Biraz Hüzünlü bir cümle girişi.
Okumayacağını bile bile yazmak yine de iyidir.
Benim tuzum kuru, bana konuşması çok kolay geliyor. Şimdiye dek hiç umurumda olmayacağını düşündüğüm, gerçekleşse dahi çok acıtmayacağını düşündüğüm felaket senaryolarım oldu. Hem de binlercesi. Çünkü ben boş kaldığım her an bir senaryo yazarım. Psikolojik bir hastalık. Yine de hayatta kalmama engel olmuyor. Bu işi uzun süre yapınca duygularını törpüleyebiliyorsun mesela. Ben yapabiliyorum bunu. Hayatta bana en çok acı vereceğini düşündüğüm olaylara kayıtsız kalabileceğim ruh halini tasarlayarak bir anda bürünebiliyorum o kimliğe. Daha önce de öyleydim. Ve bir anda ne olduysa sanki hiç o insan olmamışım, sanki daha önce bir hiç olmamışım gibi canımın yandığını hissettim.
Kolayca veya zorlanarak engel olamayacağımız ve fiziksel etkilerden kaynaklanan, hormonal bozukluk ya da benzeri rahatsızlıkların yol açtığı ağır bunalım hallerinde, duygusuz bir hiçlik benliğine erişebilmek adına çaba harcamadan önce, hayatımın şokunu yaşamıştım. Acı hissetmeyeceğime inandığım ve kemiğime saplanan bir demirden daha fazla acı veren bir zaman diliminden sonra. Artık daha fazlasını yaşamayacağıma dair kendime söz verdim. Canınızı yakan Ateşin daha da üzerine gittiğinizde sinirleriniz yanar, sinirleriniz yandıktan sonra ise acı hissetmezsiniz. Aslında bu hemen hemen fiziksel olduğu kadar duygusal bir duyarsızlaşmaya da örnek teşkil ediyor. Eğer kendinizi tahmin edebileceğiniz tüm acılarla sınarsanız hiç değilse kısa süreli şok geçirmediğiniz acılarınızı hafifletebilir ve önceden bildiğiniz duygulara evriltilmiş, başa çıkması nispeten kolay duygularla boğuşursunuz. Hatta boğuşmazsınız. Aslında her şey bir et parçası ve ardından da bir hiç olmayı kabullenmekte bitiyor. Size sizden başka kimse acı çektiremez. Kendinizi acı çekmemeye eğitin.