yorulma, yorulmak yok bu yolda. çabucak karşısına dikilememiş, geç kalmış bir zafer için bekleyebiliyor insan ve o beklerken, aynı zamanda yaşadığını unutuyor. ölüyor ve dirilişini bekliyor. hem baksana, bahar bile bazen gecikiyor; alarm kurmuyor, uyandırılmıyor, horlamıyor ancak, toprağına çağlıyor derinden derine. bulutlar, topraklarına dair içsel bir hassasiyeti hep taşıyor. bunun gibi bir hassasiyeti taşımak zor; hiç dokunmadan, kilometrelerce uzaklardan toprağımın kuruluğunu anlayıp onu beslemek vardı oysa. heyhat, insanın dramı da bu: göğü ve yeri birbirinden ayırmak gibi bir günahı işledikten sonra ikisine de bağımsız karakterler atfederek aşk-laştırmak onları.