ilkokul bile okumamışken adına sosyoloji ve edebiyat kürsüleri kurulması gereken yüce insandır. tam da nazım'ın şiirinde söylediği türk köylüsüdür aslında;
topraktan öğrenip
kitapsız bilendir,
hoca nasreddin gibi ağlayan
bayburtlu zihni gibi gülendir.
ferhad'dır,
kerem'dir,
ve keloğlan'dır.
yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser.
kahbe felek ona eder oyunu.
çarşambayı sel alır,
bir yâr sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
o, "yunusu biçâredir,
baştan ayağa yâredir,"
ağu içer su yerine.
fakat bir kerre bir derd anlayan düşmesin önlerine
ve bir kerre vakterişip :
"-gayrık, yeter!.."
demesinler.
ve bir kerre dediler mi:
"israfil surunu urur
mahlukat yerinden durur",
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
ne kendi nefsini korur
ne düşmanı kayırır,
"dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa..."
kendisinin sevdiğine yaktığı yar hoyrata tatlı kelam eyleme türküsünü keşke bu eril şiddetin en diplerini yaşadığımız zamanlarda bütün kadınlarımız kulağına küpe etse;
yar hoyrata tatlı kelam eyleme
hoyrat olan dil gıymatı bilemez
kargayı bağına koyup eyleme
karga olan gül gıymatı bilemez
kerem gibi canın nara yakmayan
mecnun gibi çilesini çekmeyen
yar aşkına göz yaşları dökmeyen
ağlamayan sel gıymatın bilemez
gül cemalin kayıb edip aratma
şu göynümün ışığını karartma
zülüflerin yad ellere taratma
kul olmayan tel gıymatın bilemez