slav halkları

khemri
slav asıllı hint-avrupa halklarının mö 1. binyıla uzanan ilk yerleşim yerleri, karpatlar'ın kuzeydoğu bölgesi ile oder ve dinyeper nehirleri arasındaki geniş havzada bulunmuştur. başka kültürlerle daima yakın ilişkiler kurmuş olan slav halkları 4. yüzyıla kadar temelde batı avrupa tarihinin hemen dışında yer alırlar. ancak kendilerine özgü yerleşik karakterlerinin 4. yüzyılın ortalarında hem nüfus artışı hem de güney rusya'dan hunların gelişi üzerine değişime uğradığı görülür; aziz ambrosius luka incili hakkında yorumlar'da hunların gelişini orta ve doğu avrupa'daki yerleşik kültürlerin çöküşünün başlıca nedeni olarak etkileyici bir şekilde tarif eder: “kaç tane savaşın ve felaketin haberi ulaşıyor bize! hunlar alanlarla, alanlar gotlarla, gotlar taifali ve sarmat kabileleriyle savaşıyor; kendi topraklarından sürgün edilmiş olan gotlar bizi ıllyria'da sürgün ettiler ve bu işin sonunun nereye varacağı hiç belli değil...”
önce hunlar tarafından ezilen, sonra da avarların ilerleyişi sırasında bazı bölgelerde katledilen slavların 5. yüzyıldan itibaren hissedilmeye başlayan yayılma hareketleri 7. yüzyıl ortalarından itibaren olgunluğa erişir. bu yayılma, günümüzdeki yunan topraklarından doğu almanya'ya, balkan yarımadasından da polonya, ukrayna ve beyaz rusya'ya kadar, buradan da daha sonraları orta rusya'ya kadar uzanan geniş bir bölgenin istilası şeklinde gerçekleşir. batı slavlarının germen halkları tarafından terk edilmiş geniş bölgeleri kapsayan ve büyük ölçüde barışçıl bir şekilde gerçekleşen istilası, birkaç yüzyıl içerisinde doğu almanya'nın tamamını kapsayacak hale gelir ve burada doğmakta olan frank krallıklarıyla çarpışmalar yaşanır. bu bölgede bir yüzyıl boyunca gerçekleşen gerileme germen halklarının lehine olup germen avrupa'sı ile slav avrupa'sı arasındaki sınırı yeniden doğuya itecektir.
uzun süreli direniş akımlarına neden olacak olan bütün bu hareketler batı slavları, doğu slavları, ve güney slavları arasında tarih ve dil açısından gelişecek olan farklılıklar üzerinde etkili olur.

slav halklarının yayılması; avrupa halklarının tarihi içerisinde çok farklı tipoloji, alışkanlık ve fiziksel özellik ile de karşılaşmasını içerir. bu unsurlara, 6. yüzyıldan itibaren önce bizanslı, sonra da arap ve yahudi yazarlar, eserlerinde ve seyahat günlüklerinde vurgu yaparlar. örneğin slavların saçlarının kızıla çalan rengi, güney akdenizli halklara alışkın olan caesareah prokopius'un dikkatini çeker ve bundan birkaç yüzyıl sonra iranlı tarihçi ve coğrafyacı bin el-fakih de ciltlerinin açık renginden ve saçlarının kuzeyli halklar gibi sarı olduğundan söz eder. bu halkların farklı fizyonomilerinin yanı sıra ortaçağ avrupa'sında çok değer verilen savaş kabiliyetleri ile sıradışı fiziksel güçleri de zihinlerde iz bırakır. 10. yüzyıla ait mezar alanlarında yürütülmüş arkeolojik kazılarda ortalama boyun avrupa'nın geri kalanına göre daha uzun olduğu teyit edilmiştir. ortak hayal gücü, bu halkların kas gücüne ve fiziksel zindeliğine dayanarak hem ileri gelenlerin hem de kadınların tipolojisi açısından sağlık, doğurganlık ve boy pos arasında doğrudan bir bağlantı kurar. giyim alışkanlıkları da farklılığıyla yazarların dikkatini çeker: tarihçi tacitus tarafından 1. yüzyılda tasvir edilen germen halklarının geleneklerine bazı açılardan benzer şekilde, farklı farklı slav halklarının ortak giysileri arasında kenevir veya yünden pantolonlar ve gömlekler, kürkler, deri veya huş ağacı ve ıhlamur ağacı kabuğundan şapkalar ve çizmeler vardır ve ilk dönemlere dayalı bu gelenekler sonradan güneyli halklarla karşılaşmaları sonucunda zenginleşir ve farklılaşır.
slav topraklarının çeşitli bölgelerinde yürütülmüş olan arkeolojik araştırmalar sonucunda, bu halkların uzun bir süre boyunca sahip oldukları yaşam koşullarıyla ilgili oldukça kesin bir tablo karşımıza çıkar. ukrayna ve polonya bölgelerinde yaşayan grupların ortak adıyla bilinen ve slav ırkının ataları olan sklavenler, genelde “koruma hendekleri” adı verilen toprağa kazılmış küçük ve mütevazı birimlerden oluşan yerleşim yerlerinde dağınık şekilde yaşarlar. kayda değer antropik katmanların yokluğu, yarı yerleşik yaşam koşullarına ve hem hayvan yetiştiriciliğine hem de tarım yapılan arazilerin çoraklaşmasına bağlı olarak gerçekleşen hareketliliğe işaret eder; yerleşim alanlarında ve ölülerin genelde yakıldığı nekropollerde yapılan kazılarda az sayıda çanak çömlek izine rastlanmıştır. antaların slav ağırlıklı dallarıyla ilgili verilerin analizi de aynı tabloyu ortaya çıkarır; 5. yüzyılda ukrayna'nın güneydoğusunda yaşadığı bilinen bu halklardan 7. yüzyıldan itibaren söz edilmemesi dağılmış olduklarını gösterir. ölülerin yakılmış olması ve ilkel tarım aletleri aynı kültürel düzeye işaret eder. ilk yerleşim dönemlerinden itibaren hayvan yetiştiriciliği, balıkçılık ve av ile geniş çapta tahıl ve sebze tarımına dayalı ekonomi slav halklarının ortak noktasını oluşturur.
slav halklarının toplumsal yapısı ise ortak bir kabile düzenine, yani güçlü soy veya kan bağlarıyla birbirine bağlı ataerkil bir aile düzenine işaret eder. germen dünyasında da genelde olduğu üzere halk, bir kralın yönetimi altında birleşen çeşitli kabilelerden oluşur. hür olan halkın yanı sıra slav dünyası kölelikle de tanışır, öyle ki ortaçağ da birçok kölenin slav dünyasından devşirildiği bilinir.

