bir zamanlar yüreğim kafesteki kuş gibiydi ve sen bana bahşedilmiş kafesime kadar inmiş gökyüzü gibi çıkmıştın karşıma hiç unutmuyorum. sevdim seni, sen de beni sevmiştin bir ara hiç unutmuyorum. zaman sensiz geçmiyor sen olunca da yetmiyordu hiç unutmuyorum. gittiğim her yerde ceketimin içinde taşırmış ve herkesten saklarmışçasına, varlığını zikredip dururdum kalbimin dudak ucunda hiç unutmuyorum.
hiç unutmuyorum çünkü duyduğum her şarkı bir şekilde bir dizeden bir notadan alıyor seninle geçirdiğim unuttuğumu
zannettiğim bir anı kucağıma bırakıp kaçıyor. kendimi unutuyorum ben bazen neden yaşadığımı da unuttuğum oluyor zar zor hatırlıyorum kimi hayati şeyleri ama seni hiç unutmuyorum. sen benim sonsuzluğa açılan kapım gibiydin. sana söylediğim her güzel sözü ben sanki masmavi bir kuyuya atmışım da onlar sonsuzluğun kıyılarına deniz yıldızları gibi vuracak ve ikimizin uzandığı kumsallarda karşımıza çıkacak gibiydi. sen bu dünyaya düşerken kaybettiğim sırdın.
hiç unutmuyorum çünkü başka türlü varlığını hissedemiyorum artık. ah hatıralar kumdan kale gibi aynı çünkü yokluğunu görüyorum geçtiğimiz çöllerde. rüzgarlar ayak izlerimizi siliyor. sensiz bu kaçıncı gün/ay/yıl tam olarak bilmiyorum. bazı günleri o kadar uzun bazı günleri o kadar kısa yaşadım ki takvimler yüreğime çizdiğim işaretlerle tutmuyor birbirini. sen unutuyor musun ? unutursan unuttum de bir gün. de ki bileyim, bu limandan kalkacak bir geminin varacağı diğer limanın var olmadığını. ya yakarım limanı ya da sonsuz mavilikte fırtınılarda parçalanıp yok olana dek sürüklenirim.