşalardır. hemşirelerimiz de, hastalar için ellerinden gelenin fazlasını yaparak sağlık dağıtan erkek ve kadın meleklerimizdir.
ve temizlik personeli kardeşlerim. onlar sektörün gizli gerçek kahramanlarıdır. size ayda 30 bin lira verseler yaptıkları işi yapmazsınız. onlar en iyi şekilde asgari ücrete yeri gelip 12 saat yapmaktadırlar.
bütün sağlık emekçisi dostlarımın bayramını kutlarım.
taylan ve fiorabella nın taktikleri ile yorgan mafyasına bir adım daha yaklaşılmıştı. Taylan bir ajan gibi sesini programla değişitirerek bir video yayınladı. yorgan mafyasına askerlerin bulunduğu binayı söyledi. bu yayından 30 dakika sonra yorgan mafyası, söylenen binadaki herkesi kurşuna dizmişti. Lakin bir sorun vardı. Taylan'ın söylediği bina aslında askerlerin değil otomat mafyasının karargahıydı ve bu yayını sadece istanbul bağcılar'da yaşayanlar izleyebilirdi. Taylan böylece hem yorgan mafyasının yerini tespit etti hem de uzun süredir şehirde terör estiren otomat mafyasına büyük bir darbe indirmiş oldu.
filistinli üç kardeşten oluşan müzik grubu. üçü de ud çalışıyorlar ama hele bir dinleyin nasıl çalıyorlar. gecenin geç saatlerinde kafanız da hafif çakır keyifken açın arkadan bunu dinleyin.
Ruh ağrısı bir memleket.
İstanbul sıkıntısı ve İstanbul özlemi diye ikiye ayrılır, tıpkı Anadolu ve Avrupa yakası gibi. Sıkıntısını ikametçileri yaşıyor, özlemini ondan gayrı kalanları. Bir de sayın jürinin dikkatini celp etmek istiyorum: İstanbul denilince akla zinhar esenyurt ve bağcılar gelmesin. Kadiköy ve Beşiktaş gelsin. İstirham ediyorum, lütfen...
İstanbul sıkıntısı ve İstanbul özlemi diye ikiye ayrılır, tıpkı Anadolu ve Avrupa yakası gibi. Sıkıntısını ikametçileri yaşıyor, özlemini ondan gayrı kalanları. Bir de sayın jürinin dikkatini celp etmek istiyorum: İstanbul denilince akla zinhar esenyurt ve bağcılar gelmesin. Kadiköy ve Beşiktaş gelsin. İstirham ediyorum, lütfen...
Eğer haberi gördüyse muhtemelen babamın içini rahatlatan olay olmuştur. Görmediyse de yarın sabah göstereceğim. Yıllarca Her pazar öğlen evde belgesel izlerken adam yırtıcıların kovaladığı büyük ve boynuzlu hayvanlar için “lan gerizekalılar toplu durup saldırdıklarında boynuz vursanız çitme atsanız hepsini yere serersiniz” diye hayıflanıp durdu. Anlatamadım bir türlü doğanın kanunu bu, bunlar zeki değil kaçmaya meyilli. Herkes kendi canının derdinde. Yok anlamıyordu.
"senin kalbinden sürgün oldum ilkin
bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği"
(bkz:sürgün ülkeden başkentler başkentine)
(bkz:sezai karakoç)
bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği"
(bkz:sürgün ülkeden başkentler başkentine)
(bkz:sezai karakoç)
bu sabah sözlüklerin birinde bu başlığı okurken odama bir liseli stajyeri girdi. ona dedim ki ''olum eğer istiklal marşımızın kaçıncı yıl dönümünü kutladığımızı bilirsen birim sorumlunla konuşup seni öğlenden sonra idari izine göndereceğim''
hiç beklemiyordum bildi. sevinçten ağlayacaktım. sonra dedi ''abi izin falan istemiyorum, tabii ki bileceğim.''
sarılıp ağlamama engel olamadım çocuğa.
sonrasında tekrar sevinmek umuduyla yemekhanede gördüğüm 10 gence falan sordum bilemediler. olsun ama, 1 genç de yeter cahilliği tekrar boğmaya.
kutlu olsun.
hiç beklemiyordum bildi. sevinçten ağlayacaktım. sonra dedi ''abi izin falan istemiyorum, tabii ki bileceğim.''
sarılıp ağlamama engel olamadım çocuğa.
sonrasında tekrar sevinmek umuduyla yemekhanede gördüğüm 10 gence falan sordum bilemediler. olsun ama, 1 genç de yeter cahilliği tekrar boğmaya.
kutlu olsun.
