gitmek

ontolojik sancilarimin merhemi
gitmek bir bakıma "la" demektir, mevcut olanlara. yok ilan etmek! bu o kadar basit değildir, girift koridorlarda pan'ın labirentinde dolaştırır ruhu. hayaller ve gerçekler çoktan karışır. bu girdabın içinde yüzerken bir halat bekler insan. onu çekip kurtaracak. aslında o halatı bulduysa çoktan azgın sulara gözünü kırpmadan atlar. bu kurtuluş noktası. biz yine yok saymanın insanın bünyesindeki etkilerine geri dönelim. dediğim gibi girift bir yol ( bu arada girift farsça bir kelimedir karıştıranlar oluyor..) düşünelim, hayali senaryoları seviyorum. gerçeklikten kaçma şansımız ne kadar ki ?


aşk denilen bağlayıcı ve insanı sarmalayıcı duyguyu yaşadınız diyelim. öyle yani, sarmaşık ile aynı kökenden gelen arapça bir kelime. ya siz birine sarılırsınız ya da başkası size. kimin sarmaşık olduğu da burada önemli değil. üzerinize bir zehir sıkarlar ikinizden biri ölür. neden böyle söyledim? sonuçta ölen kısım gidendir. zehre maruz kalan. dilerim ki ki kimse bununla karşılaşmasın..

zehir dedik ya.. zihniniz paranoyalara açık olup olmasın fark etmiyor. biri gelir zehrinden bir parça damlatır zihninize. tamam zihinde kalsa sorun yok da ta kalbe kalbe kadar inebiliyor arsız. dönüyor dolaşıyor ruhun her sisteminde. sunduğu en güzel yemek şüpheyle pişirilmiş temcit pilavı. yeme de yanında yat..

şüphe denilen unsur kök salarken içeride dış dünyayı duymak zorlaşıyor. işin güzel tarafı da sevdiğinizin sesinden uzak kalmak. acı değil mi? yavaş yavaş irinli bölgeyi temizlemek istersiniz. neşter vurursunuz, yaralarınıza. fayda etmesi çok zordur. kangren gibi yayılmıştır şüphe acımaz..

gitmek işte baltayı kalpten uzak şekilde ruhun yaralı bölgesine vurmaktır. acıtır.. girinin önceki bölümlerinde bir halattan bahsetmiştim ya! işte o halatı bulursanız gerek ilahi gerek beşeri, tutun o sevdanın ucundan...

bu başlıktaki tüm entryleri gör