ahmet altan

turuncu gemi
berbat bir romancı. fakat türkçedeki en lezzetli deneme yazılarını okuduğum insan. aldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla ilgili saçma ve cahilce savlar görüyorum ortalıkta. hayır ne terörden ne de ajanlıktan almadı bu korkunç cezayı. subliminal mesaj vermekten kesildi kendisine bu ceza sadece. aklınız almıyor di mi bu durumu? sayın hakimlerimizin nasıl aklı aldı da bir kaç yazıdan ötürü 70 yaşında bir insanı böyle bir durumdan ötürü ömür boyu tek başına 8 metrakarelik bir hücreye tıktılar ben de bilmiyorum.

isterlerse beni de assınlar ama o yazılar böyle bir mesaj olduğunu da hiç zannetmiyorum.
turuncu gemi
bugün sevgili kızı sanem altan aracalığıyla şu mesajı göndermiştir;

''beni hapiste tutmak istiyorsanız istediğiniz kadar tutabilirsiniz, hapishane beni korkutmaz.böyle bir iktidardan korkmaktansa ömrümü hapishanede tamamlamayı tercih ederim.bu iktidar bu gerekçelerle beni hapishanede tuttuğu sürece beni hapiste tutanlar küçülür.''
turuncu gemi
elbetteki devlet yetkilileri durup durduk yere günlüğü 50 liraya çalışan çoluğu çocuğu zevk için korkunç bombalarla öldürdü iddiasında değilim. kendilerine gelen yanlış bir istihbarat sonucu onca çocuk korkunç bombalarla öldürülmüştür. devlet yetkililerinden bile bu durumu olumlayabilen kimse yokken sosyal medyada vahşice kutsanması vicdanlarda kapanmaz bir deliktir.

türkiye'nin en sağındaki liderlerden bbp başkanı destici bile şu açıklamayı yapmıştır. kaçakçıya bomba atamazsın. bunun hiç bir hukukta yeri yoktur. hatta elinde tüfek olan yasa dışı örgüt militanlarına uçaklarla saldırmak bile yoktur uluslar arası hukukta.

masum canlara ahmed arif'in dizelerini gönderiyorum.

bu dağ mengene dağıdır
tanyeri atanda van'da
bu dağ nemrut yavrusudur
tanyeri atanda nemruda karşı
bir yanın çığ tutar, kafkas ufkudur
bir yanın seccade acem mülküdür
doruklarda buzulların salkımı
firari guvercinler su başlarında
ve karaca sürüsü,
keklik takımı...

yiğitlik inkar gelinmez
tek'e - tek döğüşte yenilmediler
bin yıllardan bu yan, bura uşağı
gel haberi nerden verek
turna sürüsü değil bu
gökte yıldız burcu değil
otuzüç kurşunlu yürek
otuzuç kan pınarı
akmaz,
göl olmuş bu dağda...

2.

yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
sırtı alaçakır
karnı sütbeyaz
garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
yüreği ağzında öyle zavallı
tövbeye getirir insanı
tenhaydı, tenhaydı vakitler
kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı

baktı otuzüçten biri
karnında açlığın ağır boşluğu
saç, sakal bir karış
yakasında bit,
baktı kolları vurulu,
cehennem yürekli bir yiğit,
bir garip tavşana,
bir gerilere.

düştü nazlı filintası aklına,
yastığı altında küsmüş,
düştü, harran ovasından getirdiği tay
perçemi mavi boncuklu,
alnında akıtma
üç topuğu ak,
eşkini hovarda, kıvrak,
doru, seglavi kısrağı.
nasıl uçmuşlardı hozat önünde!

şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
böyle arkasında bir soğuk namlu
bulunmayaydı,
sığınabilirdi yüceltilere...
bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
evvel allah bu eller utandırmaz adamı,
yanan cıgaranın külünü,
güneşlerde çatal kıvılcımlanan
engereğin dilini,
ilk atımda uçuran
usta elleri...

bu gözler, bir kere bile faka basmadı
çığ bekleyen boğazların kıyametini
karlı, yumuşacık hıyanetini
uçurumların,
önceden bilen gözleri...
çaresiz
vurulacaktı,
buyruk kesindi,
gayrı gözlerini kör sürüngenler
yüreğini leş kuşları yesindi...

3.

vurulmuşum
dağların kuytuluk bir boğazında
vakitlerden bir sabah namazında
yatarım
kanlı, upuzun...

vurulmuşum
düşüm, gecelerden kara
bir hayra yoranım çıkmaz
canım alırlar ecelsiz
sığdıramam kitaplara
şifre buyurmuş bir paşa
vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
rivayet sanılır belki
gül memeler değil
domdom kurşunu
paramparça ağzımdaki...


4.

ölüm buyruğunu uyguladılar,
mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
kanlara buladılar.
sonra oracıkta tüfek çattılar
koynumuzu usul-usul yoklayıp
aradılar.
didik-didik ettiler
kirmanşah dokuması al kuşağımı
tespihimi, tabakamı alıp gittiler
hepsi de armağandı acemelinden...

kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
karşıyaka köyleri, obalarıyla
kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
komşuyuz yaka yakaya
birbirine karışır tavuklarımız
bilmezlikten değil,
fıkaralıktan
pasaporta ısınmamış içimiz
budur katlimize sebep suçumuz,
gayrı eşkiyaya çıkar adımız
kaçakçıya
soyguncuya
hayına...

kirvem hallarımı aynı böyle yaz
rivayet sanılır belki
gül memeler değil
domdom kurşunu
paramparça ağzımdaki...


5.

vurun ulan,
vurun,
ben kolay ölmem.
ocakta küllenmiş közüm,
karnımda sözüm var
haldan bilene.
babam gözlerini verdi urfa önünde
üç de kardaşını
üç nazlı selvi,
ömrüne doymamış üç dağ parçası.
burçlardan, tepelerden, minarelerden
kirve, hısım, dağların çocukları
fransız kuşatmasına karşı koyanda

bıyıkları yeni terlemiş daha
benim küçük dayım nazif
yakışıklı,
hafif,
iyi süvari
vurun kardaş demiş
namus günüdür
ve şaha kaldırmış atını.

kirvem hallarımı aynı böyle yaz
rivayet sanılır belki
gül memeler değil
domdom kurşunu
paramparça ağzımdaki...
turuncu gemi
bir solcu olarak bu insanın cezaevinde olmaması gerektiğini savunmamın merhametle yakından uzaktan ilgisi yoktur. tamamen hukukla ilgilidir. yargılandığı suçun tck da yeri bile yoktur. hadi diyelim ki var, bir mahkeme bu şahıs yeterli cezayı yattı dedikten sonra diğer mahkeme nasıl yatmadı diyebiliyor?

bu şahısla aynı hapis cezası alan nazlı ılıcak neden dışarıda? nazlı hanım çıktıktan sonra 5 milyon dolar rüşvet verdi iddiaları çıkmıştı. hiç bir şekilde tekzip edilmedi bu haber. yoksa doğru mudur?

artık yazarlara israil'in düşman hukuku mu uygulanmaktadır? orada da mahkumlar değşik aralıklarla ''hadi hazırlan tahliye oluyorsun'' diyerek kapıya kadar götürülür. sonrasında vaz geçtik denir.

bu bizim hikayemiz midir?