zengin sözlük yazarlarının karalama defteri

ontolojik sancilarimin merhemi
hayalimde bir yara alma sahnesiyle özdeşleşiyor, nispeten daha büyük, çok büyük, astronomik boyutlardaki bir canavarın iyiler tarafından yaralanması.. binlerce kör şafak, bir tek alacakaranlık. yarasını alan canavar, bakışlarını insani bir merhametle yarasına çeviriyor. istemsizce ve hırıltılı bir "ah" çekiyor. nasıl almış olabilir ki bu darbeyi; oysa her şeyi nasıl da mükemmel yapıyordu. sanki deli bir rüzgar çıkagelmiş, saplanmıştı derisine. yok, kesin tanrıların parmağı vardı bu işte; çekememişlerdi onu işte. şair "sen de insan değil misin?" diye sorarken onun bir canavar olduğunu biliyordu. evet, belki tanrı değildi; ancak bir canavardı, tam bir canavara benziyordu. işte, şimdi geriliyor... adımları eski ihtişamını kaybetti. düşüşü gerileme takip ediyor. canavarların mezarı olmaz; bu yüzden onlara inanırız, hala içimizde dolaşıyorlardır. oysa o bir daha yerden kalkamayacakmış gibi sendeliyor -ama yalnızca sendeliyor.


sonsuzdaki bir noktaya kadar sendeleyip duruyor işte, lanet! hareketli bir heykel gibi. "ah!", hatta "aaaahhhh!", "demek böylesi de varmış..." gibi. insan, gerçekleşmesini en çok beklediği kötü senaryoları bilincinin derinliklerine gömer; onun farkında olmadan yaşamak ister. bu noktadan sonra yazabileceği en kötü senaryo, bu gömüden daha iyi olmak zorundadır. ancak gerçekleşecek olan da gömünün kendisi olur çoğu zaman. işte, derisinin altından onun gömüsü akıyor şimdi. göz kapakları huzurla kapanıp açılıyor. utanıyor mudur? onunla en çocuğunuz konuşsun. canavarın sürgün edildiği topraklar, çocuğun emeklediği topraklara benzer.
bu başlıktaki tüm entryleri gör