niye olmasın? gayet tabii mümkün. ama fazlasını beklemeyin gençler. ötekinin nüfuz edemeyeceği bir özü vardır her insanın.
bir kadının kalbine dokunabilmek
Çok çok çok değişik yolları vardır. Hatta sınırsız. Ve bu yolları keşfetmek inanılmaz keyiflidir. Bir kadının kalbine dokunduğunuzda gözlerinin aldığı şekli hiçbir ressam çizemez diye düşünüyorum.
Fakat yine de kalbe nasıl dokunduğunuz da çok önemli. Ruhu okşamaktan bahsediyorum... Avucunun arasına alıp onu hareketsiz bırakmaktan değil.
Fakat istediğiniz şey asla bir kadının ruhunu okşamak olmasın... Onu içinizden geldikçe arada bir yaparsınız. Her geldiğinde değil.
Hayatın kendisi biraz kapitalist. ihtiyacından fazla kazanan insan ertesi gün çalışmaya gereksinim duymuyor.
Yani lütfen abartmayın. Sonra götleri kalkıyor demek istiyorum kabaca.
Fakat yine de kalbe nasıl dokunduğunuz da çok önemli. Ruhu okşamaktan bahsediyorum... Avucunun arasına alıp onu hareketsiz bırakmaktan değil.
Fakat istediğiniz şey asla bir kadının ruhunu okşamak olmasın... Onu içinizden geldikçe arada bir yaparsınız. Her geldiğinde değil.
Hayatın kendisi biraz kapitalist. ihtiyacından fazla kazanan insan ertesi gün çalışmaya gereksinim duymuyor.
Yani lütfen abartmayın. Sonra götleri kalkıyor demek istiyorum kabaca.
sevmeseniz bile mutlu olursunuz. bazen tek yaptığınız sadece bu olur.
3 yıl önce şubat ayı. hava kar yağışlı ama yerlerde kar yok. geziyorum yine. ben bazan salakça gezerim. amaçsızca. kulağımda Kansas'tan dust in the wing çalıyor. tam da ortama uygun bir şarkı. birden bir kadın geliyor, ama genç. adres soruyor. ben de o yöne doğru gittiğimi söylüyorum ve beraber ilerliyoruz. konuşuyor bu arada. bir şeyler anlatıyor ama kafam dolu olduğundan dediklerini anlamıyorum bile. çünkü kulağımdan kulaklığı çıkartmadan önceki şarkı kafamda devam ediyor. ona yoğunlaşmışım adeta. yanımda yürüyen ve bana bir şeyler anlatan bu kadına saygısızlık olur kulaklığı geri takmam. müzik dinlemeyi ne kadar çok sevsem de bazan insanlara saygılı olmak gerektiğini öğrendiğimi farkediyorum o sırada. sonunda lanet ağzımı açıyorum ve adını soruyorum. feyza.. adı buymuş. güzel isim. bana sorular soruyor. her seferinde bir ya da iki kelimeyle cevap veriyorum sorularına. o an başkası olsa bu kadının kendisinden hoşlandığını düşünür ama bazen feci halde odunlaşabiliyorum işte. ama onu mutlu etme isteği geliyor sebepsizce. bu duygularımı hissetmesi için o an o kadar yalvardım ki. ama içimden. onun hakkında hiç bir şey hissetmiyordum ama mutlu etmek istedim alakasızca. nasıl denk geldiyse bir çiçekçi gördüm. beni biraz beklemesini söyledim. gözlerinde beni saatlerce bekleyecek kadını gördüm. hissetim bunu. ama umursamadım. çiçekçiye girdim ve bir tane gül aldım. dükkanın kapısından çıktığım anda karşımdaydı. konuşmadım.. sadece gülü verdim ona. bu kadar alakasız olayın ardı ardına olması yetmezmiş gibi gülü alır almaz gözleri doldu. gülüyordu ama ağlamaklı. ben de güldüm ona. sadece mutlu edebildiğim için mutluydum ben de. ve arkasındaki sokağı gösterdim. sorduğu adresin orası olduğunu söyleyerek. ama harekete geçmedi. hala bana ağlamaklı bakıyordu. bir şeyler demek istedi. ama o kadar duygusuz bir adamdım ki ben ne diyeceği umurumda değildi.
ben üzerime düşeni yapmıştım. en azından onu bir anlığına da olsa mutlu edebilmiştim.
arkamı döndüm ve yürümeye devam ettim. kulaklığı taktığımda sıradaki şarkının adı europe'den ı cry for you olmuştu. verdiğim gülün rengi ise beyazdı..
3 yıl önce şubat ayı. hava kar yağışlı ama yerlerde kar yok. geziyorum yine. ben bazan salakça gezerim. amaçsızca. kulağımda Kansas'tan dust in the wing çalıyor. tam da ortama uygun bir şarkı. birden bir kadın geliyor, ama genç. adres soruyor. ben de o yöne doğru gittiğimi söylüyorum ve beraber ilerliyoruz. konuşuyor bu arada. bir şeyler anlatıyor ama kafam dolu olduğundan dediklerini anlamıyorum bile. çünkü kulağımdan kulaklığı çıkartmadan önceki şarkı kafamda devam ediyor. ona yoğunlaşmışım adeta. yanımda yürüyen ve bana bir şeyler anlatan bu kadına saygısızlık olur kulaklığı geri takmam. müzik dinlemeyi ne kadar çok sevsem de bazan insanlara saygılı olmak gerektiğini öğrendiğimi farkediyorum o sırada. sonunda lanet ağzımı açıyorum ve adını soruyorum. feyza.. adı buymuş. güzel isim. bana sorular soruyor. her seferinde bir ya da iki kelimeyle cevap veriyorum sorularına. o an başkası olsa bu kadının kendisinden hoşlandığını düşünür ama bazen feci halde odunlaşabiliyorum işte. ama onu mutlu etme isteği geliyor sebepsizce. bu duygularımı hissetmesi için o an o kadar yalvardım ki. ama içimden. onun hakkında hiç bir şey hissetmiyordum ama mutlu etmek istedim alakasızca. nasıl denk geldiyse bir çiçekçi gördüm. beni biraz beklemesini söyledim. gözlerinde beni saatlerce bekleyecek kadını gördüm. hissetim bunu. ama umursamadım. çiçekçiye girdim ve bir tane gül aldım. dükkanın kapısından çıktığım anda karşımdaydı. konuşmadım.. sadece gülü verdim ona. bu kadar alakasız olayın ardı ardına olması yetmezmiş gibi gülü alır almaz gözleri doldu. gülüyordu ama ağlamaklı. ben de güldüm ona. sadece mutlu edebildiğim için mutluydum ben de. ve arkasındaki sokağı gösterdim. sorduğu adresin orası olduğunu söyleyerek. ama harekete geçmedi. hala bana ağlamaklı bakıyordu. bir şeyler demek istedi. ama o kadar duygusuz bir adamdım ki ben ne diyeceği umurumda değildi.
ben üzerime düşeni yapmıştım. en azından onu bir anlığına da olsa mutlu edebilmiştim.
arkamı döndüm ve yürümeye devam ettim. kulaklığı taktığımda sıradaki şarkının adı europe'den ı cry for you olmuştu. verdiğim gülün rengi ise beyazdı..