Türk limanlarında örneklerini görebileceğiniz durum. Avrupa ile kıyas yapılamayacak bir insan sömürüsü var. Avrupada insani şartlar altında çalışılırken bizim ülkemizde devlet memuru olan bir köpek kadar insanca çalışamıyor işçilerimiz. Avrupada bir liman işçisi mini cooper ile limana gelirken bizim işçilerimiz davar sürüsü gibi minibüslerde geliyor. Bunlar benim gözlemlerimdir. Ne zaman iskenderun demir çelik fabrikasına (isdemir) gelsem biz daha limana gelmeden alacağımız yük diziliyor limana. Daha dün efendi kaptana ben bu limana her geldiğimde kapitalizmi görüyorum demiştim.
kapitalizm
emperyalizm ile arasındaki en büyük fark; Kapitalizmde emeğinizin karşılığının parayla ölçülebilir bir değeri vardır yani kapitalizm emeğinizi ama düşük ama yüksek bir tutarla banka hesabınıza yansıtır.
Ancak emperyalizmde para tamamiyle semboliktir. Market tamamiyle emperyalist tarafından belirlenir.
Olaylar böyleyken böyle yani.
Ancak emperyalizmde para tamamiyle semboliktir. Market tamamiyle emperyalist tarafından belirlenir.
Olaylar böyleyken böyle yani.
sadece daha fazla bireysel ozgurluk sunan bi ekonomik sistemdir. bunun neresi emperyalizm neresi somuru cok acayip. ozel mulkiyet diyince insanlar sanirim agaoglu gibi bi tipe tum sirketleri baglama saniyor. bunun adi ahpah cavus kapitalizmi. tekelcilik bu. ozel mulkiyetin oldugu yerde cogunlukla beraber azinlik da istedigine kavusur. cunku talep vardir. ama sosyalist bir devlette merkezi bir yapi oldugundan azinliklar allahin merhametine birakilmistir. bugun turkiyede akpye ragmen escinsel magazalar, genelevler vs varsa bunun sebebi kapitalizmdir. her seye devletin karar verdigi robotlasmis bi sosyalist devlette eger devlet stalin gibi escinsel dusmaniysa o ulkede escinsel giyim magazasi acamazsin ama iste islamcilarin ulkesinde acarsin cunku kapitalizm var. ayrica avrupanin ve abdnin dunyanin en modern en zengin en yasam kalitesi yuksek yerler olmasinin sebebi de ekomide acikliktir, kapitalizmdir, sosyalizm degil.
sermaye sınıfının egemenliğine dayalı, üretim araçlarının ve doğal kaynakların mülkiyetinin bireylerde olduğu, adalet mülkün temelidir sloganını içeren, biçimde aklımızı kullanarak ve çok çalışarak zengin olma özgürlüğüne sahip olabileceğimizi iddia eden ama özünde sadece anamızı sikeni, çok özür diliyorum bu cinsiyetçi küfür için, baş tacı etme hürriyeti ile hür olduğumuz, günümüzdeki ekonomik toplumsal yaşam biçimidir.
devletsiz,sömürüsüz, patronsuz, pezevenksiz sosyalist bir dünya'yı insanlara anlattığım da bazı kişiler "hadi canım bunlar ütopya" diyorlar.
bence bu kapitalist ücretli kölelik düzeninin sürdürülebilir olduğunu düşünmek ütopya.
bence bu kapitalist ücretli kölelik düzeninin sürdürülebilir olduğunu düşünmek ütopya.
kapitalizm aynı şekilde devam edecek başka türlü düşünmeyin diyen bir ayna.
kim derse ki kapitalizm doğaya ve insana aykırıdır, o kişi kapitalizm hakkında da doğa hakkında da hiç bir şey bilmiyordur. çok değil iki doğa belgeseli bile izleseniz kapitalizmin doğadaki rekabet ve hiyerarşi sisteminin günümüzdeki mükemmeleştirilmiş boyutunun bir mikro hali olduğunu görülebilir.
