çok sevdiğim bir arkadaşımın bu konuda şöyle bir sorusu mevcut;
''Yazmak, bir hazin başlangıç mıdır yoksa bir hazin başlangıcın sonu mu?''
bu soruya tek bir cevap verebilecek kadar -amiyane tabirle- yürek yemiş biri değilim. sanırım akıl sahibi kimseler de benim gibi düşünür. çünkü yazmak ne bir şeyin sonu, ne bir şeylerin başlangıcı. iki sorunun da iki farklı cevabı var. salt doğru olmadığı gibi salt yanlış da değil. çünkü bunun bilgisine henüz kimse vakıf değil. fakat yine de, bir miktar netlik kazandırılabilir.
yazmak hem, hazin bir başlangıçtır, hem, hazin bir başlangıcın sonudur.
yazmak aynı zamanda hazin bir başlangıç değildir, ancak bu hazin bir sonun gelmeyeceğini de garanti edemez.
tüm bunlardan çok da bağımsız olmayacak şekilde yazmak, fikrime göre hastalıktır. gerçek manada 'yazabilen' ya da 'yazan' insan, mutlu değildir. bir şeyleri biliyordur çünkü ve bilgi yüktür, zuldür.
bilgi zenginlik olabilir, ancak zenginliğin iyi olduğunu kim söyleyebilir? mesela, herkes parasızlık, fakirlik ile sınanmaz hayatta.
para ile de sınanır insan. hatta en çok para ile sınanır. özellikle günümüz toplumlarında.
tüm bunlardan... diye başlayan paragrafa dönecek olursam, 'yazmak', güzel bir hayata denk düşmez. anlatabilen, yazabilen insan, anlatabilse kendini etrafına, aktarabilse benliğini, içini, niye yazsın? yazabilen, yazan birinin kendinden başka, en çok tükettiği şey kalemidir. ancak anlaşıldığı gün de, o kişinin sümerler dahil olmak üzere yazıya ve yazmaya dair her şeyi unuttuğu gündür.