bir süredir ince ince hissettiren ağrılarına katlandığım çürük diş, son iki üç günde dayanılmaz ağrılara sebebiyet verince "doktora bi görünmenin zamanı geldi" dedim kendime. geldi ama "kendimi tanıyorsam eğer sittin sene sabahın köründe o güzel uykumu bölüp gitmem, biliyorum." diye düşünürken ben, şiddetli sızı elimden tuttu ve üç gün aralıksız uyumuşum da uykumu almışım gibi beni kulağımdan tutarak diş doktoruna götürdü. şahidim.
muayene eder, bi antibiyotik verir, gönderir diye geçirirken aklımdan, "mümkünü yok geri döndürülemez bu diş" dedi mr dentist. "çekelim mi?" diye sordu. "ağam sizin lafınızın üstüne laf söylenmez, nası uygun görürseniz" dedim ama üç buçuk atıyorum bir taraftan. hayatımdaki ilk diş çekimim olacak. ilk defa dişle ilgili görüneyim dedim, onda da yaman bi doktora denk geldik. "otur" dedi. "şöyle mi?" dedim yüksek sesle. kime kızıyorsam...
oturdum dediği yere, uzattım ayaklarımı. anlamış olacak ki "biraz korku var herhalde" dedi. "korku değil de çekince diyelim" dedim. derken ağzımda bi batma hissettim. metal bi zamazingoları var ya ağza soktukları, ondan zannederken bizimki iğneyi yarıladı bile. ikinci dünya savaşında, savaş esirine işkence yapıyor sanki herifçioğlu. "uyuşsun biraz sonra gel" dedi. 15-20 dk sonra çağırdılar içeriden, oturdum tekrar şezlonguma. morfinin etkisiyle yüzümün yarısı bende değil. batman filmindeki yüzü yanan savcı harvey dent gibi hissediyorum kendimi. "hissediyor musun şurayı?" dedi. "biraz" dememe kalmadan bir iğne daha sapladı ve koşu başladı.
dişi kavradı elindeki şeyle. var gücüyle yüklendi üstüme. yıl olmuş üç bin beş yüz, bu ilkel yöntemle diş çekmek nedir yahu! robotlar konuşmaya başladı, kerpetenle diş çekmek nedir? gözüme vuran ışığın içindeki ampulleri sayarken ben, küçük bir manevra yaptı doktor ve dişi çekti. dünyaya yeniden gelmiş gibiydim. bir ağlamam eksikti bebek gibi. tamponu tutuşturdu dişime. sonra doğruldum şezlongumdan, teşekkür ettim ve çıktım.
tanım: korkulmaması gereken hadise.