'...Kaldırımlarla karşılıklı sitemleşmenin arasında kulağına çalınan çocuk seslerine döndü yüzünü. Kayıtsız kalmakla dâhil olmak arasında verdiği savaşın ani bir boşluğunda kendini çocukların dilsiz siteminde buldu. Hayatın acımasızlığından habersiz onlarca çocuğun tek derdi salıncakta birkaç dakika daha fazla sallanabilmek, geri kalan tüm çocuklardan daha hızlı kayabilmekti. Bir an olduğu yere çakıldı ve kalbinin olanca gücüyle teklediğini hissetti, onlar adına büyük azap duymuştu. Göz göre göre bu alçak maceraya atılacaklar ve ellerinden tutan olmayacaktı. Öğrendikleri onlarca harf kaderlerini okumaya yetmeyecek, avuçlarına sığmayan rakamlarla ömürlerini saymak mümkün olmayacaktı. Hayata atılmak için yıllarca atılan can, daha ilk atılışta alınacaktı. Ve damakta kalan küçüklük, kaderin her cilvesinde kendini bir kez daha hatırlatacaktı. Bu karamsarlık rüzgârına kapılan aklını buhrandan kurtarıp gözlerini de adına üzüldüğü çocuklardan alarak yola bıraktı. Nihayetinde o da bir zamanlar çocuk olmuş ve onu da hayata karşı ikaz eden olmamıştı. Bu hayatta tecrübe kazanmanın yolu elbet tecrübeyi bizzat kazanan olmaktan geçiyordu. Eşten yahut dosttan gelen tecrübe olsa olsa insanın aklına acaba fidanları dikmeye yarıyordu...'