ucundan hayatın anlamını çıtırdatabilecek bir hikaye gibi görünse de, esasen sadece solipsizm'in okurun karşısına geçip bangır bangır bağırdığı bir hikayedir.
(bkz:Andy Weir)
*
öldüğün zaman, evine dönüyordun.
sıradan bir araba kazası.
çok da önemli bir şey değil.
arkanda iki çocuk
ve bir eş bıraktın.
tamamen acısız bir ölümdü.
ilk yardım ekibi seni hayata döndürmek için
elinden geleni yaptı ama, hiçbir işe yaramadı.
bedenin çoktan parçalanmış, çoktan ölmüştün.
belki de, bu en iyisiydi, güven bana.
ve sonra benimle tanıştın:
''ne oldu?'' dedin, ''neredeyim?''
''öldün'' dedim,
çok da lafı uzatmanın bir anlamı yok.
arabayı sürdüğün yerde, bir tır vardı ve seni ezdi.
yani öldün mü, evet öldün.
ama bunun için kötü hissetme, dedim.
herkes ölecek, herkes ölür.
etrafına baktın, tamamen hiçbir şeyin içindeydin.
sadece sen, ve ben.
''burası da neresi?'' dedin.
''burası, hayattan sonraki yer mi?''
''sen tanrı mısın?'' dedin.
''evet'' dedim. ''ben tanrıyım.''
''çocuklarım, eşim?'' dedin.
''onlara ne olmuş?''
''onlar iyi olacak mı?''
''işte bu, görmeyi sevdiğim bir manzara'' dedim.
daha yeni öldün ve ilk düşündüğün şey ailen.
bana baktın, sana göre ben bir tanrı gibi değildim.
sadece normal bir adam gibiydim, belki de bir kadın.
anlayamıyordun.
bir figürdüm senin için. daha çok okuldaki bir öğretmen gibi.
''şüpheye düşme'' dedim,
''her şey güzel olacak, çocukların seni gayet iyi hatırlayacak. sensiz büyümeyecekler.''
''...ve eşin biraz ağlasa da, aslında biraz rahatladı.
çünkü dürüst olmak gerekirse, evliliğiniz zaten yavaş yavaş bitiyordu.
eğer seni rahatlatacaksa, öldüğün için suçlu hissediyor.''
''peki şimdi ne olacak, cennete mi, cehenneme mi gideceğim?'' dedin.
''hiçbiri'' dedim. ''reenkarne olacaksın.''
''ooh, yani hindular doğruyu söylüyordu.''
''aslında bütün dinler haklıydı'' dedim sana. ''gel biraz yürüyelim.''
boşluğa doğru beni takip ettin. ''nereye gidiyoruz?'' dedin.
''önemli bir yere değil'' dedim, ''sadece beraber yürümek hoş oluyor.''
“öyleyse neden öldüm, bunun amacı nedir” diye sordun, “yeniden yaşama döndüğümde bomboş bir zihnim olacak değil mi? bir bebek olacağım. tüm tecrübelerimin ve bir önceki hayatımda yaptığım hiçbir şeyin bir önemi kalmayacak, hiçbir şey yok mu? hayat bir anlam ifade etmiyor mu?”
''hiç de değil'' dedim, ''şu anda sende bütün bilgiler ve bütün tecrübeler var. bu geçmişteki bütün hayatlarından birikmiş tecrübeler. sadece bunları hatırlamıyorsun.''
yürümeyi durdurdum, sana döndüm, elimi omuzuna koydum.
''ruhun, daha önemli, güzel ve koskocaman bir varlık. ve bunu sen, asla hayal bile edemezsin. insan aklı sadece ufak bilgileri ufak tecrübeleri aklında tutabilir, aynen parmağını bir bardak suya sokmak gibi. suyun tamamının ısısını buradan anlamak gibi, aslında senin vücudun bir araç. ve ruhun geri döndüğü zaman, bu araçla beraber bir çok tecrübe kazanmış oluyorsun. son 28 yıldır, insansın. ve aklına gelecek şeylerden çok daha fazla şey yaşamış olmana rağmen, çok daha uzun süre yaşamış olmana rağmen, hiçbir şey hatırlamıyorsun. aslında burada biraz daha kalsak, her şeyi hatırlamaya başlarsın. önceki hayatlarından da. ama şu anda bunu yapmanın hiçbir önemi yok. her iki hayat arasındaki geçişte, tekrar tekrar her şeyi hatırlamanın hiçbir anlamı yok.''