Fiziksel ya da sinirsel veya maddi ağrılar için uyuşturucu içeren her şey dahil. Aslolan tinsel ya da ruhsal veya manevi veyahut adı her ne karın ağrısıysa beni kelime kelimesine anlayabilenden başkası yalan. Diş ağrısına iyi gelen dost, arkadaş ya da biri oldu mu hayatınızda. Benim oldu.
Hasılı Favorim insandır. İnsan diyorum homo sapiens değil.
Hayatınıza dokunan insanlarla zamanı hunharca tüketmeniz temennisiyle. .
Hasılı Favorim insandır. İnsan diyorum homo sapiens değil.
Hayatınıza dokunan insanlarla zamanı hunharca tüketmeniz temennisiyle. .
aşık olmayı, birine gerçekten bir şeyleri derinden hissetmeyi, sevmeyi, değer vermeyi bu kolay ve kısa sürede öksürür gibi söyleyenlere dilden dile bu kadar dolaştıranlara ağız dolusu hakaret etmek istiyorum.
bu kadar değerli şeyleri bu denli değersizleştirmelere ayar oluyorum.
samimiyetsizlik gösterenlere, herkese her şeyi hissedenlere, aşık olmak gerektiği için aşık olanlara küfür etmek istiyorum.
binde bir olacak şeyleri basitleştirmelere, göstermelik yaşayanlara, gereksiz kıskançlıklara, insanları zaman geçirme aracı olarak görenlere, daha arkadaş olamadan sevgili olanlara, duyguya düşünceye sınır çekenlere sinir ama çok sinir oluyorum.
yıldım.
edit:
dayanamadım devam edeceğim. insanın insana duygusunu, düşüncesini söylemesi bu kadar zor olmamalı. iki ihtimalli bir oyun. ya kazanacaksın ya kaybedeceksin. kazanmanın bir yorumu yok ama kaybedeceksen o acı yaşanacak ve bitecek bunun başka bir çıkar yolu yok. o an hissedilen hiçbir duyguya güvenme çünkü o an hissedilen her duygu seni yanıltmaya çalışan bir bomba. patlaması çok kolay olan bomba. sonuçlarının çok ağır olacağı birer bomba. o an kendine bile güvenmeyeceksin.
duygular, düşünceler, hisler sihirli şeyler. bugünün telafisi veya ertelemesi yok. bugünü bugün diye yaşayın. bırakın ne olacaksa olsun. ölmeyecek miyiz zaten. geç kalmamak lazım. acımıyor çünkü zaman.
edit2:
kimse senden değerli değil kağvdeşim.
bu kadar değerli şeyleri bu denli değersizleştirmelere ayar oluyorum.
samimiyetsizlik gösterenlere, herkese her şeyi hissedenlere, aşık olmak gerektiği için aşık olanlara küfür etmek istiyorum.
binde bir olacak şeyleri basitleştirmelere, göstermelik yaşayanlara, gereksiz kıskançlıklara, insanları zaman geçirme aracı olarak görenlere, daha arkadaş olamadan sevgili olanlara, duyguya düşünceye sınır çekenlere sinir ama çok sinir oluyorum.
yıldım.
edit:
dayanamadım devam edeceğim. insanın insana duygusunu, düşüncesini söylemesi bu kadar zor olmamalı. iki ihtimalli bir oyun. ya kazanacaksın ya kaybedeceksin. kazanmanın bir yorumu yok ama kaybedeceksen o acı yaşanacak ve bitecek bunun başka bir çıkar yolu yok. o an hissedilen hiçbir duyguya güvenme çünkü o an hissedilen her duygu seni yanıltmaya çalışan bir bomba. patlaması çok kolay olan bomba. sonuçlarının çok ağır olacağı birer bomba. o an kendine bile güvenmeyeceksin.
duygular, düşünceler, hisler sihirli şeyler. bugünün telafisi veya ertelemesi yok. bugünü bugün diye yaşayın. bırakın ne olacaksa olsun. ölmeyecek miyiz zaten. geç kalmamak lazım. acımıyor çünkü zaman.
edit2:
kimse senden değerli değil kağvdeşim.
