bir insanın ömrü boyunca sürekli olarak "bu son" deyip de yıllar sonra geriye baktığında fark ettiği gerçektir.
sev, politik bir muhabbetle flört et ama sevgili olunca saygısızlığın dibine vurulsun ve ayrıl, ağla zırla sonra yeniden sev ayrıl ağla blaa blaa blaa. bu ne şimdi?
biz mesela ne yapıyoruz şimdi bu hayatta? amacımız bu mu yoksa amacımızın aslen tam olarak ne olduğunu bilmeden rüzgarda öylece savruluyor muyuz?
basit ilişkiler değil buradaki mesele..
sürekli ciddi ilişkiler yaşıyorsanız ve bunların sayısı yıllar içinde giderek artıyorsa anlayın ki bu işin sonu yok ve daimi sevgi sadece bir kandırmaca. aslında ben bunu günümüz insanının kültür çatışmasından ve buna paralel olarak yozlaşmasından kaynaklandığını düşünüyorum. her sevdiğimizi son olacak diye kabul ederken geriye dönüp baktığımızda gönlümüzün geri dönüşüm kutusu bilmem kaç gb olmuş. geri dönüşüm kutusunu da boşaltamıyoruz ki. masa üstünde durmuyorlar, görmüyoruz, bilmiyoruz. şimdilerde nasıl olduklarını da bilmiyoruz ama geri dönüşüm kutusunda duruyorlar ve aklımızın bir köşesindeler. her an, her gün aklımızda değiller. belki de sene boyunca aklımıza gelmiyorlar ama zorlasak tüm anılar buluşur yeniden belki de ne derece bir gelişim gösterdiğimizi ya da ne derece bir aptallık yaptığımızı anlamamız için.
insan işte bu noktada pişmanlık duyuyor. pişmanlığımız sadece birbirine uzak iki seçeneği barındırıyor. ya onu kaybetmiş olmanın ya da onu hayatımıza dahil etmiş olmanın pişmanlığı.
benim bu konudaki derdim aşık olmak sevmek değil. benim problem olarak gördüğüm şey böyle bir yaşam tarzının hayat düzenimizi mahvetmesidir. ya hep ya hiç diye bir şey var. bir kişi ile hayatını birleştirirsin ve ölene kadar yaşarsın ya da kimseyi asla hayatına almazsın. ortası cidden aptalca.
iş sevmeye kaldıysa sonu olmayan ve sürekli yapılan bir şey. bitmiyor dostum. bitmiyor. insanın bir yerden sonra duyguları köreliyor eğer olaylara mantıklı bir kılıf uydurmak konusunda inatçıysanız. işte tam da bu noktada insan duygusuzlaşıyor, mantığıyla seviyor. çoğu bunu iyi bir şey olarak kabul etmez ama en doğru sevgi de budur. istemsizce(öyle sanılır) duygularının esiri olmuş birinin elbet sevgisi bitecektir. ama mantığıyla bir insana karar vermiş kişi söz vermiştir bu sevgiye. ne yaparsanız yapın sevmeye devam eder. size muhtaç olduğundan değil, verdiğin sözdendir bu bağlılık. eğer haddinizi aşarsanız siler. olan size olur.
günümüz insanının bu basit şeyleri bile görmeyişinden olsa gerek ki duygularıyla hareket eden insanlara bunu açık ettiğinizde sizden nefret ederler.. insanların çoğunluğu böylesine kör yaşanan şeylerin mantığa kavuşmasına tahammül edemez. çünkü insanlar bir şeylerin gizemli kalmasıyla hayattan zevk alır ve heyecan duyar. siz o hayata karşı duydukları heyecanı yok edersiniz doğruları söylediğinizde.
işte ben bu yüzden heyecansız bir hayat yaşıyorum. mesut muyum? evet.
en azından sevgimin bir bilinci var. bitişi bile benim elimde.
hadi eyvallah.
sev, politik bir muhabbetle flört et ama sevgili olunca saygısızlığın dibine vurulsun ve ayrıl, ağla zırla sonra yeniden sev ayrıl ağla blaa blaa blaa. bu ne şimdi?
biz mesela ne yapıyoruz şimdi bu hayatta? amacımız bu mu yoksa amacımızın aslen tam olarak ne olduğunu bilmeden rüzgarda öylece savruluyor muyuz?
basit ilişkiler değil buradaki mesele..
sürekli ciddi ilişkiler yaşıyorsanız ve bunların sayısı yıllar içinde giderek artıyorsa anlayın ki bu işin sonu yok ve daimi sevgi sadece bir kandırmaca. aslında ben bunu günümüz insanının kültür çatışmasından ve buna paralel olarak yozlaşmasından kaynaklandığını düşünüyorum. her sevdiğimizi son olacak diye kabul ederken geriye dönüp baktığımızda gönlümüzün geri dönüşüm kutusu bilmem kaç gb olmuş. geri dönüşüm kutusunu da boşaltamıyoruz ki. masa üstünde durmuyorlar, görmüyoruz, bilmiyoruz. şimdilerde nasıl olduklarını da bilmiyoruz ama geri dönüşüm kutusunda duruyorlar ve aklımızın bir köşesindeler. her an, her gün aklımızda değiller. belki de sene boyunca aklımıza gelmiyorlar ama zorlasak tüm anılar buluşur yeniden belki de ne derece bir gelişim gösterdiğimizi ya da ne derece bir aptallık yaptığımızı anlamamız için.
insan işte bu noktada pişmanlık duyuyor. pişmanlığımız sadece birbirine uzak iki seçeneği barındırıyor. ya onu kaybetmiş olmanın ya da onu hayatımıza dahil etmiş olmanın pişmanlığı.
benim bu konudaki derdim aşık olmak sevmek değil. benim problem olarak gördüğüm şey böyle bir yaşam tarzının hayat düzenimizi mahvetmesidir. ya hep ya hiç diye bir şey var. bir kişi ile hayatını birleştirirsin ve ölene kadar yaşarsın ya da kimseyi asla hayatına almazsın. ortası cidden aptalca.
iş sevmeye kaldıysa sonu olmayan ve sürekli yapılan bir şey. bitmiyor dostum. bitmiyor. insanın bir yerden sonra duyguları köreliyor eğer olaylara mantıklı bir kılıf uydurmak konusunda inatçıysanız. işte tam da bu noktada insan duygusuzlaşıyor, mantığıyla seviyor. çoğu bunu iyi bir şey olarak kabul etmez ama en doğru sevgi de budur. istemsizce(öyle sanılır) duygularının esiri olmuş birinin elbet sevgisi bitecektir. ama mantığıyla bir insana karar vermiş kişi söz vermiştir bu sevgiye. ne yaparsanız yapın sevmeye devam eder. size muhtaç olduğundan değil, verdiğin sözdendir bu bağlılık. eğer haddinizi aşarsanız siler. olan size olur.
günümüz insanının bu basit şeyleri bile görmeyişinden olsa gerek ki duygularıyla hareket eden insanlara bunu açık ettiğinizde sizden nefret ederler.. insanların çoğunluğu böylesine kör yaşanan şeylerin mantığa kavuşmasına tahammül edemez. çünkü insanlar bir şeylerin gizemli kalmasıyla hayattan zevk alır ve heyecan duyar. siz o hayata karşı duydukları heyecanı yok edersiniz doğruları söylediğinizde.
işte ben bu yüzden heyecansız bir hayat yaşıyorum. mesut muyum? evet.
en azından sevgimin bir bilinci var. bitişi bile benim elimde.
hadi eyvallah.