her şeyde olduğu gibi aşkta da insana rahatın battığıdır. hayatımızı hep bir koşuşturma ve arama ile geçiriyoruz. ciddi ciddi aramaya inanıyoruz. sözde mutlak mutluluk olan aşkta bile rahatlık batar. aksi iddia edilemez.
bu işleri kadını erkeği yoktur diyerek tarafsızlık adı altında
kibar görünmeye çalışmayacağım. sadece kadınları ele alalım şimdilik.. kadınların bir çoğu itiraf ediyor ki içten içe sürünmeyi seviyorlar. aşık oldukları bir erkek onları yerden yere vurdukça duydukları aşk daha da keskinleşiyor. ki zaten karşısındakinin bu tavırları bu aşkı başlatmıştır. erkek onu istemedikçe, gelgitler yaptıkça kadın çeşitli duygu değişimleri yaşar ve derinlerdeki kendisinin bile haberi olmadığı heyecan açlığı bastırılır ve ilgisi asla sönmez. ta ki erkek ona kesintisiz sevgi gösterinceye kadar. her şey rutine biner ve artık duygular uyuşuklaşır. kısaca elde edince değeri düşer erkeğin. gelgitlere, duygu iniş çıkışlarına bir uyuşturucu bağımlısı gibi bağımlı olan kadın bu durumdan zevk almamaya başlamıştır artık. bu durumdan kurtulmak için çare olarak ya başkasına aşık olur ya da ayrılmak zorunda kalır.
aksini düşünelim şimdi de. birbirini seven iki insan. hiç bir sorun yok her şey süper. kadın ve erkek birbirini delicesine seviyor. uzun süreli ayrı evlerden sadece buluşarak yaşanan bu ateşli ve özlem içeren aşkın sonu evliliğe varıyor.
evleniyorlar..
çocukları oluyor..
eee?
bitti ki.
inanın bana bitti.
kadınları ele almıştık.. erkek zengin. kadın hayatını refah içinde yaşıyor. 2 çocuğuyla mutlu ve mesutlar. eşi yanında ve elinde. gayet mutlu ve rutin. kadının bu noktada uyuşuklaşmış duyguları kadına acı vermey başlar. beden son derece rahattır ama yaşama heyecanı giderek azalır. buna paralel olarak zihni farkına varmadan bir arayışa girer. ruhsal ve sinirsel dalgalanmaların olmadığı bir yaşamda duygular uyuşur ve hayat sıradanlaşır. duygular uygun dozda sansasyondan oluşan alışılmış besini bulamayınca isyan eder. ve devamında yine farkına varmadan kendisine hiç bir şey vadetmeyen biri ile eşini aldatabilir. kısaca rahatlık insana her koşulda batar.
peki bunun sebebi nedir? iki ucu boklu değnek gibi değil mi? maalesef buna kimse çözüm bulamadı gençler.
sebebi insanın duygu yoğunluğu ve değişimi olmadan rutin bir şekilde yaşamıyor oluşudur bana göre. aşk bir savaştır diyebiliriz buna göre. bir şeye ulaşma arzusu vardır aşkın kimyasında ama kavuştuğunda evlilikle ve 2 çocukla taçlandırdığımızda her şey amacına ulaşmıştır artık. üreme içgüdümüz bize bunu insanoğlunun varoluşundan beridir biz farkına varmadan yapıyor olduğuna da nedense kimse inanmaz.
şimdi birkaç vatandaş çıkıp da "biz birbirimize yıllardır aşığız ve bıkmadık kiiğğğ" vb. diyecek olursa sopayla kovalarım ona göre.
bu işleri kadını erkeği yoktur diyerek tarafsızlık adı altında
kibar görünmeye çalışmayacağım. sadece kadınları ele alalım şimdilik.. kadınların bir çoğu itiraf ediyor ki içten içe sürünmeyi seviyorlar. aşık oldukları bir erkek onları yerden yere vurdukça duydukları aşk daha da keskinleşiyor. ki zaten karşısındakinin bu tavırları bu aşkı başlatmıştır. erkek onu istemedikçe, gelgitler yaptıkça kadın çeşitli duygu değişimleri yaşar ve derinlerdeki kendisinin bile haberi olmadığı heyecan açlığı bastırılır ve ilgisi asla sönmez. ta ki erkek ona kesintisiz sevgi gösterinceye kadar. her şey rutine biner ve artık duygular uyuşuklaşır. kısaca elde edince değeri düşer erkeğin. gelgitlere, duygu iniş çıkışlarına bir uyuşturucu bağımlısı gibi bağımlı olan kadın bu durumdan zevk almamaya başlamıştır artık. bu durumdan kurtulmak için çare olarak ya başkasına aşık olur ya da ayrılmak zorunda kalır.
aksini düşünelim şimdi de. birbirini seven iki insan. hiç bir sorun yok her şey süper. kadın ve erkek birbirini delicesine seviyor. uzun süreli ayrı evlerden sadece buluşarak yaşanan bu ateşli ve özlem içeren aşkın sonu evliliğe varıyor.
evleniyorlar..
çocukları oluyor..
eee?
bitti ki.
inanın bana bitti.
kadınları ele almıştık.. erkek zengin. kadın hayatını refah içinde yaşıyor. 2 çocuğuyla mutlu ve mesutlar. eşi yanında ve elinde. gayet mutlu ve rutin. kadının bu noktada uyuşuklaşmış duyguları kadına acı vermey başlar. beden son derece rahattır ama yaşama heyecanı giderek azalır. buna paralel olarak zihni farkına varmadan bir arayışa girer. ruhsal ve sinirsel dalgalanmaların olmadığı bir yaşamda duygular uyuşur ve hayat sıradanlaşır. duygular uygun dozda sansasyondan oluşan alışılmış besini bulamayınca isyan eder. ve devamında yine farkına varmadan kendisine hiç bir şey vadetmeyen biri ile eşini aldatabilir. kısaca rahatlık insana her koşulda batar.
peki bunun sebebi nedir? iki ucu boklu değnek gibi değil mi? maalesef buna kimse çözüm bulamadı gençler.
sebebi insanın duygu yoğunluğu ve değişimi olmadan rutin bir şekilde yaşamıyor oluşudur bana göre. aşk bir savaştır diyebiliriz buna göre. bir şeye ulaşma arzusu vardır aşkın kimyasında ama kavuştuğunda evlilikle ve 2 çocukla taçlandırdığımızda her şey amacına ulaşmıştır artık. üreme içgüdümüz bize bunu insanoğlunun varoluşundan beridir biz farkına varmadan yapıyor olduğuna da nedense kimse inanmaz.
şimdi birkaç vatandaş çıkıp da "biz birbirimize yıllardır aşığız ve bıkmadık kiiğğğ" vb. diyecek olursa sopayla kovalarım ona göre.