gönderilmemiş mektuplar

ihtiras limani
bir zamanlar yüreğim kafesteki kuş gibiydi ve sen bana bahşedilmiş kafesime kadar inmiş gökyüzü gibi çıkmıştın karşıma hiç unutmuyorum. sevdim seni, sen de beni sevmiştin bir ara hiç unutmuyorum. zaman sensiz geçmiyor sen olunca da yetmiyordu hiç unutmuyorum. gittiğim her yerde ceketimin içinde taşırmış ve herkesten saklarmışçasına, varlığını zikredip dururdum kalbimin dudak ucunda hiç unutmuyorum.

hiç unutmuyorum çünkü duyduğum her şarkı bir şekilde bir dizeden bir notadan alıyor seninle geçirdiğim unuttuğumu
zannettiğim bir anı kucağıma bırakıp kaçıyor. kendimi unutuyorum ben bazen neden yaşadığımı da unuttuğum oluyor zar zor hatırlıyorum kimi hayati şeyleri ama seni hiç unutmuyorum. sen benim sonsuzluğa açılan kapım gibiydin. sana söylediğim her güzel sözü ben sanki masmavi bir kuyuya atmışım da onlar sonsuzluğun kıyılarına deniz yıldızları gibi vuracak ve ikimizin uzandığı kumsallarda karşımıza çıkacak gibiydi. sen bu dünyaya düşerken kaybettiğim sırdın.

hiç unutmuyorum çünkü başka türlü varlığını hissedemiyorum artık. ah hatıralar kumdan kale gibi aynı çünkü yokluğunu görüyorum geçtiğimiz çöllerde. rüzgarlar ayak izlerimizi siliyor. sensiz bu kaçıncı gün/ay/yıl tam olarak bilmiyorum. bazı günleri o kadar uzun bazı günleri o kadar kısa yaşadım ki takvimler yüreğime çizdiğim işaretlerle tutmuyor birbirini. sen unutuyor musun ? unutursan unuttum de bir gün. de ki bileyim, bu limandan kalkacak bir geminin varacağı diğer limanın var olmadığını. ya yakarım limanı ya da sonsuz mavilikte fırtınılarda parçalanıp yok olana dek sürüklenirim.
ihtiras limani
bir deniz fenerinden saçılan ışık gibi, kendini sevdirmenin ışığını yansıtırdın yaşamından. canında, canlılığında o Ege berraklığını, parıltısını görünce kamaşmıştı gözlerim. ruhunun şarabi tadı hangi toprağın üzümünden anlaşılırdı. ama sana aşık oluşum sarp ve dumanlı Kafkas dağlarının zirveleri gibi efsunlu tutkularınla karşılaşmamdaydı. kendimi o uçurumdan bıraktığımdan beri düşüyorum. gözlerinin daha derinine, göğsünün daha saklısına, teninin daha kuytusuna düşüp duruyorum. tek boynuzlu at katili canavar bir ruh gibi çok katlettim senin özgür ormanlarında salınan hislerini. kaç gece ikimiz mehtabı izlerken çıplak tenini soğuk rüzgarlara açık bıraktım. kaç kez yuva bildiğimiz güvenimizin kapısının kırdım kilitlerini.

Eğer bütün pusulalar seni göstermeseydi " dönecektim, daha kötü bir hatıram olsun istemedim" dizesine sadık kalırdım.

periler padişahının kızı, senin ruhunu aşk şarabıyla büyümüş hikmet ağacından, tutkudan işlemişler bildirim. bilirim senin önünde eğilir nice sözünü silah bilen de etini ve iradesini aşılmaz sanan da
bilirim sen aşk dışında dizginlenmezsin hiçbir şeye. bilirim ruhun damga tutmaz. zihmimin içinde hala uçuşup durursun vakur kanatların kuğu zarafetinle.

korkuyorum dünyadan, seni tanıdıktan sonra çirkin gelir oldu gözüme her şey. ve sana değen her şey de o kadar güzel.

eteklerine dünya değmesin.