internette -hayvanlar tarafından büyütülmüş 10 insan- gibi araştırma videoları ve yazıları mevcuttur. buradaki çocukların bir çoğu yabani hayvanlar tarafından sahiplenilmiş ve büyütülmüşlerdir. bu yüzden hangi hayvan tarafından büyütülmüş iseler, yeme, içme yetileri o hayvan gibi gelişmiştir. hatta kurtlar tarafından büyütülen iki çocuk 4 ayak üzerinde yaşar şekilde bulunmuş ve bir daha asla tam olarak iki ayak üzerinde duracak eğitim verilememiştir. ilk fırsatta çocukların hemen 4 ayak üzerine geri döndüğü rapor edilmiştir.
kübra her ne kadar annesi ile kriz anları hariç çok anlaşamıyor gözükse de, hatta gelecek planlarını tek başına yapsa da gerçekte annesinin bütün davranış yapılarını içselleştirmiş bir kızdı. annesinin hayat hakkındaki endişelerini, hayatın gerçeği olarak algılıyor, parasız kalmanın bir insanın başına gelecek en büyük felaket olduğunu sanıyordu. Hayatta ki her şeyin en önemli yanı onun için fiyatıydı. bana adını bile ilk kez duyduğum telefon modellerinden, takılardan, giyim markalarından bahsediyor, hemen hepsini fiyatıyla kıyas ediyordu. "şu kadar lira, bu kadar lira" kalıbı cümlelerinin yüklemi durumuna gelmişti.
lüksü sevmediğime asla inanmıyor bu konuda yalan söylediğimi düşünüyordu. ona kendi görüşlerimi benimsetmeye çalışmam hiç bir işe yaramıyordu. 4 ayak üzerinde yaşamaya alışmıştı.
bu gece onu bu konuşmaların dışına çekmek için daha olumlu yaklaşıyordum. ve kübra içtiği ilk biradan sonra dökülmeye başladı. ayşe ablanın romanlara konu olacak (ki yazacağım) hayatı kübra'nın ağzından bir bir ortalığa saçılıyordu. her geçiştirdiği bilgiyi deşeliyor, altındaki ayrıntıları da öğrenmeye çalışıyordum.
kübra ise yakın duruşumu avantaja çevirmek istiyor, ona sarılmamı sağlamaya çalışıyordu. koltuğun dayanma bölümüne kollarımı açık bir şekilde koymamı fırsat bilmiş, göğsüme yatarsa tepki alıp almayacağını ölçmeye çalışıyordu. sonunda hamlesini yaptı.
"madem biralarımız bitti, birer kahve içeriz" diye ayağa kalktım. ayağa kalkma sebebimi elbette biliyordu. ketıla su koyup, altını açtım. geri döndüm. "gerçekten gay değilsin değil mi" diye sordu? "5 yaşında oğlum var benim, sence?" diye soruyla karşılık verdim. "sonradan gay olunabiliyor mu?" diye karşılıklı sorulara devam etti. "hiç sonradan gay olmadım, bilmiyorum" dedim.
- peki neden beni istemiyorsun, güzel mi değilim?
- yüz kızın doksan beşinden güzelsin bence
- sorun ne?
- her güzel kızla yatmıyorum diyelim.
- yaa sorun ne o zaman?
- atakan yakında çıkacak ve onun seninle ilgili planları var, atakan'ı da seni de önemsiyorum, benim bu hikayede yerim yok.
- atakan bilmeyecek ki?
- ama ben ve sen bileceğiz, bu yeterli, dedim.
anlatımdan kopmuştuk. ayşe abla'nın gençlik maceralarını şimdilik orada bırakmak gerekiyordu. "eve mi gideceksin, burada mı kalacaksın, ben yatacağım artık" dedim.
evine gitti. ama ana kız taktı mı takan bir tarafları vardı. sabah kapıma gelip beni kahvaltıya çağırdılar. arkadaşım kahvaltıya bekliyor, oraya çıkacağım, hatta geç kaldım dedim. elbette bu bir yalandı. "arkadaşım kadın mı diye sordu"
-normal arkadaşım, erkek veya kadın olması fark eder mi, diye cevapladım.
pazartesi günü o gelişme sonunda yaşandı. ve cumartesi kendimi frenleyerek ne kadar doğru karar verdiğimi bir kez daha anladım. hani çok başarılı bir adama başarısının sebebini sormuşlar; "doğru kararlar" demiş. bunu nasıl başardığını sorduklarında bu kez "tecrübe" diye cevap vermiş. tecrübeyi nasıl edindiğini sormuşlar. "yanlış kararlar" demiş.