8 mart dünya emekçi kadınlar günü, ne yazık ki altında ağır bir trajedi içeren 8 mart 1857 gününün bir anmasıdır aslında.
8 mart 1857'de amerika'da bir tekstil fabrikasındaki grev sırasında çıkan yangında polis şiddeti sonucu hayatını kaybeden yüzden fazla kadın işçiyi anmak ve de kadınlar ve emekçi haklarıyla ilgili farkındalık yaratmak amacıyla tüm dünyaca kabul görmüş bir anma etkinliğidir. bu yüzden "emekçi kadınlar" günüdür, bu yüzden yastır.
ancak direnmek, dayanışmak, özgürleşmektir aynı zamanda. yanan kadın emekçilerin küllerinden doğarak baş kaldırmaktır sömürüye. pozitif ayrımcılık değil, aksine tüm emekçilerin dayanışmasına dokunan bereketli bir kadın eli, doğurgan bir nefestir.
kadın, "insan"dır ve tüm kavga da bundandır.
Bugün, bu gün benim için daha da anlamlı. Sesimi duyuruncaya kadar susmayacağım.
8 mart 1857'de amerika'da bir tekstil fabrikasındaki grev sırasında çıkan yangında polis şiddeti sonucu hayatını kaybeden yüzden fazla kadın işçiyi anmak ve de kadınlar ve emekçi haklarıyla ilgili farkındalık yaratmak amacıyla tüm dünyaca kabul görmüş bir anma etkinliğidir. bu yüzden "emekçi kadınlar" günüdür, bu yüzden yastır.
ancak direnmek, dayanışmak, özgürleşmektir aynı zamanda. yanan kadın emekçilerin küllerinden doğarak baş kaldırmaktır sömürüye. pozitif ayrımcılık değil, aksine tüm emekçilerin dayanışmasına dokunan bereketli bir kadın eli, doğurgan bir nefestir.
kadın, "insan"dır ve tüm kavga da bundandır.
Bugün, bu gün benim için daha da anlamlı. Sesimi duyuruncaya kadar susmayacağım.
Bir adamın karısını dövdüğü için özür dilerken Shakespeare'den alıntı yaptığı filmdir.
Ayrıca, Onur Ünlü kafası işte, siyah beyaz çekilen filmdir.
Ayrıca, Onur Ünlü kafası işte, siyah beyaz çekilen filmdir.
16.
ruhumu boğazından sıkıca kavrayan el
gecenin karasında kan dolar kollarına
uykularını alıp benimle sessizliğe gel
anılardan çiviler geçir avuçlarına.
ruhumu boğazından sıkıca kavrayan el
gecenin karasında kan dolar kollarına
uykularını alıp benimle sessizliğe gel
anılardan çiviler geçir avuçlarına.
15. yeni ölmüş birinin gözlerini örter gibi,
siyah uzun saçlarından
usulca geçirdim üzgün elimi.
siyah uzun saçlarından
usulca geçirdim üzgün elimi.
uzun süredir girmediğim sözlükte bana mesaj atmasıyla tanıştığım yazar.
Kendisiyle seviyeli bir muhabbetimiz oldu. Bu vesileyle de sözlüğü dönüş kararı almış bulundum.
Tşklr sprmn
Kendisiyle seviyeli bir muhabbetimiz oldu. Bu vesileyle de sözlüğü dönüş kararı almış bulundum.
