okumanın düşünceye sınır çizmesi

hamlet
Katılmadığım bir önerme. Okumak düşünceye sınır çizmez. Okumak düşünceye yol açar.

Schopenhauer'in bahsettiği her gün başka hiçbir şey yapmadan okumak durumu zaten hemen hemen hiçbir insan için mümkün olmamakla beraber zaten okuyan bir çok insan okuduklarına inanma ya da onları gerçek kabul etme yanılgısına düşmezler.

Herhangi bir şeyi okurken, "hadi lan oradan, öyle saçma şey mi olur?" Demesi bile kişinin kendi düşüncesinin varlığının ispatıdır.

Farklı bakış açılarını görmek, onları anlamaya çalışmak düşüncenin güçlenmesini sağlar. Ortaya attığınız bir fikri daha önce hiç görmediğiniz bir bakış açısıyla ele aldığınızda onu geliştirebilirsiniz.

Ömrü boyunca attan inmeyen bir insan yürümeyi unutuyorsa bu onun yürümeye ihtiyaç duymamasından kaynaklanır. Çok fazla kitap okuyan insan elbette kitabı kapatacak ve düşünecektir. okuyan insan düşünmeye ihtiyaç duyar. Ve düşünürken, edindiği bilgileri de yorumlar.

"Schopenhauer bu konuda böyle demiş o halde bu doğrudur", "einstein şöyle demiş, o zaman kesin doğrudur. einstein'dan daha iyi bilecek değilim ya." Diyen insan düşünmeye ihtiyaç duymayan insandır. Okusa da okumasa da yer çekimini merak etmeyecektir ve onun hakkında düşünmeyecektir örneğin.

İnsanların çok büyük bir kısmı düşüncenin oluşumundan ve yapısından bihaberler. Düşünmeye ihtiyaç duymadan yaşıyorlar. Hayal kurmayı düşünmek sanıyorlar ve düşünmenin eksikliğini asla hissetmiyorlar.

Düşünceyi oluşturabilmek için bilgilere, bilgiler arasında bağlantı oluşturabilme kabiliyetine ihtiyaç vardır. Ve bilgiler arasında bağlantıları oluştururken bakış açısı önemlidir. Okumak da bakış açınızı genişletebileceğiniz faliyetlerden biridir.

Örneğin beyaz çorap giymenin ikinci dünya savaşındaki ölü sayısına etkisi hakkında düşünürken ihtiyacınız olan şeyleri hesap edin. Ve onlara nasıl ulaşabileceğinizi düşünün.

Ya da şanzıman takozu ile napolyon'un water loo savaşındaki yenilgisi arasında bir bağlantı kurabilmek için bakış açınızın ırzına geçmeniz gerekir.



ihtiras limani
schopnehauer' ın ne demek istediğini anlamadan bu sözü geçersiz saymak, ancak kendi ve kendi gibi insanlar bakarak genellemekten başka bir şey değil. fikir tembelliği diye bir şey var ve bu tespit sadece schonephaur'a ait değil. cemil meriç de bu konudan çok bahseder. algı oyunu, algı operasyonu şu bu.. tüm bunların hepsi, sizden daha iyi ve daha derinlemesine düşünebilen bir güçle karşılaştığınızda iç dünyanızda uyanan içten içe çoğu konuda haklı olabileceği düşüncesidir. etkilenme beraberinde katılmayı getirir, zamanla aynı fikirlerin savunucusu olursunuz. öyle olmasaydı, insanların çoğu inandıkları ilk dinin kapıldıkları ilk siyasi akımın içinde ömürlerini tamamlamazlardı. geçişler, tüm insanlığa bakınca oldukça az kalır.

bugün bilgi çağında bile bu sınırlı oluyor. varın schopenhauer'ın yaaşdığı zamanda düşünürlerin ve kitapların insanı nasıl avucuna aldığını siz düşünün. yahu insanlık dediğimiz kalabalık binlerce yıl boyunca köleliğin çok haklı evrensel bir şey olduğuna inanıp buna göre yaşamış. insanlık her zaman şüphenin ve merakın ardından analitik düşünceyi kendine rehber edinip yol almadı. senin için öyle olması, ya da doğru olanın o olması, gerçeğin o olduğu anlamına gelmiyor. felsefenin ve siyasetin de ayrılma noktası tam olarak burası.