japonlardan öğrenilecek on şey

keskin nisanci
Japonya'da 11 mart 2011 günü 9.3 şiddetinde bir deprem oldu. Depremin şiddeti yüZünden tsunami oluştu, fukuşima nükleer santralinde hasar oluştu ve nükleer sızıntı yaşandı. Bu kadar yaşanana rağmen japon halkı resmen tüm dünyaya insanlık dersi verdi. Işte japonlar'ın tüm dünyaya öğrettiği şeyler.

1. sükunet: japon halkı sükunetini korudu. olay günü ve sonrasında tek bir böbürlenme veya aşırı keder görüntülenmedi.

2. saygı: japon halkı kısıtlı olan su ve yiyecek kaynaklarına ulaşmak için düzenli kuyruklar oluşturdu. tek bir ters laf veya çiğ hareket görülmedi.

3. yetenek: japonya mimaride ne kadar üstün olduğunu bir kez daha kanıtladı. binalar sallandı ama devrilmedi.

4. görgü: insanlar sadece o anki ihtiyaçlarını karşılayacak kadar mal satın aldılar ki mevcut herkese yetsin.

5. düzen: tek bir yağma olayına rastlanmadı. yollarda birbirini sollama, kornayla taciz yoktu. sokaklara sadece anlayış hakimdi.

6. fedakarlık: 50 işçi nükleer reaktöre su pompalamak için orada kaldı. onların hakkı nasıl ödenir ki?

7. şefkat: lokantalar fiyat düşürdü. başıboş bir bankamatiğe kimse dokunmadı. güçlüler zayıflarla ilgilendi.

8. eğitim: yaşlı veya çocuk herkes tam olarak ne yapması gerektiğini biliyordu ve aynen de öyle yaptılar.

9. medya: haber verirken muazzam bir itidal gösterdiler. şapşal muhabirler yoktu. yalnız soğukkanlı haberleşme vardı.

10. vicdan: dükkanın birinde elektrikler kesilince, insanlar ellerindekini raflara geri koyup, sessizce dükkandan çıktılar.
acilin ben doktorum
bir organizasyon sayesinde farklı kişler olmak üzere üç sene boyunca gördüklerim üzere saygı konusunda kesinlikle tavizleri yok. bir diğeri de araştırmacılar. yani adamlar bazı şeyleri yapamıyor olabilirler ama özellikle sonradan katılmak istedikleri spor branşlarında, vazgeçmek diye bir kelimeyi kabul etmiyorlar. araştırma ve buna göre gelişme sağlıyorlar.

ya biz yatalım, hazır alalım veya onun taklidini yapalım diye bir şey yok. he bir de bazı filmlerde komiklik olsun diye karşıdaki eğildikçe onların daha çok eğilmesi konusu doğru. bizzat yaşadım.

(bkz:oy belim belim)
avni
insana dair bazı şeyler öğrenilmez nesiller geçtikçe kazanılır ve üzerine eklenebilir. aynen bazı beşeri özelliklerin nesiller geçtikçe yitirilmesi gibi.
demem o ki japonlarda ya da başka bazı halklarda insanlığa dair iyi hasletler görüp imrenebilir ve keşke bende de ya da bizim buralarda da olsa diyebilirsiniz ama ha deyince öğrenemezsiniz.
zira öncelikle ne olursa olsun öğrenmeyi öğrenmesi gerekir insanın.
rakunzhell
bir gün şehirler arası yoluculuk yapıyorum. hemen çaprazımda japon bir çift var. onların arkasında da türk bir kadın ve bebesi. bizim japon çiftten erkek olanı yolculuk boyunca pek konuşmadı. kafasını yasladı, gözlerini kapadı. arada uyanıp dışarı baktı, sonra tekrar uyudu. ama çekik gözlü hanım ablamız yolculuk boyunca arkasındaki bebekle ilgilendi. ama nasıl ilgi. hayatında ilk defa bebek görmüş gibi. sürekli olarak tatlı muziplikler yaparak bebeği güldürmeye çalışmalar, dayanamayıp bebeği kucağına almalar, öpmelere doyamyıp arka arkaya fotoğraf çekmeler... bizim bebe biberonu arka arkaya dört beş defa yere attı. uzak doğulu ablada en ufak bir kızgınlık belirtisi yok. kızgınlığı geçtim, usanmadan her seferinde biberonu yerden alıp, annesine teslim etti. yolculuk boyunca heyecanlı bakışlarını eksik etmedi.

genel olarak bir ırka karşı nefretim ya da aşırı sevgim yoktur ama orada japon'ların ne kadar sevgi dolu ve tahammül eşiği yüksek bir millet olduklarını anladım. gerçi çocukluğu tsubasa ve pokemon izleyerek geçen adamlar, japon'lara niye bir sempati duymasın ki?