torosların bittiği, amanos dağlarının başladığı muhteşem bir tabiatan inerken, yükseklerden, yüzlerce ayrı renkte kocaman uçan halıları andıran muhteşem bir uçsuz bucaksız, yaşam patlamasının adıdır aynı zamanda amik ovası. coğrafi olarak anadolumuz'da değil arap yarım adasında yer alır diyebiliriz. ürünü çukurovamızdan 2 kat bereketlidir. ve bir zamanlar çukurova'dan da daha sulak bir yaşam arzıydı insanlığa amik ovası. çok değil bundan daha 40 sene evvel kocaman da bir amik gölü yer alırdı ortasında. ne yaptılar o güzelim göle, ne ettiler de artık bir avuç bile bırakmadılar bize bilmiyorum.
sene 2004'de, tam da akp'nin tit politikalarıyla, (turizm, inşaat, tekstil) ülkemizde sanal bir zenginlik yarattığı yılların başında ön lisans eğitimim için amik ovasının en güzel çocuklarından olan reyhanlı ilçesine yerleştim. bu kadar bereketli topraklara bizim ettiğimiz beton zulmü 72 millet düşman olsa birleşse yapamaz.
okuduğum bölümle hiç bir ilgisi olmamasına rağmen, japonya'dan bilim insanlarının da katılacağı bir ziraat konferansına gitmiştim o yıllarda. japon ziraat profesörü bir hocamız hatay'a ilk geldiğinde karşılaştığı korkunç manzarayı şöyle anlatıyordu.
''biz japonya'da bir avuç toprağımız boşa sarf olmasın diye bütün fabrikalarımızı dağa taşa yapıyoruz. siz burada bu denli verimli topraklarınızı nasıl bir vicdanla, betona böyle esir edebiliyorsunuz?''
önce gölünü yok ettik bu muhteşem yaşam patlamasının. sonra betona esir ettik. şimdi üzerinde ucsuz bucaksız havaalanımız var. fakat toprağımız bitti.
bu vahşete yıllarca göz yuman halkımızı, pek yakında kıtlık başladığı zaman, uçakları yemenin bir yolunu öğrenmeye davet ediyorum.
sene 2004'de, tam da akp'nin tit politikalarıyla, (turizm, inşaat, tekstil) ülkemizde sanal bir zenginlik yarattığı yılların başında ön lisans eğitimim için amik ovasının en güzel çocuklarından olan reyhanlı ilçesine yerleştim. bu kadar bereketli topraklara bizim ettiğimiz beton zulmü 72 millet düşman olsa birleşse yapamaz.
okuduğum bölümle hiç bir ilgisi olmamasına rağmen, japonya'dan bilim insanlarının da katılacağı bir ziraat konferansına gitmiştim o yıllarda. japon ziraat profesörü bir hocamız hatay'a ilk geldiğinde karşılaştığı korkunç manzarayı şöyle anlatıyordu.
''biz japonya'da bir avuç toprağımız boşa sarf olmasın diye bütün fabrikalarımızı dağa taşa yapıyoruz. siz burada bu denli verimli topraklarınızı nasıl bir vicdanla, betona böyle esir edebiliyorsunuz?''
önce gölünü yok ettik bu muhteşem yaşam patlamasının. sonra betona esir ettik. şimdi üzerinde ucsuz bucaksız havaalanımız var. fakat toprağımız bitti.
bu vahşete yıllarca göz yuman halkımızı, pek yakında kıtlık başladığı zaman, uçakları yemenin bir yolunu öğrenmeye davet ediyorum.