''peki kaç kere reenkarne oldum?'' dedin.
''çok çok fazla, çok fazla farklı hayat' dedim.
''bu sefer de, seni, çin' de bir fakir kız yapacağım, 1940. milattan önce.
''ne? ne? beni zamanda geri mi gönderiyorsun?'' dedin.
''eeee, teknik olarak evet, ama, zaman senin bildiğin gibi değil, yani, buralarda işler biraz farklı işliyor.''
''sen nereden geliyorsun?'' dedin.
''ooh, ben, eeehm, başka bir yerden geliyorum, benim gibi başkaları da var ama, bunları sana aslında defalarca anlattım. ve şu an, en ayrıntısına kadar anlatsam bile anlamazdın.''
''peki..'' dedin, biraz üzülmüştün.
''peki zamanda, başka bir yerde reenkarne oluyorsam, kendimle karşılaşma ihtimalim var mı?''
''tabiki de, bu her aman olur ve iki hayatında da, sadece kendinden bi habersin, sadece kendini biliyorsun. yani karşındaki konuştuğun kişinin de etrafındakilerin de sen olduğunu bilmiyorsun.''
''peki bunlardaki amaç nedir?'' dedin.
''gerçekten mi, bana gerçekten, hayatın anlamını mı soruyorsun bana, biraz, biraz basit bir soru değil mi?''
''yani bayağı anlamlı bir soru.'' dedin.
''gözlerinin içine baktım,
''hayatın anlamı, bu tüm evreni yaratmak ve başına gelen her şey tamamen senin için. senin olgunlaşman için.''
''nasıl yani, insanlık neslinin olgunlaşması için mi?'' dedin.
''hayır, bütün evreni sadece senin için yarattım ve her bir hayatla daha olgun ve daha büyümüş bir insan oluyorsun ve entelektüel seviye olarak daha iyi bir yere geliyorsun.''
''sadece ben mi? peki diğer herkes, onlara ne olacak?'' dedin.
''başka kimse yok.'' dedim.
''bu evrende sadece sen, ve ben varız.''
boş boş baktın bana.
''peki dünyadaki bütün insanlar?''
''hepsi sensin, senin farklı reenkarne olmuş hallerin.''
''nasıl yani?'' dedin, ''herkes ben miyim?''
''e şimdi biraz anlamaya başladın.'' dedim.
''yani, yaşamış ve ölmüş bütün insanlar ben miyim?''
''...ve yaşayacak olan bütün insanlar sensin, evet.''
''yani lincoln ben miyim?''
''evet.''
''hitler?''
''evet. ve onun öldürdüğü milyonlar da sensin.''
''peki peygamberler?''
''evet, ve onları takip eden herkes..''
ufak bir sessizliğin ardından,
''her zaman birilerini küçük gördün bazı hayatlarında birilerine rastgele iyilikler yaptın ve aslında her zaman, sen kendine yapıyordun bunları, kendini görmezden geliyordun, kendini küçümsüyordun, üzüyorsun. her insanın yaşadığı üzücü anlar, her tecrübe ve basına gelen her şey aslında senin basına geldi.''
uzun bir süre düşündün ''neden?'' dedin.
''neden bunları yapıyorsun?''
''çünkü bir gün sen de benim gibi olacaksın, çünkü bir gün sen de tanrı olacaksın. türünün tek örneğisin, sen, benim çocuğumsun.''
şaşırdın.
''yani, ben de bir tanrı mıyım?'' dedin.
''hayır, hayır değil.''
''su anda sadece bir fetüssün, hala büyüyorsun bütün insanların hayatını yasadıktan sonra işte o zaman doğmak için yeterince tecrübeye sahip olacaksın.''
''yani bütün evren...''