Tşklr sprmn
Troya kralı priamos ve kraliçe hekabe'nin oğlu paris ile sparta'nın güzel kraliçesi helena'nın arasındaki tutkulu aşk antikçağlarda adından çokça söz ettiren, yankı uyandıran büyük bir aşktır. Bu ilişki ve ilişkinin sonuçları homeros'un ilyada'sında sayfalarca anlatılır. Kadim anlatıya göre: her şey peleus ve thetis'in olympos dağındaki düğünlerine eris dışındaki tüm tanrıların çağrılmasıyla başlar. Eris, öç almak için hera, aphrodite arasında bir güzellik yarışması başlatıp üstünde “ en güzeline” yazılı altın bir elma fırlatır. Hakem seçilen paris, aphrodite gelmiş geçmiş en güzel kadın olan helena'yı önerene kadar seçim yapmaz. Ancak tanrıça, helena'nın halihazırda sparta kralı menelaos'la evli olduğunu söylemeyi unutur ve sonunda paris, kraliçeyi kocasından çalmaya mecbur kalır. En sonunda helena'yı almak için troya savaşı başlar tabii artık helena da dökülen kana rağmen paris'e aşıktır.
zenginsozluk.com/foto
Jacques-louis david'in gözünden helena ve paris.
zenginsozluk.com/foto
Jacques-louis david'in gözünden helena ve paris.
Aklıma her Defasında eskilerin hep güzel olduğu gerçeğini getiren Zengin sözlük yazarı.
Kemer geçme yerine takılanları vardı, babam takardı esnaftı ve uzun yıllar babamın geldiğini o anahtarların seslerinden fark ederdim.
sadık gürbüz ustamızdan dinlemekten bıkılmayan bir sivas türküsüdür;
"dağı taşı aşıp da gelmişiz kıvrım kıvrım yollardan
nice günler nice geceler
sırtımızda çulumuz yalnız kalmışız yapayalnız
geride bıraktıklarımız nasıldır nicedir
görsek onları bir yol ellerini tutsak."
"dağı taşı aşıp da gelmişiz kıvrım kıvrım yollardan
nice günler nice geceler
sırtımızda çulumuz yalnız kalmışız yapayalnız
geride bıraktıklarımız nasıldır nicedir
görsek onları bir yol ellerini tutsak."
Beni benden almışlar da aralarında bölüşmüşler gibi, hızla eksilmeye başlıyordum. İnsanı insan eksiltir diye düşünüyordum, nasıl çoğaltırsa.
Sonsuzluğa Nokta - Hasan Ali Toptaş
Sonsuzluğa Nokta - Hasan Ali Toptaş
birkaç şarkının sessizliğinden sonra ayağa kalkıp aynaya bakmaya cesaret ediyorum, iki yakamı birleştiren bir boğaz köprüsü. üzerinde binlerce insan aynı yöne koşuyor. elim boğazımda, ben boğazımı sıktıkça insanlar hızlanıyor, hızlanıyor düşünceler. güneş utancından gözlerini yumuyor, ay kahkahalarla yüzüme gülüyor. ardımda kalan hiçbir şey yokken, aklımda kalmış bir şarkı sözüyle yağmur damlalarına ayak uydurmaya çalışıyorum ama nafile. durmuyor zaman, tam karar verecekken nefesimin şiddetiyle bir başka düşün kapısı aralanıyor, elimde bir fırçayla odalara renk katmak için sorgusuz sualsiz atıyorum adımlarımı. farkında değilim karanlığın, söylesene karanlığın içinde hangi rengi görebilir ki insan? ayrılığın, ölümün, yalnızlığın rengi nedir? sevginin, aşkın, içten bir gülüşün rengi.. hayat mı çok karanlık yoksa biz mi, neden seçemiyoruz renkleri?
beyaz bir güvercin kanadının dövdüğü havayı çekiyorum içime, elimde gökyüzünü griye boyamaya hazır bir sigara. bir ona yöneliyorum bir ötekine. bugünlerde şarkılar kadar yalnızım, beni çok uzaklarda dinliyorlar haberim yok hiçbirinden.
beyaz bir güvercin kanadının dövdüğü havayı çekiyorum içime, elimde gökyüzünü griye boyamaya hazır bir sigara. bir ona yöneliyorum bir ötekine. bugünlerde şarkılar kadar yalnızım, beni çok uzaklarda dinliyorlar haberim yok hiçbirinden.
güzel bir sunay akın şiiridir;
ANTİK ACILAR
Geçim parası için
nice yaşlının
eski İstanbul evlerinden
getirdiği eşyalar
üstüne kâr koyulup
satılıyor antik
acılar çarşısında
ANTİK ACILAR
Geçim parası için
nice yaşlının
eski İstanbul evlerinden
getirdiği eşyalar
üstüne kâr koyulup
satılıyor antik
acılar çarşısında
Şairliği ihtimalen cinsel tercihini gizlemeden yaşadığı için kimilerince küçümsenen küçük iskender yapıtı.
