bu şiirin bir yerinde ismin geçer belki ve sen de bana kızarsın. sen kızarsan bana biz seninle göz göze geliriz ve ben bugüne kadar ki tüm kızmaları unuturum. dur ama benden gözlerine uzun süre bakmamı isteme, bu kadar kafi.
senin gözlerine bakınca aklıma ece ayhan'ın cehennetinin geldiğini söylemiş miydim sevgilim?
gözlerin cennet ve cehennem, senin gözlerin devlet parasız yatılıda okuyan ve ateşler içinde uyumaya çalışan bir çocuğun anne özlemi. senin gözlerin uzun yıllar sonra hapisten yeni çıkmış bir şairin denizi görüp bir şeyler karalaması. senin gözlerin gezi parkında hiç ölmemiş çocuklar ve hâla piyanonun başında fazıl say! dur siyaset hakkında asla bir şey yazmamam gerek çünkü annem korkuyor böyle işlerden. sana da bahsetmiştim annemden biraz evhamdır, aslında merhametli bir ehvamdır. balatta tanıdığım yaşlı amca da evhamdı ama merhametli degildi. insan evhamken dahi merhamet ediyorsa birine ve merhamet, merhamet... tam buraya uygun bir cümle bulamıyorum çünkü en insanı duygu olan merhameti bile çıkar ilişkisine dönüşturen tüm insanlardan ve özelliklede senden nefret ediyorum. hemde gayet rasyonel bir nefret bu, tüm kanun ve din kitaplarında da yeri var sana olan bu nefretimin. öfkeliyim ama bir şey gelmez elimden, bilirsin doğrularımın üzerine gitmektense yanlışlara sığınırım. bilirsin çaresiz adamlar hep böyledir işte, merhamet gemisindeyiz hepimiz, ufukta doğruluk limanı gözükmüyor, yanlışa demir atmaktan başka bir şey gelmiyor ki elimizden, o ara da tam demir attığımız o ara gözlerine bakıyorum, gözlerin biraz mahcup, bu yalancı mahcupluğunu bir kenara bırak. o ara da vaktimiz kısıtlı bana doğrulardan bahsetmek zorundasın, dur söyleme ya da bırak böyle kalsın.
hadi gel de sana mandalina soyayım.