yıllar sonra çocukluğumun geçtiği sokakta top koşturma hissine benzetiyorum yaz akşamlarının bu vakitlerini. ezan okunmak üzeredir. eve dönme vakti yaklaşmaktadır.
o yıllarda hayalini kurduğumuz bu özgür olma arzusu şimdilerde yerini radyasyondan benliği bulanıklaşan; gökyüzünde yalnız uçan kuşlar kadar özgür olsa da, kafka'nın gregor samsa'sı gibi sırt üstü olmuş, bacakları üzerine dönmeye çalışan, özgürlüğüne kavuşmak adına çırpınışlarına devam eden hamam böceği tutsaklığına bırakmış sanki.
eksik bir şey var. bataryası bitmek üzere sanki bünyedeki bu şeyin. aniden değil, yavaş yavaş dolması gerek ki tekrar hemen bitmesin.
bir anda bir telefon gelir bu yazı yazılırken ve şarj dolmaya başlar. mutluluk hormonları salgılarken vücut, ihtiyaç duyduğu sese olan sessiz haykırışının, sesine kulak verildiğini hisseder. daha mutludur bünye.