Bir kez öğrenildiğinde, bir daha unutulmaz derler.
bisiklet sürmek
insanın kendini özgür hissettiği aktivite. hele de yokuş aşağı inerken kolları iki yana açıp rüzgarı kucakladığınızda..
Hem yara bandım hem yaram olan aktivite. Anlamı kimsenin anlayamayacağı kadar büyük benim için.
Eski bir bisikletçi olarak gün gün hayatımın merkezi hâline gelmişti cedric'im. Onun bir ismi vardı evet. Odamın baş köşesinde duruyordu, her gece uyumadan önce ve her sabah gözlerimi açar açmaz ilk gördüğüm şey oydu. Zamanla hayatımdaki diğer her şey birer birer anlamlarını kaybettiler, sahnede bir tek o kaldı.
Bir gün, sanırım ona hoşuna gitmeyeceği bir şeyler yapmış olmalıyım ki, beni attı üzerinden. Hem de öyle bir attı ki vücudumun yarısının derisi yüzüldü, omuz kas liflerim koptu, arka çapraz bağlarım yırtıldı. Hem hayatımın en anlamlısından hem işimden hem de ruh sağlığımdan oldum onun yüzünden. Çok uzun süre nefret ettim ondan. Suçladım. Evin kömürlüğüne hapsettim onu. İşimi kaybettiğim için paramın bitmesine yakın satmayı düşündüm. Sonra silkelendim. Sevgi böyle bir şey değildi. Sevgi koşulsuz olmalıydı. Seven insan sevdiğini sadece kendisini hoş tuttuğu zamanlarda değil kötü günlerinde de sevmeliydi. Sonra onu yeniden odamdaki köşesine çıkardım. Güzelce temizleyip pırıl pırıl yaptım. Evet, kazadan beri travmamı atlatıp binemiyorum belki üstüne, yeniden bir bütün olamıyorum belki onunla, ama hayatımda gerçek sevgiyi bana ilk tattıran 'şey' olmasından dolayı onu hayatımın sonuna kadar yanımdan ayırmamaya kararlıyım. Boynumda gece gündüz taşıdığım kolyesiyle ve nerede denk gelsem direkt satın aldığım tişörtü, takısı, biblosu, maketi, vesairesiyle.
Alt tarafı bir bisiklet(!)e bu kadar anlam yüklediğim için delinin teki olduğumu düşünüyor, oturduğunuz yerde benimle taşak geçiyor olabilirsiniz. Eğer öyleyse siz hayatınıza katamadığınız anlamlara yanın derim.
Eski bir bisikletçi olarak gün gün hayatımın merkezi hâline gelmişti cedric'im. Onun bir ismi vardı evet. Odamın baş köşesinde duruyordu, her gece uyumadan önce ve her sabah gözlerimi açar açmaz ilk gördüğüm şey oydu. Zamanla hayatımdaki diğer her şey birer birer anlamlarını kaybettiler, sahnede bir tek o kaldı.
Bir gün, sanırım ona hoşuna gitmeyeceği bir şeyler yapmış olmalıyım ki, beni attı üzerinden. Hem de öyle bir attı ki vücudumun yarısının derisi yüzüldü, omuz kas liflerim koptu, arka çapraz bağlarım yırtıldı. Hem hayatımın en anlamlısından hem işimden hem de ruh sağlığımdan oldum onun yüzünden. Çok uzun süre nefret ettim ondan. Suçladım. Evin kömürlüğüne hapsettim onu. İşimi kaybettiğim için paramın bitmesine yakın satmayı düşündüm. Sonra silkelendim. Sevgi böyle bir şey değildi. Sevgi koşulsuz olmalıydı. Seven insan sevdiğini sadece kendisini hoş tuttuğu zamanlarda değil kötü günlerinde de sevmeliydi. Sonra onu yeniden odamdaki köşesine çıkardım. Güzelce temizleyip pırıl pırıl yaptım. Evet, kazadan beri travmamı atlatıp binemiyorum belki üstüne, yeniden bir bütün olamıyorum belki onunla, ama hayatımda gerçek sevgiyi bana ilk tattıran 'şey' olmasından dolayı onu hayatımın sonuna kadar yanımdan ayırmamaya kararlıyım. Boynumda gece gündüz taşıdığım kolyesiyle ve nerede denk gelsem direkt satın aldığım tişörtü, takısı, biblosu, maketi, vesairesiyle.
Alt tarafı bir bisiklet(!)e bu kadar anlam yüklediğim için delinin teki olduğumu düşünüyor, oturduğunuz yerde benimle taşak geçiyor olabilirsiniz. Eğer öyleyse siz hayatınıza katamadığınız anlamlara yanın derim.