Alıntıları sonraya bırakarak okumayı sevenlerin, hele hele yeraltı edebiyatından hazzedenlerin kapağını açtıktan sonra ellerinden bırakamayacaklarını düşünüyorum.
Alıntıları sonraya bırakarak okumayı sevenlerin, hele hele yeraltı edebiyatından hazzedenlerin kapağını açtıktan sonra ellerinden bırakamayacaklarını düşünüyorum.
Kişinin uzun soluklu bir sevgililik dönemi sonrasında başka bir insanla yaşadığı duygusal yakınlıktır.
kendine has bir dokusu, olumlu ve olumsuz birçok denklemi vardır bu yakınlığın.
uzun ilişkinin vermiş olduğu o birbirini tanıma, o samimiyet, o "ben ne yapsam zaten anlar" rahatlığının verdiği gereksiz alt metinlerden ve süslü atraksiyonlardan uzaklıkla yakından alakası yoktur.
uzun süredir ilk defa sizi çok yakından tanıyan biriyle değil de aksine tamamen bir yabancıyla aynı dili konuşmaya çalışırken bulursunuz kendinizi.
Bir cümlenizden sonra "nasıl yani?" dediğinde aklınıza eski sevgiliniz gelir ve "o olsaydı anlardı" dersiniz ama içinizden. Çünkü bilirsiniz o eski flört hatıralarınızdan ki "flörtüne asla eski sevgililerinden bahsetme."
sanki büyük bir günahmış gibi saklarsınız onu. Hatta onun anlamayacağı bir şekilde bile olsa onu size hatırlatacak bir mimik, aranızdaki bir kelime oyununu bile yapmazsınız. sanki karşınızdaki hemen anlayacakmış gibi, karşınızda oturanı değil de başkasını düşündüğünüzü..
Ama sonra bir şekilde rasyonel tarafınız -ya da artık ne tarafınız denk geliyorsa- sizi içgüdüsel olarak bir yola sokar. Unutursun ya da üstünden geçersiniz demiyorum Geçici körlük gibi bir şey olur. Sadece karşınızdakine odaklanırsınız.
Onu bir puzzle gibi görüp çözmeye çalışırsınız. ve buna devam etmek istersiniz. bunu Bazen onu tam olarak anlayamadığınıza şaşırdığınız içi merakınızdan yaparsanız. Bazen de kolayca onu çözüp anlayabildiğiniz için hissettiğiniz o tatmin duygusundan.
Ama bir şekilde bu sohbetler devam eder. Uygun ortam ve gereken her şeyin müsait olduğu çok da büyülü olmayan bir anda tanıdık duygular eşelemeye başlar sizi içten içe.
Sonra biraz garipsersiniz ve Birden ilginç bir dilemmanın içinde bulursunuz kendinizi.
bir yanınınız "oç bi dursana, bak daha ne kadar geçti ki sen napıyorsun?" der.
Bunu belki kibriniz söyler. Senin sevgin öyle unutulacak bir şey değil olduğuna inandırmaya çalışır seni.
Belki de vefanız söyler. Ne kadar da çabuk unuttun onu aq diyerek.
Ama bir yandan da içinizdeki o küçük piç umut tanecikleri bazı şeylerin daha farklı ve güzel olacağına sizi ikna etmeye çalışır.
İşte böyle içinizde kırk deli tilki tur atarken bir anda hiç hesaba katmadığınız bir şey olur ve karşınızdaki size bir şey söyler.
Bu sevdiği bir film olabilir ya da müzik. Belki de ailesinden, yaşamından bir şeyler anlatabilir.
O anda siz ondan bir parça bulursunuz. Sonrasında o parçayı çamura batmış paçanızı kurtarmaya çalışır gibi geri almak için daha batarsınız bir şekilde..
