yabancı

ihtiras limani
yabancı iyidir, onu severiz. Bize acılarını, hikayesini anlatır. İçinde binbir yalan olabilir, bize zarar veremez. En fazla iyi ikna etmiş der geçeriz. Bizi umursamayabilir, sevmeyebilir. Bu kalbimizi kırmaz, aşağılanmış hissettirmez. Çünkü o bizim iç dünyamıza girmiş değildir. Onunla konuşurken, projesini sunan bir mimar gibi iç dünyamızdan kesitler, çıktılar, 3 boyutlu maketlerle bir " sunum" yaparız esasen. Bir şövalye gibi zırhlıyızdır. Bu yüzden burada insanlar birbirini dinler, birbirine anlatır, birbirini yargılar.

Ama bizim için bilinen olan ve bizim karşısında bilinen durumunda olduğumuz, işte onun yanıltmasının yarattığı hissin konacak yeri yok. O öyle bir kandırmadır ki, basit bir ikna değil, öylesine bir yanılsama değildir. Öyle ki bizi doğru bildiğimiz her şeyden soğutur. Yanlış yanlış yanlış.. Bir şeyler çok yanlış olmalı. Nasıl, nasıl o beni bu kadar bilirken, kalbimi bilirken bunu nasıl yapar, ben nasıl aklımın ucundan dahi geçirmezken hem de ?
dostoyevski
El, olarak da ifade edilir.
Eskiden komşuluk ve mahalle kültürü var idi. Teknoloji ve sanayiinin gelişmesi ile kırsaldan kente göç arttı. Böylece büyük şehirlerde insan nüfusu arttı. Komşuluk ve mahalle kavramları kayboldu.
Bireyler kendi dünyasına çekilir oldu ve yabancılaşma olgusu olağan bir hal aldı.