kıyamet

ontolojik sancilarimin merhemi
evrenin düzeninin son bulması anlamına geliyor. bazı teologlar, kıyamet inancının sadece dünyanın sonu ile sınırlı olduğunu iddia ediyorlar. bu nedenle yeni gezegenler bulma düşüncesini bir kaçış olarak görebiliyorlar. evrenin çöküşü, materyalizm ile tezat oluşturuyor. ama yaratılmış olan her şeyin bir saat ve zaman algısıyla işlediğini görebiliyoruz. doğum yaşam ve ölüm döngüsü her şey için geçerli. bir bardak bile üretiliyor, kullanılıyor ve sonunda ömrü bitince kırılıyor. maddenin sonu, yeni bir yaşam formuna geçiş için gerekli kılınmış.
turuncu gemi
genellikle gündelik hayatta dünya hayatının sonu olarak kullanılır. ama ''kıyamet'' benim çok sevdiğim bir sözcüktür. ''kıyam'' arapçada ayağa kalkmak demektir. günümüz insanı o kadar her şeye yabancılaşmış yaşıyor ki, toplumsal olarak yaşıyorlar mı yaşamıyorlar mı bir farkındalık içinde bile değillerdir. şairin dediği gibi ''derya içredirler derya bilmezler'' işte buna karşı bir ayaklanış, ya yok oluş, ya da gerçek bir toplumsal var oluş anlamında da kullanılabilir. kıyamet bazen ya herru ya merrudur.
turuncu gemi
köken itibarıyla ''kıyam'' yani ayağa kalkmaktan gelen arapça sözcüktür. hayatını alnının teriyle kazanan emekçi dindar kardeşlerime değil sözüm. fakat şarabını üzümden değil de, içi kanından içen dindar sömürücülere seslenmek istiyorum. çok korktuğunuzu iddia ettiğiniz Allahın kıyametinden önce sömürdüklerinizin kıyamından korksanız iyi edersiniz.

büyük şair nazım'ın da dediği gibi;

alâmetler suresi

yedi kat yerin altından uğultular geliyor.
çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
haram sevaboldu, sevap haramdır.
ak kurt, kara tahtayı daha bir yol kemirir,
çekin ki körükleri
ateşe girdi demir.

çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
duyuldu kim ölüm satılıp kâr edile,
kendi kendilerin reddü inkâr edile
ve duyuldu kabuğuna tık ettiği civcivin.
duyuldu uykusundan uyandığı
zincirinden başka kaybedecek şeyi olmayan devin.

yedi kat yerin altından uğultular geliyor.
medet yoktur, bakma geri.
kantarma zapteyleyemez oldu beygiri.
çıkmış üzengiden, ayağı yok mu?
kan sızar, şâk olmuş, dudağı yok mu?
gider, böyle gider, dahi gider
bu âteş yolların durağı yok mu?
bu yol orda biten yoldur.
«türabolmak ne müşküldür...»

çekin ki körükleri
ocağa girdi demir.
bir ateş külçesi düştü buzların ortasına.
alâmetler belirdi, kıyamet alâmetleridir.
haberdir, erişmekte kaynayan su galeyan noktasına.


2

tebahhur suresi

pehlivanlar cümle libastan soyunmuş, üryan idiler,
herbiri aşikâr etmişti zamirin.
gök kubbe sıcaktı ve kan kokuyordu,
encam
tavı gelmiş demirin.

vadenin irişip çattığını bildiler,
kavaklar titreşip yere eğildiler,
ve çınar ağaçları
gördüler haykıraraktan,
köklerinin yılan ölüleri gibi
koptuğunu topraktan.

pehlivanlar cümle libastan soyunmuş, üryan idiler.
kızıl kanatlı kuşlar kayalarda
hazırdı atlamaya.
vadenin irişip çattığını bildiler,
kabardı, köpüklendi dalgalar
başladılar çatlamaya.

gök kubbe sıcaktı ve kan kokuyordu.
ve rûzigâr
yükseldi ağır ağır, çoğaldı gitgide
birikti, birikti ve ânı-vahitte
«ah edildi derinden
yer oynadı yerinden,»
yıkıldı köprüler kemerlerinden,
yazılı taşlar kapandı yüzükoyon.

bu dem kıyamet demidir,
bu, buhara inkılâbıdır kaynayan suyun...