aldığımız yanlış kararlar canımızı yakar. çok zor günler yaşatır. artık yanlış kararlarla ve anlık zevklerle kaybedilecek zamanım yok. neyin kiminle yapılabileceğini bol bol tecrübe ettim bu zamana kadar. buradan en kazançlı çıkmanın yolu bir roman yazmaktı. yavaş yavaş başladım. bir gün bir kitapçıda "metres xxl" isimli bir kitap görürseniz, alın, içinde ayşe ablanın ve kübra'nın hikayesini bulacaksınız.
kübra her ne kadar annesi ile kriz anları hariç çok anlaşamıyor gözükse de, hatta gelecek planlarını tek başına yapsa da gerçekte annesinin bütün davranış yapılarını içselleştirmiş bir kızdı. annesinin hayat hakkındaki endişelerini, hayatın gerçeği olarak algılıyor, parasız kalmanın bir insanın başına gelecek en büyük felaket olduğunu sanıyordu. Hayatta ki her şeyin en önemli yanı onun için fiyatıydı. bana adını bile ilk kez duyduğum telefon modellerinden, takılardan, giyim markalarından bahsediyor, hemen hepsini fiyatıyla kıyas ediyordu. "şu kadar lira, bu kadar lira" kalıbı cümlelerinin yüklemi durumuna gelmişti.
lüksü sevmediğime asla inanmıyor bu konuda yalan söylediğimi düşünüyordu. ona kendi görüşlerimi benimsetmeye çalışmam hiç bir işe yaramıyordu. 4 ayak üzerinde yaşamaya alışmıştı.
bu gece onu bu konuşmaların dışına çekmek için daha olumlu yaklaşıyordum. ve kübra içtiği ilk biradan sonra dökülmeye başladı. ayşe ablanın romanlara konu olacak (ki yazacağım) hayatı kübra'nın ağzından bir bir ortalığa saçılıyordu. her geçiştirdiği bilgiyi deşeliyor, altındaki ayrıntıları da öğrenmeye çalışıyordum.
kübra ise yakın duruşumu avantaja çevirmek istiyor, ona sarılmamı sağlamaya çalışıyordu. koltuğun dayanma bölümüne kollarımı açık bir şekilde koymamı fırsat bilmiş, göğsüme yatarsa tepki alıp almayacağını ölçmeye çalışıyordu. sonunda hamlesini yaptı.
"madem biralarımız bitti, birer kahve içeriz" diye ayağa kalktım. ayağa kalkma sebebimi elbette biliyordu. ketıla su koyup, altını açtım. geri döndüm. "gerçekten gay değilsin değil mi" diye sordu? "5 yaşında oğlum var benim, sence?" diye soruyla karşılık verdim. "sonradan gay olunabiliyor mu?" diye karşılıklı sorulara devam etti. "hiç sonradan gay olmadım, bilmiyorum" dedim.
- peki neden beni istemiyorsun, güzel mi değilim?
- yüz kızın doksan beşinden güzelsin bence
- sorun ne?
- her güzel kızla yatmıyorum diyelim.
- yaa sorun ne o zaman?
- atakan yakında çıkacak ve onun seninle ilgili planları var, atakan'ı da seni de önemsiyorum, benim bu hikayede yerim yok.
- atakan bilmeyecek ki?
- ama ben ve sen bileceğiz, bu yeterli, dedim.
anlatımdan kopmuştuk. ayşe abla'nın gençlik maceralarını şimdilik orada bırakmak gerekiyordu. "eve mi gideceksin, burada mı kalacaksın, ben yatacağım artık" dedim.
evine gitti. ama ana kız taktı mı takan bir tarafları vardı. sabah kapıma gelip beni kahvaltıya çağırdılar. arkadaşım kahvaltıya bekliyor, oraya çıkacağım, hatta geç kaldım dedim. elbette bu bir yalandı. "arkadaşım kadın mı diye sordu"
-normal arkadaşım, erkek veya kadın olması fark eder mi, diye cevapladım.
pazartesi günü o gelişme sonunda yaşandı. ve cumartesi kendimi frenleyerek ne kadar doğru karar verdiğimi bir kez daha anladım. hani çok başarılı bir adama başarısının sebebini sormuşlar; "doğru kararlar" demiş. bunu nasıl başardığını sorduklarında bu kez "tecrübe" diye cevap vermiş. tecrübeyi nasıl edindiğini sormuşlar. "yanlış kararlar" demiş.
aldığımız yanlış kararlar canımızı yakar. çok zor günler yaşatır. artık yanlış kararlarla ve anlık zevklerle kaybedilecek zamanım yok. neyin kiminle yapılabileceğini bol bol tecrübe ettim bu zamana kadar. buradan en kazançlı çıkmanın yolu bir roman yazmaktı. yavaş yavaş başladım. bir gün bir kitapçıda "metres xxl" isimli bir kitap görürseniz, alın, içinde ayşe ablanın ve kübra'nın hikayesini bulacaksınız.