kısa öykü denemeleri

ontolojik sancilarimin merhemi
akşamın erken karanlığı bastırdığında, içimin renginin iyice hüzne boyandığını hissettim. dönüp kendime baktım, sonra kafamı tekrar geleceği yöne doğru çevirdim. şehrin boğazına bakan o evden, önce kalabalık caddelere, sonra caddelerin arkasındaki karanlık sokaklara, hiçbir şeyden korkmayacak insanların yaşadığı uçlara doğru yürüdü. ben mi onu zihnimde, kafamın tam üstünde tutuyordum, o mu kafamdan ayrılmıyor, ben mi onun ardından gidiyordum bilmiyorum...

yürüdükçe; " 5 yaşındaki bir çocuk bile ona bakıp anlayabilir, varlığımın halatının onun boynunda asılı olduğunu " diye düşündüm. o yok muydu diye sıkça düşünür olmuştum son zamanlarda. belki hepsini ben ekledim ona. ona, onda gördüklerimin, onda hissettiklerimi... tek bildiğim bunun yaşam içi bir şey olmadığı. bir insan ancak tanrısıyla bunu yaşayabilirdi belki de. kafamdaki düşünce balonlarından sıyrılıp, yöneldiği karanlık dar sokağa doğru hızlandırdım adımlarımı.


daha önce görmediğim bu sokakta, bu yıkık dökük terk edilmiş binada ne işi vardı ? ona doğru ilerledim. sokağın lambasının hafifçe aydınlattığı odanın tam ortasında, yeşil kadife koltuğa uzanmış, sigarasını cebinden çıkarmaya çalışıyordu. yanına oturdum. elimi cebine soktum. paketi aldım. paketten bir sigarayı hafifçe öne doğru çıkarıp, dudaklarının arasına doğru uzattım. aynı anda diğer elimi diz kapağını okşarken buldum. sigarasını yaktım. bir damla gözyaşı indi yanağından... sustum, onun da sustuğunu anlıyordum. soluk alışverişini, duyabiliyordum. yanağını okşadım " tamam bitti artık, geçti " dedim. yıllarca birbirini kaybeden iki aşığın sarılması gibi sıkıca sarıldık birbirimize.
bu başlıktaki tüm entryleri gör