bebekler dünyaya hiç de masum yaratıklar olarak doğmazlar. insan doğduğu zaman çırılçıplak, vahşi, aç bir hayvandır. erdem, onur ve insan hakları kavramlarını sonradan öğrenir yahut öğrenemez.
insanın dört ayaktan iki ayak üzerine kalkışı doğaya karşı yapılmış en devrimsel eylemdir. insan olma süreci bu itaatsizlik başkaldırısıyla yaşam bulur. hatta dinler tarihinde bile dünyada yaşam adem ve havva'nın itaatsizliğiyle başlar.
yaşadığımız bu kapitalist çağ insanlık öncesi tarihin cenderesidir. insanlık onurunun evrimi başkasının derdini dert edinecek kadar muhteşem bir hal almıştır. bu hal doğada başka hiç bir canlıda yoktur. gücün karşısında her türlü işkence ve baskıyı da göze alarak haklının yanında yer almak yine insan evrimine özgüdür. bu hal mutlaka galip gelecek ve insanlık tarihi bizim göreceğimiz kadar yakın bir soluktan yazılmaya başlanacaktır.
bebekler dünyaya hiç de masum yaratıklar olarak doğmazlar. insan doğduğu zaman çırılçıplak, vahşi, aç bir hayvandır. erdem, onur ve insan hakları kavramlarını sonradan öğrenir yahut öğrenemez.
insanın dört ayaktan iki ayak üzerine kalkışı doğaya karşı yapılmış en devrimsel eylemdir. insan olma süreci bu itaatsizlik başkaldırısıyla yaşam bulur. hatta dinler tarihinde bile dünyada yaşam adem ve havva'nın itaatsizliğiyle başlar.
yaşadığımız bu kapitalist çağ insanlık öncesi tarihin cenderesidir. insanlık onurunun evrimi başkasının derdini dert edinecek kadar muhteşem bir hal almıştır. bu hal doğada başka hiç bir canlıda yoktur. gücün karşısında her türlü işkence ve baskıyı da göze alarak haklının yanında yer almak yine insan evrimine özgüdür. bu hal mutlaka galip gelecek ve insanlık tarihi bizim göreceğimiz kadar yakın bir soluktan yazılmaya başlanacaktır.
osmanlı'da ''kut indi'' derlerdi. yani bir dini otorite hanedandan tahta çıkacak bir bireyin allah tarafından kutsandığı ve bu göreve layık olduğuna şahitlik ederdi. saray eşrafı bir padişahı boğdurmayı kafaya koyduğunda da yine bir dini otorite ''bu kişiden kut kalktı'' diye fetva verirdi.
malum olduğu üzere eski çağlarda aristokrasi halkı allahtan aldığı yetkiyle yönetirdi. 19. yy'de aristokrasilerin çöküşüyle, yönetim modellerinde tanrının yerini ulus devlet kavramı aldı. devletler sistematik olarak halkları ulus devlete tapınmaya koşulladı.
kapitalist yönetim biçimlerinde bilmemne yılı bilmemne krizleri safsatadan ibarettir. şu senede çıkan kriz şu seneye kadar sürdü falan filan türlü önermeler liberal ekonomistlerin gevezeliğinden gayrı bir şey değildir. zira kapitalist ekonomi ve devlet yönetiminin kendisi başlı başına krizin ta kendisidir.
19. yy'de halkların başına doğmuş en büyük filozof, karl mark, defaatle işçi sınıfının enternasyonelleşmesi gerektiğini vurguladı. bunu işçi sınıfı olarak iki yüz yıldır biz becermedik. fakat küresel kapitalizm bunu en iyi şekilde yaptı. lakin günümüzde artık ulus devlet modeli ve kapitalizmin yaşaması için gerekli olan sermayenin enternasyonelleşmesi olayı büyük çelişki oldu tıkandı. bunun en iyi örneğini abd- çin ticaret savaşlarında görebilirsiniz. bir dönem abd sermayadarları ucuz iş gücü ayağına çin'de fabrikalar açmak işine geliyordu. kendi ülkelerindeki işçi maliyetleri yüzünden gerekli malları çin'den almak daha karlı oluyordu abd sermayedarları için. fakat işte bu batı merkezli kapitalist model en aşağı yoksul sınıfından daha aşağısında bir yoksul sınıf oluşmasına yol açtı. trump gibi soytarı liderler de bu sınıflara vaad ettikleri umutlarla başa geldi.
