hazreti ali

pestenkerani
Şia'nın peygamber varisi olarak gördüğü, siyasi çekişme ve bölünmelerin ortasında kalmaktansa kenarda durmayı tercih eden 4. Halife. İslâm tarihinde ilk fırka 'ali taraftarları' olarak bilinir, bir de buna ek olarak 'hariciler' (dışarıdakiler) fırkası da vardır. Gerçi dışarı atılanlar, ihraç edilenler denilse daha mantıklı. Neyse. Şimdi, İslâm dini, peygamberin vefatından sonra maalesef fikirsel anlamda ölmüş ve Ebu zerr ile birlikte rebeze çölüne gömülmüştür! Hazreti Ali'nin varis olması, peygamberden sonra gelmesi gerektiği ya da gelmeli bilinci Arap adetidir. Bu gelenek ne peygamber tarafından, ne de Hz. Ali tarafından kabul edilebilir bir şey değildir. İlmin kapısı olan bir zat, kendini varis ya da halef selef gibi tamamen dünyevi oluşuma sıcak bakmaz. Bu olsa olsa mahalle baskısı olsa gerek. Öte yandan peygamberlik makamı veraset makamı değildir. Bir de buna mukabil oğullarının yaşadığı korkunç son ile hazreti ali bir nevi mitsel metatrona dönüştürülmüştür. Hiç kimse, peygamber dahi olsa Allah'ın yeryüzündeki halifesi, gölgesi, imamı, şu ya da busu olamaz. İslam dini keskin bıçak öğretilerinin tamamını kur'ân'dan alır. Peygamberi tehdit eden, uyaran, ikazlarda bulunan Allah, kimseyi yeryüzündeki mutlak temsilcisi olarak görmez. Hazreti ali tasavvuf kültürünün fantastik hikayelerinin baş karakteridir. Hazreti ali gibi ilmin kapısı, tevazu ve inceliğin, toprağın ve ilmin babası bu tür ayrık otlu fırkalara mesel teşkil etmez.

Ek olarak: İslam dini Sünnilik ve Şiilik kolu üzerinden, dönem içinde yaşanılan güç ve politik savaşlardan dolayı ikiye ayrılmıştır. Bu ayrılık, ikileme ve üçlemeyi getirmiştir.

Sünni ikileme: Allah, Muhammed.
Şii üçleme: Allah, Muhammed, ali.

Not; vahhabi, selefi, ışid ve sair mezbele değilim. Sünni de değil, Şii de değilim.
siz hepiniz ben tek
İslam Devleti'nin 656-661 yılları arasındaki halifesi. İslam peygamberi Muhammed'in hem damadı hem de amcası Ebu Talib'in oğlu olan Ali, Muhammed'in İslam'a davetini kabul eden ilk erkektir.