hıristiyanlığın yayılmasından önceki dönemde slav dinleri hakkında çok az bilgi vardır, çünkü yazının kullanımı da ancak slav halklarının kademeli olarak hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra yaygınlaşır. buna rağmen bazı hıristiyan kaynakları sayesinde slav inanışları hakkında birtakım bilgilere ulaşabiliriz. her ne kadar prokopius slav dünyasına, üstün bir ilaha ibadet etmeye bağlı tek tanrılı bir din atfederse de muhtemelen hiçbir zaman sistematik bir düzene oturmayan slav panteonunun, çoğu yerli olmak üzere farklı tanrıların bir arada yer aldığı animist ve çok tanrılı bir din olarak tarif edilmesi daha doğru olur. özellikle kievli slavlar arasında perun adlı gök gürültüsü ve yıldırım tanrısı daha baskın bir role sahipken diğer halklar arasında da güneş, gökyüzü ve ateş tanrısı rod veya genelde ahiret tanrısı olarak bilinen veles gibi ilahlar daha öncelikliydiler. bunların yanı sıra kanatlı köpek veya köpek başlı kuş şeklindeki bereket tanrısı simargl, rüzgâr tanrısı stribog veya bazı araştırmacılar tarafından slavların magna mater, yani büyük ana adı verilen yağmur tanrıçası mokos gibi başka bazı önemli figürler de sayılabilir.
slav dünyasının 9. yüzyıla kadar büyük ölçüde pagan olmaya devam ettiği anlaşılmaktadır. bu dönemde rakip iki misyonerlik merkezinin, yani roma ile konstantinopolis'in çalışmaları daha yoğun hale gelir. bugün bile rus, sırp ve bulgarların ait olduğu ortodoks dünyası ile hırvat, sloven, çek, slovak ve polonyalıların oluşturduğu, roma hıristiyanlığına bağlı dünya arasında var olan çatlak bu dönemdeki değişimlerden kaynaklanır.

her ne kadar 7. yüzyıldaki yayılma hareketinden sonra slav dünyasında frank, irlanda ve roma misyonerleri rol oynarsa da, konstantinopolis kilisesi'nin bu konuda üstünlük elde ettiği ve daha büyük yayılma gücüne sahip olduğu anlaşılmaktadır; doğu dünyası, ortodoks dininin yayılmasını özellikle kirillos ile methodios kardeşlerin ve müritlerinin çabalarına borçludur. ancak doğulu hıristiyan ibadet şekillerinin kabulü, siyasi yöntem ve nedenlerle bağlantılı olarak da düşünülmelidir; örneğin francis dvornik'in slavların orta avrupa'daki “ilk büyük siyasi organizmamı olarak tarif ettiği büyük moravya'da konstantinopolis'in ibadet seçiminin, moravya krallarının katolik frankların moravya ve tuna havzalarında giderek yayılmalarına direnme çabasına bağlı olduğu bilinir. aynı şekilde 1. vladimir'in kiev prensliği olarak ortodoksluğu kabul etme kararında da hem sofya'da bir kilisede bizans dini törenleriyle tanışmış olmaktan kaynaklanan hayranlık duygusu, hem de bizans imparatoru 2. basileios'un kız kardeşi anna porphyrogenneta'yla evliliği rol oynar. 1. mieszko'nun 966'da vaftiz olma kararında ise, 9. yüzyıldan itibaren papaların özellikle dalmaçya bölgesinde uyguladığı ve hırvatlarla slovenlerin hıristiyanlığı kabul etmesiyle sonuçlanan baskının yanı sıra polonya dünyasının roma törenlerine olan yakınlığı da göz önüne alınmalıdır. germen kolonların giderek yayıldığı doğu almanya toprakları da 1. heinrich ile 1. otto yönetimi altında roma hıristiyanlığı dünyasına dahil olurlar.