bugün batıda bu tip liderler tabanlarını konsolide etmek için milliyetçiliği ulus devlet kapitalizmiyle besliyorlar. hera ağzımdan alsın ama kapitalizmin bu sapması ve krizi 3. dünya savaşının kapıda olduğuna delalettir. 3. dünya savaşının çıkacağı kesindir. şimdilik hangi safta hangi supriz devletler olacağı teoremleri tartışılmaktadır.
troçki, geçen yy'nin başından itibaren komünizmle kapitalizmin aynı dünyada yaşamayacağını yazdı ve bunun mücadelesini verdi. 1917 devriminden sonrada bütün çabası dünya devrimi üzerineydi. 90'larda reel sosyalizm çöktü. yıkılan komünizm değildi. başlığın tanımını yapmak gerekirse, reel sosyalizm çöktü de kapitalizm çok mu yaşıyor denilebilecek sistemdir.
malum olduğu üzere eski çağlarda aristokrasi halkı allahtan aldığı yetkiyle yönetirdi. 19. yy'de aristokrasilerin çöküşüyle, yönetim modellerinde tanrının yerini ulus devlet kavramı aldı. devletler sistematik olarak halkları ulus devlete tapınmaya koşulladı.
kapitalist yönetim biçimlerinde bilmemne yılı bilmemne krizleri safsatadan ibarettir. şu senede çıkan kriz şu seneye kadar sürdü falan filan türlü önermeler liberal ekonomistlerin gevezeliğinden gayrı bir şey değildir. zira kapitalist ekonomi ve devlet yönetiminin kendisi başlı başına krizin ta kendisidir.
19. yy'de halkların başına doğmuş en büyük filozof, karl mark, defaatle işçi sınıfının enternasyonelleşmesi gerektiğini vurguladı. bunu işçi sınıfı olarak iki yüz yıldır biz becermedik. fakat küresel kapitalizm bunu en iyi şekilde yaptı. lakin günümüzde artık ulus devlet modeli ve kapitalizmin yaşaması için gerekli olan sermayenin enternasyonelleşmesi olayı büyük çelişki oldu tıkandı. bunun en iyi örneğini abd- çin ticaret savaşlarında görebilirsiniz. bir dönem abd sermayadarları ucuz iş gücü ayağına çin'de fabrikalar açmak işine geliyordu. kendi ülkelerindeki işçi maliyetleri yüzünden gerekli malları çin'den almak daha karlı oluyordu abd sermayedarları için. fakat işte bu batı merkezli kapitalist model en aşağı yoksul sınıfından daha aşağısında bir yoksul sınıf oluşmasına yol açtı. trump gibi soytarı liderler de bu sınıflara vaad ettikleri umutlarla başa geldi.
bugün batıda bu tip liderler tabanlarını konsolide etmek için milliyetçiliği ulus devlet kapitalizmiyle besliyorlar. hera ağzımdan alsın ama kapitalizmin bu sapması ve krizi 3. dünya savaşının kapıda olduğuna delalettir. 3. dünya savaşının çıkacağı kesindir. şimdilik hangi safta hangi supriz devletler olacağı teoremleri tartışılmaktadır.
troçki, geçen yy'nin başından itibaren komünizmle kapitalizmin aynı dünyada yaşamayacağını yazdı ve bunun mücadelesini verdi. 1917 devriminden sonrada bütün çabası dünya devrimi üzerineydi. 90'larda reel sosyalizm çöktü. yıkılan komünizm değildi. başlığın tanımını yapmak gerekirse, reel sosyalizm çöktü de kapitalizm çok mu yaşıyor denilebilecek sistemdir.