bizim büyük çaresizliğimiz

samurai
daha ilk cümlesinden - "her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?" - sizi kendine çeken samimi bir roman.

biri kel, diğeri göbekli iki adamın arkadaşlıklarını, ankara'yı ve ikisininde aynı kıza (nihal'e) aşık olduğu ve bu aşkın arkadaşlıklarını hiç zedelememesi - romanda en ilginç şey budur bence ve belki de üstünde durulmak istenen konudur bir bakıma - sürekli geçmişten bir şeyler çıkarıp masanın üstüne koymaları ve onun üstüne uzun uzun konuşmalar barındıran roman.

yazar barış bıçakçı, kitap, şiir gibi bir kitap. kitaptaki cümlelerden etkilenmemek işten değil.

"sana doğru yuvarlanan yumağın kedisiyim."

"yaşamak aslında birbirinden kopuk yaşantılar arasında bağlantılar kurmaktır. bir hatırayı diğerine bir fotoğraf albümü değil, yaşayan bir insan bağlar."

"bana, insan yalnızca kendini anlayabilirmiş gibi geliyor. o da zaman zaman."

"benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum, hâlâ öyle!"
"aşkın insanı zenginleştirdiğini biliyorduk, fakirleştirdiğini de bilelim."

"birlikte geçirdiğimiz o güzel günlere ne olmuştu? benim aklım hep o günlerdeydi. ne olmuştu o günlere? yaşanan şeyler ne olur çetin, nerede durur? hatırlamaya ve belleğe ilişkin eğretilemeler beni kesmiyor. tozlu tavan arasına girmek, eski bir sandığı açmak, sararmış bir defterin sayfalarını çevirmek filan diyorum, beni kesmiyor. geçmişimizle bağlantı kurmanın tek yolu hatırlamak mıdır? başka bir eylem yok mu, olamaz mı?"

kitap aynı zamanda 2011 yılında aynı isimle filme de uyarlanmıştır.