jeremy corbyn

turuncu gemi
kendisini 1999 yılından beri bizzat tanırım. bu bana mahsus bir hava değil. yolu bir şekilde ingiltere'de her hangi bir sınıf eyleminden geçen neredeyse herkes bizzat tanır onu. o yıl beni, londra'da yaşayan boşanmış depresyondaki teyzemin yanına çakmışlardı. şimdi ne eylemi olduğunu hatırlamadığım bir eylemi gazetede okuyup ben de atmıştım kendimi meydanlara. elinde megafonuyla bağıran bu orta yaşlı adamı net hatırlıyorum. sonraları değişik yıllarda 3 defa daha gittim teyzemi ziyarete. artık daha bir bilinçlenmiş ve örgütlenmiştim. corbyn'in de olduğu masalarda çay kahve içerdik. o zamanlar ingiltere'de çok ünlü bir köşe yazarı ve milletvekiliydi. fakat bir o kadar da bütün eylemlerde mütevazi bir şekilde sınıfına öncülük eden değerli bir abimizdi. kendisinin enternasyonalist konuşmalarından çok etkileniyordum. sık sık da sohbetlerinde genel başkanı tony blair'â sövüyorduk.

bu sabah seçim hezimetiyle hayal kırıklığı içinde uyandım. gözüm bu yaşlı kurdun bütün siyasetsizliklerini görmezden gelmişti seçim sürecinde. bu benim özeleştirimdir. daha geniş bir özeleştiriyi kendisinden bekliyoruz elbette.
diğer özeleştirim de sınıfı 100 yıllık kokuşmuş ve yozlaşmış işçi partisinin kurtaracağını sanmamdı. çomarlar geleceğini dinamitledi güzelim ülkenin.

corbyn emmiden şöyle bir hikaye dinlemiştim o zamanlar. marks ingiltere liman işçilerini örgütlüyormuş. fakat uzun uzun almanya işçi sınıfının mücadelesini anlatıyor bunu yaparken. ingiliz işçiler demişler ki marks'a ''abi iyi de bunlardan bize ne. sen bize bizim yapabileceklerimizi anlat''
marks da demiş ki ''dinlediğin kendi hikayendir.''

ingiltere de bugün solun sandığa gömülüşü hepimizin hikayesidir. bundan ivedi bir ders çıkarıp tekrar ayaklanmazsak bu çomarlar dünya iklim konseptinin daha hızla namına koyacaklar.