hiçbir yere ait olmamak

ontolojik sancilarimin merhemi
tutunamayan insanların savruk yaşamlarının kendi kendine yetme olgusuna bürünerek ortaya çıkmasıdır. akla, ruha, kalbe ve burada sayılabilecek insanın benliğini dışarıya bağlamış tüm zincirlerin kırılması ve ardından görünüşte insanın özüne bağlanmasıdır. ezcümle; özgürleşmektir. bunun muhteşem bir deneyim olduğunu düşünmeye neden bir çok yanılsama mevcuttur ki görünüşte öze bağlanmak tanımına binaen insanın sanki kendinden var oluşuna sürükleyebilecek düşüncelere kaymak da mümkündür. halbuki günümüzdeki modern insanın kayboluşları arasındaki kendini gizleyen ve belki de en büyük sorunların listesinde kendine ilk sıralardan yer edinme şerefine nail olmuş unsur özgürlüğün ta kendisidir. insan egosu itibariyle özgürlüğün savaşını vermeye ve kazandığı ufak zaferlerden haz almaya meyilli olsa da diğer yandan aciz olduğu durumlar ile karşılaşınca elbette korkacaktır ki bu korkunun yenilmesini sağlamak adına yer yer kendini bağlanma istediğinin avuçlarına bırakacaktır. insanın tüm varlığı ile kendine bağlanmasını yine kendi fıtratındaki zavallılık engeller iken kendinden var oluşun hissettirdiği tanrılık rolünün altından kalkması mümkün olmamaktadır. salt bir yalnızlığın bırakın pençesine düşmeyi o sert, mutlak yalnızlığa diş geçirecek kudrete sahip olmak tanrılık rolünün gereklerindendir. rahat bir kölelik için sefil bir efendiliğin yüzüne bakmayacak insan mı böylesine ihtişamlı bir oyunu perdeye koyacak? ezilecek elbette, kendi içinde küçülecek ve muhtaçlığı ona sık sık hatırlatılacak. bir yere, bir kişiye, bir duyguya, bir düşünceye bağlı olmadan yaşamanın hayalperest serüveni elbette bitecek. işte o zaman kadar acılı, sancılı ve yer yer yaşamın tüm hatlarına söven insan oğlunun yaşadıkları havaya üflenmiş sözleri gibi silip gidecek. istesin ya da istemesin bu aciz insan bedenin toprağa ait olduğunu görecek.