Sonrası..
Sonrası sil baştan
kendine has bir dokusu, olumlu ve olumsuz birçok denklemi vardır bu yakınlığın.
uzun ilişkinin vermiş olduğu o birbirini tanıma, o samimiyet, o "ben ne yapsam zaten anlar" rahatlığının verdiği gereksiz alt metinlerden ve süslü atraksiyonlardan uzaklıkla yakından alakası yoktur.
uzun süredir ilk defa sizi çok yakından tanıyan biriyle değil de aksine tamamen bir yabancıyla aynı dili konuşmaya çalışırken bulursunuz kendinizi.
Bir cümlenizden sonra "nasıl yani?" dediğinde aklınıza eski sevgiliniz gelir ve "o olsaydı anlardı" dersiniz ama içinizden. Çünkü bilirsiniz o eski flört hatıralarınızdan ki "flörtüne asla eski sevgililerinden bahsetme."
sanki büyük bir günahmış gibi saklarsınız onu. Hatta onun anlamayacağı bir şekilde bile olsa onu size hatırlatacak bir mimik, aranızdaki bir kelime oyununu bile yapmazsınız. sanki karşınızdaki hemen anlayacakmış gibi, karşınızda oturanı değil de başkasını düşündüğünüzü..
Ama sonra bir şekilde rasyonel tarafınız -ya da artık ne tarafınız denk geliyorsa- sizi içgüdüsel olarak bir yola sokar. Unutursun ya da üstünden geçersiniz demiyorum Geçici körlük gibi bir şey olur. Sadece karşınızdakine odaklanırsınız.
Onu bir puzzle gibi görüp çözmeye çalışırsınız. ve buna devam etmek istersiniz. bunu Bazen onu tam olarak anlayamadığınıza şaşırdığınız içi merakınızdan yaparsanız. Bazen de kolayca onu çözüp anlayabildiğiniz için hissettiğiniz o tatmin duygusundan.
Ama bir şekilde bu sohbetler devam eder. Uygun ortam ve gereken her şeyin müsait olduğu çok da büyülü olmayan bir anda tanıdık duygular eşelemeye başlar sizi içten içe.
Sonra biraz garipsersiniz ve Birden ilginç bir dilemmanın içinde bulursunuz kendinizi.
bir yanınınız "oç bi dursana, bak daha ne kadar geçti ki sen napıyorsun?" der.
Bunu belki kibriniz söyler. Senin sevgin öyle unutulacak bir şey değil olduğuna inandırmaya çalışır seni.
Belki de vefanız söyler. Ne kadar da çabuk unuttun onu aq diyerek.
Ama bir yandan da içinizdeki o küçük piç umut tanecikleri bazı şeylerin daha farklı ve güzel olacağına sizi ikna etmeye çalışır.
İşte böyle içinizde kırk deli tilki tur atarken bir anda hiç hesaba katmadığınız bir şey olur ve karşınızdaki size bir şey söyler.
Bu sevdiği bir film olabilir ya da müzik. Belki de ailesinden, yaşamından bir şeyler anlatabilir.
O anda siz ondan bir parça bulursunuz. Sonrasında o parçayı çamura batmış paçanızı kurtarmaya çalışır gibi geri almak için daha batarsınız bir şekilde..
Sonrası..
Sonrası sil baştan
Eğitim sistemi bizimle başladı, kötüye gitti.
bir noktadan sonra "ölüm hariç her şey" demek zorunda kalıyorsa insan tersi olanı aramak beyhude çaba.
sözde ve yüzde olanı değil gönülde olanı anlaşılınca daha bir olgunlaşıyor insan.
sözde ve yüzde olanı değil gönülde olanı anlaşılınca daha bir olgunlaşıyor insan.
üzerinden tam 27 yıl geçen dünya tarihinin görüp görebileceği en kapsamlı katliam hatta soykırım hareketi. 26 şubat 1992'de hocalı'da katledilen soydaşlarımızı rahmetle anıyoruz, mekanları cennet olsun, toprakları bol olsun. zalimlere ve zalimlerin zulümlerine çanak tutanlara da lanet olsun.
Ailecek yapılan pazar kahvaltısında "verin bayat ekmekleri ben yerim" dediğin ana tekabül eder.
