insan beyni

ontolojik sancilarimin merhemi
özellikle bazen düşünce, algı ve değerlendirmeyle ilgili fenomenleri kavramakta güçlük çeker. beyin içerisindeki nöron miktarı bu yüzden çok çok önem taşır. eğer nöronlar arasında adam gibi bağlantı yapamayıp o kombinasyonu sağlayamıyorsanız vay halinize.
neptune
bilinçli olarak varlığımızı sürdürmemizi sağlayan tapılası bir organdır. aslında insan beyni otonom sinir sistemi yoluyla, kalp atışı, soluk alma ve sindirim gibi istemsiz eylemleri de yönetir. yani hayatta kalmamızı sağlayan bu işlevler de beynimiz tarafından yürütülür. yani başta kurduğum cümleyi, sadece varlığımızı sürdürmemizi sağlayan organ şeklinde de söylemek mümkündür. ancak halk dilinde "bitkisel hayat" olarak bilinen ve söz konusu istemsiz eylemleri yönetme yetisini büyük ölçüde kaybeden insanların bir makineye bağlı olarak "hayatta kaldıkları" düşünülürse, varlığımızı sürdürmemizi sağlayan organdır demek tam doğru bir ifade olmayacağı için bu tanımı yapmaktan kaçındım. tabii, makineye bağlı olarak ve hiç bir işlevimizi yerine getirmeden hayatta kalmayı, ne kadar "yaşamak" olarak değerlendirebiliriz orası ciddi tartışma konusudur. zaten bu duruma bitkisel hayat denilmesinin nedeni de budur. öte yandan kesin olan bir şey var ki, bir insanın "beyin ölümü" gerçekleştiği takdirde, tıbben o insan ölü kabul edilir. zira beyin ölümü kavramı, tüm beyin fonksiyonlarının geri dönüşsüz kaybını ifade eder.

gelelim insan beynini tapılası bir organ olarak görme nedenime. ilk tanımda da belirttiğim üzere fiziki fonksiyonlarının yanı sıra, her türlü soyut kavramın üretim merkezi de beyin dediğimiz bu muhteşem organımız sayesinde gerçekleştirilmektedir. yani beyin, sadece 5 duyu organı aracılığıyla hissettiklerimize anlam katmakla kalmaz, gözle göremediğimiz fakat tanımla ve anlamlandırma ihtiyacı hissettiğimiz her türlü duygunun da hem varlık nedeni hem de bu hislerin yöneticisi konumundadır. her ne kadar edebi, felsefi ve hatta dini literatürde, özellikle kalp dediğimiz organa bu yönde atıflarda bulunulsa da, bunun gerçekle bağdaşan hiç bir yönü bulunmamaktadır. yani bir insana iyi kalpli demek, kalp gözü ile görmek gibi tanımlarda bulunmak tamamen benzetme amaçlı kullanılabilecek tanımlardır ve ötesinde bir anlam ifade etmez. zira kalp, her ne kadar hayati organlarımızdan biri olsa da, vücuttaki ana ve hatta yegane işlevi, vücudun ihtiyacı olan oksijeni, tüm sisteme yayan kanımızı, pompalamaktır. keza vicdan, merhamet, zalimlik, iyilik, kötülük vb. tüm soyut kavramların hem ortaya çıkış yeri hem de bu şekilde tanımlanan, duyguları yöneten hormonları salgılama emrini veren organ da beyindir. bir insanın beyni olmadan bu duyguları hissetmesi mümkün değildir. yani herhangi bir yaratıcıya inanıyorsanız da biliniz ki bunu beyninize borçlusunuz.

insan beynini muhteşem kılan bir diğer hususta, onun aynı zamanda oldukça karışık ve bir çok gizemi de içinde barındıran yapısıdır. Aslında bu karışık yapısı ve hala çözülemeyen sırları olduğunu idrak etmemiz de beynimizin karışık yapısının bir sonucudur. Yani bizler, felsefi ve mantıksal düşünme yeteneğimiz sayesinde, yaşamı sorguluyabiliyorsak, bunu beynimizin bu karışık ve anlaşılmaz yönü sayesinde gerçekleştiriyoruz. Norveç'li yazar Jostein Gaarder' in çok güzel ifade ettiği gibi "beynimiz onu anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, bizler yine onu anlamayacak kadar basit olacaktık".

son olarak unutmayalım ki beynimizin gelişimi, çalışması ile doğru orantılı olarak hareket eder. beyni çalıştırmanın yegane yolu ise, sürekli olarak sorgulamaktan geçer. sorgulamayan beyinlerin çok olduğu toplumlar, gelişim gösteremezler ve sorgulayan beyinlerin çok olduğu toplumların ürettiklerine muhtaç halde yaşarlar ve hatta onlar tarafından idare edilmeye mahkumdurlar.