saat 6.45 lise müdürü mustafa bey okulunun önünde lakin kapı duvar . her sabah 5 dedinmi kapıları açan rıza o gün okula gelmemiş. oysa her sabah en geç 6.40 da çay demlenmiş öğretmenler odası süpürülmüş tarih öğretmeni ahmet bey için 30 dal sigara sarılmış müdüriyetin tozu alınmış müdürün afilli rugan ayakkabıları parlatımış tam 6.45 de müdürün 5 şekerli türk kahvesi -müdür için hala acıydı ve her günki gibi yine rızaya kahve acı diye fırça atacaktı sırf artistlik olsun diye-müdür masasındaki ahşap altlığın üzerinde konmuş müdür bey okula girdiğindeyse rıza gizli kaçamak tarihçi ahmet hocanın kitaplarından birini okuyor olurdu.
ah ulan rıza nereye kayboldun?
ahmet hoca rıza nın başına bir iş açtığına emindi ama saygı değer müdür mustafa bey ruganların derdine düşmüş -müdür beyin oturduğu muhit bataklığa nazır olduğundan yollar çamur deryası daha sonra öğrendim ki okula gelene kadar çizme giyer okula gelince her sabah rıza nın parlattığı ruganları geçirirmiş ayağına çizmelerden olsa gerek paçaları hep buruş buruştu- temizlikçi maho ya bağırıyordu, 5 şekerli kahveyi kimseye yaptıramamış kendi yapmak zorunda kalmıştı bir de kahveyi kaynatırken lacivert üzerine kırmızı dalbudak işlemeli en sevdiği kravatını cezvenin içine sokmuş sinirden çatlıyordu. ağzının içinden rıza ya ana avrat dümdüz küfrediyordu. bir de üstelik müdür beyin misafirleri gelecekmiş o gün . cakalanmayı sever ya ikindiden sonra viski ikramı sırası bizim müdürdeymiş. tabikide mustafa bey bizim rıza ya güvenip nasıl havalanmış bir görsen - bunu rıza olayı aydınlandıktan 3 sene sonra bölge ilkokuluna vekil öğretmenlik yaparken çalışanlardan öğrendim, o okuldaki müdür baya fırçalamış çalışanlarını- ikindiye kadar aklı çıktı müdür ineğinin. o gün imrendim rıza ya , yokluğunda adamı gündüz vakti mumla arıyolar.
tarihçi ahmet hoca kara kara düşünüyordu. sigara sararken bir laf attım. bana gayet ciddi bir şekilde ; "bu rıza varya geçenlerde das kapitali sordu bana temin etmemi istedi ben de onu biraz haşladım acaba bir kitapçıya falan sordu da gambazladılar mı ?" dedi. bir anda musalla taşı gibi buz kestim teskin etmeye çalıştım ama gereksiz bir çabaydı. "sorarım bir kaç kitapçıya " dedim . ahmet hoca elinde ki yarım yamalak sardığı sigarayı ağzına götürdü ve usulca yaktı. o sigara ile ben öyle kasvetli bir buhrana şahitlik ediyorduk ki tarif dahi edemem.
sonraki gün birkaç kitapçı ziyaret ettim. edebiyat öğretmeniyim ya hani sır tutarlar sandım -hiç öyle olmadı- soruşturdum. sorduğum herkes rıza yı tanıdı ve das kapital satmadıklarını ifade ettiler, çoğu karl marx a küfürettiğini de es geçmedi. Sadece bir tanesi bana rıza yı sordu "buldu o amına kodumun kitabını değil mi" dedi , hemen ekledi "kesin bir bok vardır bu işte . rıza yı tanırım temiz çocuktur herkesin suyuna gider anası hastalanana kadar burda çalıştı. hep okurdu, harcadılar garibanı."
rıza nın hikayesini ahmet hocadan dinledim daha sonraları. gariban kimsesizmiş, ahmet hoca aldırmış onu okuldaki işe annesi hastaymış onun için çalıştığı -hani sadece bir kitapçı onu sordu dedim ya işte o- kitapçıdan ayrılmış ,oranın sahibi muzaffer bey amca ahmet hocaya emanet etmiş . kardeşi varmış bir tane, ilkokula giderken hastalanmış babası hastane masrafı için pazarda hamallık yaparken cehennem sıcağında kalp vurmuş yığılmış dağ gibi adam. babasından sonra babasının küfesiyle o çalışmış biraz kardeşi için -bunlar olurkende rıza 15 yaşında yok ha- lakin ne hastaneye ne de ilaca para yetiştirebilmiş. yavrucak günden güne erimiş rıza nın gözünün önünde . kardeşinden sonra da muzaffer bey amcayı tanışmış onun yanında çalışmış anacağızı hastalanana kadar, tutuşmuş rıza öğrenince hemen sağdan soldan borca girip hastaneye yatırmışlar kadını, hastalıkla bayağı cebelleşmişler lakin ecel oku ayırmış rıza ile anasını. bizim rıza da o günden sonra kitaplara sarmış.