1917 yılında Marcel Duchamp!ın R. mutt çakma adını kullanarak çeşme ismin vermesiyle sergilenip dada akımını başlatan klasik sanatı yıkan modern sanatı başlatan endüstriyel üründür.
bu kadar yıl sonra bile hala yürüdüğüm o yolların hastasıyım, bir anı için bile pişman değilim, sokağın her haresi dizili elimde tek tek tek geçiyor defalarca, yaşıyorum dibine kadar hem de, hala sokaktayım, elimin tersiyle ittiklerime hastayım, sen bedel say onları, ben yok ettiklerim, kim ne sayarsa saysın yaşamadın sen! bir anını bile, zahir aynalarda oyalandın durdun, yalan oldun gülümse. sen kafanı gömecek bir kum ara hala, saklan, sutre varmış gibi saklan, kandır kendini oyala, hiç kimsenin en sevdiği olamayacaksın bir daha, unutulduğun da unutulduğunda un ufak kaldığında anladığın o cehennemde kal, çıkış yok sana, ben baban değildim sen ise annen olmayacaktın, bunca sene sonra doğrula, hatırla, hiçliğe adımla sonra. ne yakmışım dediğin kül yığınının kaç defa daha köz kaldığını göreceğini artık önemsemediğin o ana kadar yaşa, belki tek değil ama bir başına. her hesap bir gün görülür elbet, ben kaç kez infazımı yaktım senin konuşmaya hakkın yok, ben kaç kalem kırdım kendime cellat, senin acıya hakkın yok, o en sevdiğin hüzne hakkın yok.
yürüdüğüm o yollara hastayım, bir başına adımladığım her toprağa, rüzgarında salındığım o yükseğe.. ben bedelini ödedim her harenin, sen de kendi payına düşeni yaşa.
gitmek istemediğin şehirlerden geliyorum geceleri, benim onlar, sokağı, taşı, kedisi, köpeği, insanı benim onlar, sahi senin neyin var?
yolculuklara dönüyorum ben, yüksek kayaların uçlarına, zifir karanlık gecelere, her adımda bir ben bıraktığım o toprak parçasına, dibine kadar yaşıyorum ben, unutulduğun da unutuldu, artık serbestsin, hangi rüzgarda salınırsan salın bir başına. eyvallah...
yürüdüğüm o yollara hastayım, bir başına adımladığım her toprağa, rüzgarında salındığım o yükseğe.. ben bedelini ödedim her harenin, sen de kendi payına düşeni yaşa.
gitmek istemediğin şehirlerden geliyorum geceleri, benim onlar, sokağı, taşı, kedisi, köpeği, insanı benim onlar, sahi senin neyin var?
yolculuklara dönüyorum ben, yüksek kayaların uçlarına, zifir karanlık gecelere, her adımda bir ben bıraktığım o toprak parçasına, dibine kadar yaşıyorum ben, unutulduğun da unutuldu, artık serbestsin, hangi rüzgarda salınırsan salın bir başına. eyvallah...
İmrendiğim insanlar. Mesaili düzenli bir işim varken de aynıydım şimdi home ofis de aynıyım. Herhalde yapım bu benim, gece insanıyım ben. Yani şöyle söyleyeyim size, erken kalkmalı işlerimin ard arda geldiği zamanlar dahi bir gün hiç uyumadan gidip ertesi akşam yatağa ölü bir şekilde uzandığımı biliyorum. Bir türlü vücut kabul etmiyor beynim bedenim benimle mücadele ediyor gece uyanık kalmak için.
İmreniyorum ama bir yandan da gece insanı olmayı seviyorum aslında. Yani gecenin başka bir havası var. Daha Kendinizle kalabiliyorsunuz, daha sakin, daha detaycı, daha özenli gibi sanki gece. Düşünmek, okumak, yazmak için birebir geceler.
İmreniyorum ama bir yandan da gece insanı olmayı seviyorum aslında. Yani gecenin başka bir havası var. Daha Kendinizle kalabiliyorsunuz, daha sakin, daha detaycı, daha özenli gibi sanki gece. Düşünmek, okumak, yazmak için birebir geceler.