Sartre'ın bir tiyatro oyununda anlatılan düşünce ve burada geçen söz. İnsan ilişkilerinin insanın gerçek cehennemi olduğunu kastediyor. Haksız sayılmaz, insanın varlığı toplum tarafından eğilip bükülmeye uygun, başkalarının yargılarına göre göklere çıkıyor veya diplere düşüyoruz. Bana göre başkası hapishanedir, onun dışında çıkmak hepimizin gözünde nazarların dışında kalması gereken bir tür deli, ermiş, kendinden geçmiş olmak. Saygın ve doğru olan topluluktur. En ulvi, en yüce münzeviye bile topluluğun içinde kalan biraz acıma, biraz da emniyet hissiyle bakar. Çünkü her dışarıda kalanın tutunamamış olduğunu düşünürüz içten içe. Mecbur kalmıştır. Aksi olsaydı, bütün mutsuzluğumuz ve özentiliğimizle bunu denerdik. Ama mazur ve makul görülen depresyon alanımız dışına pek çıkmayız.
cehennem başkalarıdır
Kesinlikle katılmadığım önerme. Başkaları asla cehennem olamaz. Başka insanların içinizde oluşturduğu hislerin kaynağını o insanlar olarak görmeniz aslında büyük hata. Siz ancak sahip olduğunuz ya da olabileceğiniz düşünceleri ve hisleri yaşayabilirsiniz. Bir başkası canınızı sıkıyorsa, bu ona canınız sıkıldığı içindir. Yani o sizin canınızı sıkmak istiyor ya da bunu başarıyor diye değil, sadece siz ona bozuluyorsunuz diye öyle hissedersiniz. Hiçbir şey sizi sinirlendiremez, siz bazı şeylere sinirlenirsiniz.
Kendini cümle içerisinde edilgen olarak kullanmak savunma mekanizmasının minik oyunlarından biri. Bir başkasının hayatınız üzerine olan etkisi siz ondan etkilendiğiniz içindir. Yani hislerinizin ya da acılarınızın hiçbirinin sorumlusu bir başkası değil.
Örneğin; Biri ailenizi öldürse, hissedeceğiniz şeyler ailenizin öldürülmesine karşı geliştireceğiniz tepkiden başka bir şey değildir. Hislerinizin katille alakası yoktur.
Kendini cümle içerisinde edilgen olarak kullanmak savunma mekanizmasının minik oyunlarından biri. Bir başkasının hayatınız üzerine olan etkisi siz ondan etkilendiğiniz içindir. Yani hislerinizin ya da acılarınızın hiçbirinin sorumlusu bir başkası değil.
Örneğin; Biri ailenizi öldürse, hissedeceğiniz şeyler ailenizin öldürülmesine karşı geliştireceğiniz tepkiden başka bir şey değildir. Hislerinizin katille alakası yoktur.
ikinci veya üçüncü şahısların eylemlerini iyi-kötü temelinde anlamlandıranın genel olarak birinci tekil şahıs olmasından dolayı bu sözün bir geçerliliği yok diye düşünüyorum.
ikinci tekil şahsın eyleminin birinci tekil şahısta üzüntüye sebep olmasının sebebi birinci tekil şahsın ikinci tekil şahsın eylemine atfettiği manadan öte değildir. iş, oluş, eyleme mana atfedecek olan, atfeden ya da manasız bırakacak olan kişi birinci tekil şahıstır. insanlar o kadar güçlü değil. siz de o kadar güçsüz değilsiniz.
ikinci tekil şahsın eyleminin birinci tekil şahısta üzüntüye sebep olmasının sebebi birinci tekil şahsın ikinci tekil şahsın eylemine atfettiği manadan öte değildir. iş, oluş, eyleme mana atfedecek olan, atfeden ya da manasız bırakacak olan kişi birinci tekil şahıstır. insanlar o kadar güçlü değil. siz de o kadar güçsüz değilsiniz.
Cehennem insanın kendisidir. Kendi hür iradesiyle yaptığı hataların cezalarını çekme sürecidir. Hata yapan insanın bu suçu başkalarına mâl etmesi gereksiz bir tutumdur. Her insan cehennemini kendi elleriyle hazırlar.
"Karacaoğlan ateşin var mı üstad?"
"Cehenneme herkes kendi ateşini götürür koçuum"
"Cehenneme herkes kendi ateşini götürür koçuum"
Boyun eğmek zorunda olunan şartlara kesinlikle inanmıyorum. Önceden hazırlanmış ya da içerisine doğulan hiçbir şart kader ya da alın yazısı değildir.
Ki bizim için Mustafa kemal gibi bir örnek varken bunu düşünmek bence yersiz. Boyun eğmek, başkaldırmaktan daha kolaydır ve biz insanlar genelde rahatı sevdiğimiz için boyun eğmeyi tercih ederiz. Bana göre Boynunda tasmasıyla doğan çocuklar bile köle olmaya mahkum değildir. Bkz. spartacus
Bunlar uçuk örnekler diyebilirsiniz ya da istisna, ancak zaten dayatılan şartları değiştirecek güç hiçkimseye doğuştan gelmez. Elini taşın altına sokmaya cesaret etmek, ve köpek gibi bir azimle çalışmak gerek. Yatarak bir şey olmaz yani. Bir şeyi istemek demek onun için çabalamaktan daha fazlasını yapmak demektir. O zaman istediğinizi eninde sonunda alırsınız.
Ki bizim için Mustafa kemal gibi bir örnek varken bunu düşünmek bence yersiz. Boyun eğmek, başkaldırmaktan daha kolaydır ve biz insanlar genelde rahatı sevdiğimiz için boyun eğmeyi tercih ederiz. Bana göre Boynunda tasmasıyla doğan çocuklar bile köle olmaya mahkum değildir. Bkz. spartacus
Bunlar uçuk örnekler diyebilirsiniz ya da istisna, ancak zaten dayatılan şartları değiştirecek güç hiçkimseye doğuştan gelmez. Elini taşın altına sokmaya cesaret etmek, ve köpek gibi bir azimle çalışmak gerek. Yatarak bir şey olmaz yani. Bir şeyi istemek demek onun için çabalamaktan daha fazlasını yapmak demektir. O zaman istediğinizi eninde sonunda alırsınız.