okyanusa tüpsüz dalış yaptıktan sonra nefesimin yettiği kadar derine yüzüyorum. derinlikleri aştıkça varlığından habersiz olduğum güzellikte canlılara rastlıyorum. daha da derine doğru süperman'in havada uçuşu gibi gidiyorum. gittikçe en temel ihtiyacın 'su' olduğuna inandırılmışlara gülüyorum. dipsiz derinliklere daha da daldıkça nefesimin yavaş yavaş tükendiğini hissediyorum. tükendikçe beynimde oluşan cam kırıklıklarının sesini duyuyorum. geri dönmeye karar versem bile artık çok geç, en dipteyim. oksijenin insan hayatındaki önemini iliklerime, en ince damarlarıma kadar hissediyorum. ex olan hastaya bağlı cihazın çıkardığı o beyni kemiren sesi duymaya başlarken, bir elin o en derinliklerden elimi tuttuğunu hissediyorum. tutup çıkarmıştı o mucizevi el. artık kana kana su değil, nefes içiyordum. işte yazma eylemi, o görünmeyen el gibi geliyor bazen.