"dış kapıyı çarpıp çıktığı sokak tenhaydı. şehirdekilerin çoğu şimdi ya yataklarında ya da yataklarına yakındılar. caddeye doğru yürüyordu. karşıdan gelen bir kadın onun uzağından dolaştı. arkasından gitmedi. biliyordu. yanından hızla geçen taksiye baktı. içinde oturan kadınla erkek sanki iki mankendiler. "neden? neden böylesiniz?" olanla yetinerek, aramadan düşünmeden yaşanılsın diye yaratılmış bir dünyada yalnızdı. sırtı kaşınıyordu. eve gidip yıkanacaktı."
"Elindekileri karyolanın altına boş bavula koydu. Çevresine bakındı. Yoktu. Oturma odasını da aradı. Orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu."
"dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. tramvaylardaki tutamaklar gibi. uzanır tutunurlar. kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. çocuklarına tutunanlar vardır. herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. gülünçlüğünü fark etmez."
"sustu. konuşmak lüzumsuzdu. bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti. biliyordu anlamazlardı"
aylak adam müthiş aforizmalarının yanında yusuf atılgan'ın sağlam üslubu, anlatımdaki kurgusu ve harikulade ayrıntılarıyla sarsıcı, sürükleyici bir roman.