hayat ve zaman senin üstüne doğru kararıp köpürerek akar, seni taş bir duvara sıkıştırır.
biz gençken, bir sorun karşısında yeterli direnci gösteremediğimizde, mücadele edemediğimizde, kırılganlaştığımızda babam öfkeyle sedeflenmiş bir enerjiyle "boğayı" derdi, "boynuzlarından tutup devireceksin."
"boğa" hayattı.
seni bir hücreye kapattıklarında o daracık odanın içinde o geniş omuzlu, iri kaslı "boğanın" da karşısında durduğunu, keskin ve sivri boynuzlarını karnına dayadığını hissedersin.
hareket edecek, kımıldayacak bir yer yoktur.
boğayı nasıl boynuzlarından tutup devireceksin?
yenilecek misin?
tam da seni oraya kapatanların istediği gibi boğanın seni paramparça etmesine izin mi vereceksin?
bu sorular karşına çıktığında bir gerçeği keşfedersin:
hareket etmen gerekir.
ama nasıl?
insanların güçsüz, çaresiz, yetenekleri sınırlı, açgözlü ve arsız bir bedeni vardır.
o bedeni alıp bir hücreye kapattıklarında karşısındaki engelleri aşamaz, kilitli kapıları açamaz, parmaklıkların arasından geçemez, duvarların üstünden uçamaz.
benim zamanımı "nerede" geçireceğime karar verecek birileri hep vardır, peki benim zamanımı "nasıl" geçireceğime karar verebilecek herhangi bir insan, bir irade, bir güç var mıdır?
bunun cevabı beni hapishanede bile gülümsetir.
öyle bir güç yoktur.
"gerçeklik" sadece bedenimizle ilgili olsaydı bir roman okurken, bir film seyrederken hiçbir duygu hissetmememiz gerekirdi.
ama hissediyoruz.
hayalgücümüz başka bir hayalin içine sızıyor, o hayalin parçası haline geliyor, üstelik sadece hayalgücümüz hayalin parçası olmuyor, bedenini de peşinden sürüklüyor. beden kendisiyle hiç ilgisi olmayan bir olaya "gerçek" tepkiler veriyor.
ben iki yıldır, bir hücrede sivri ve keskin boynuzları olan, gözleri kanlı iri bir boğayla yaşıyorum.
iki yıldır her gün o boğayı boynuzlarından tutup devirmek zorundayım.
bunun için size o boğadan daha hızlı hareket edebilen bir şey lazım: tek bir an içinde bütün dünyayı gezebilen bir hayalgücü.
hayalgücü her kapıdan geçer.
her yere gider.
ve, zamanınızı "nasıl" geçireceğinizi belirleyecek yeryüzünde hiçbir gücün olmadığını, dokunulmaz bir iktidara sahip olduğunuzu bilmenin muazzam hazzını tadarsınız.
hapishane, bedeninizi köleleştirirken zihninizi tanrısal bir güce ulaştırır.
ahmet altan
biz gençken, bir sorun karşısında yeterli direnci gösteremediğimizde, mücadele edemediğimizde, kırılganlaştığımızda babam öfkeyle sedeflenmiş bir enerjiyle "boğayı" derdi, "boynuzlarından tutup devireceksin."
"boğa" hayattı.
seni bir hücreye kapattıklarında o daracık odanın içinde o geniş omuzlu, iri kaslı "boğanın" da karşısında durduğunu, keskin ve sivri boynuzlarını karnına dayadığını hissedersin.
hareket edecek, kımıldayacak bir yer yoktur.
boğayı nasıl boynuzlarından tutup devireceksin?
yenilecek misin?
tam da seni oraya kapatanların istediği gibi boğanın seni paramparça etmesine izin mi vereceksin?
bu sorular karşına çıktığında bir gerçeği keşfedersin:
hareket etmen gerekir.
ama nasıl?
insanların güçsüz, çaresiz, yetenekleri sınırlı, açgözlü ve arsız bir bedeni vardır.
o bedeni alıp bir hücreye kapattıklarında karşısındaki engelleri aşamaz, kilitli kapıları açamaz, parmaklıkların arasından geçemez, duvarların üstünden uçamaz.
benim zamanımı "nerede" geçireceğime karar verecek birileri hep vardır, peki benim zamanımı "nasıl" geçireceğime karar verebilecek herhangi bir insan, bir irade, bir güç var mıdır?
bunun cevabı beni hapishanede bile gülümsetir.
öyle bir güç yoktur.
"gerçeklik" sadece bedenimizle ilgili olsaydı bir roman okurken, bir film seyrederken hiçbir duygu hissetmememiz gerekirdi.
ama hissediyoruz.
hayalgücümüz başka bir hayalin içine sızıyor, o hayalin parçası haline geliyor, üstelik sadece hayalgücümüz hayalin parçası olmuyor, bedenini de peşinden sürüklüyor. beden kendisiyle hiç ilgisi olmayan bir olaya "gerçek" tepkiler veriyor.
ben iki yıldır, bir hücrede sivri ve keskin boynuzları olan, gözleri kanlı iri bir boğayla yaşıyorum.
iki yıldır her gün o boğayı boynuzlarından tutup devirmek zorundayım.
bunun için size o boğadan daha hızlı hareket edebilen bir şey lazım: tek bir an içinde bütün dünyayı gezebilen bir hayalgücü.
hayalgücü her kapıdan geçer.
her yere gider.
ve, zamanınızı "nasıl" geçireceğinizi belirleyecek yeryüzünde hiçbir gücün olmadığını, dokunulmaz bir iktidara sahip olduğunuzu bilmenin muazzam hazzını tadarsınız.
hapishane, bedeninizi köleleştirirken zihninizi tanrısal bir güce ulaştırır.
ahmet altan