''sadece benim için mi?''
''evet, bütün evren, bir yumurta. ve, senin, şimdi bu yumurtanın içinde sıradaki hayatına dönme vaktin geldi.''
(bkz:Andy Weir)
*
öldüğün zaman, evine dönüyordun.
sıradan bir araba kazası.
çok da önemli bir şey değil.
arkanda iki çocuk
ve bir eş bıraktın.
tamamen acısız bir ölümdü.
ilk yardım ekibi seni hayata döndürmek için
elinden geleni yaptı ama, hiçbir işe yaramadı.
bedenin çoktan parçalanmış, çoktan ölmüştün.
belki de, bu en iyisiydi, güven bana.
ve sonra benimle tanıştın:
''ne oldu?'' dedin, ''neredeyim?''
''öldün'' dedim,
çok da lafı uzatmanın bir anlamı yok.
arabayı sürdüğün yerde, bir tır vardı ve seni ezdi.
yani öldün mü, evet öldün.
ama bunun için kötü hissetme, dedim.
herkes ölecek, herkes ölür.
etrafına baktın, tamamen hiçbir şeyin içindeydin.
sadece sen, ve ben.
''burası da neresi?'' dedin.
''burası, hayattan sonraki yer mi?''
''sen tanrı mısın?'' dedin.
''evet'' dedim. ''ben tanrıyım.''
''çocuklarım, eşim?'' dedin.
''onlara ne olmuş?''
''onlar iyi olacak mı?''
''işte bu, görmeyi sevdiğim bir manzara'' dedim.
daha yeni öldün ve ilk düşündüğün şey ailen.
bana baktın, sana göre ben bir tanrı gibi değildim.
sadece normal bir adam gibiydim, belki de bir kadın.
anlayamıyordun.
bir figürdüm senin için. daha çok okuldaki bir öğretmen gibi.
''şüpheye düşme'' dedim,
''her şey güzel olacak, çocukların seni gayet iyi hatırlayacak. sensiz büyümeyecekler.''
''...ve eşin biraz ağlasa da, aslında biraz rahatladı.
çünkü dürüst olmak gerekirse, evliliğiniz zaten yavaş yavaş bitiyordu.
eğer seni rahatlatacaksa, öldüğün için suçlu hissediyor.''
''peki şimdi ne olacak, cennete mi, cehenneme mi gideceğim?'' dedin.
''hiçbiri'' dedim. ''reenkarne olacaksın.''
''ooh, yani hindular doğruyu söylüyordu.''
''aslında bütün dinler haklıydı'' dedim sana. ''gel biraz yürüyelim.''
boşluğa doğru beni takip ettin. ''nereye gidiyoruz?'' dedin.
''önemli bir yere değil'' dedim, ''sadece beraber yürümek hoş oluyor.''
“öyleyse neden öldüm, bunun amacı nedir” diye sordun, “yeniden yaşama döndüğümde bomboş bir zihnim olacak değil mi? bir bebek olacağım. tüm tecrübelerimin ve bir önceki hayatımda yaptığım hiçbir şeyin bir önemi kalmayacak, hiçbir şey yok mu? hayat bir anlam ifade etmiyor mu?”
''hiç de değil'' dedim, ''şu anda sende bütün bilgiler ve bütün tecrübeler var. bu geçmişteki bütün hayatlarından birikmiş tecrübeler. sadece bunları hatırlamıyorsun.''
yürümeyi durdurdum, sana döndüm, elimi omuzuna koydum.
''ruhun, daha önemli, güzel ve koskocaman bir varlık. ve bunu sen, asla hayal bile edemezsin. insan aklı sadece ufak bilgileri ufak tecrübeleri aklında tutabilir, aynen parmağını bir bardak suya sokmak gibi. suyun tamamının ısısını buradan anlamak gibi, aslında senin vücudun bir araç. ve ruhun geri döndüğü zaman, bu araçla beraber bir çok tecrübe kazanmış oluyorsun. son 28 yıldır, insansın. ve aklına gelecek şeylerden çok daha fazla şey yaşamış olmana rağmen, çok daha uzun süre yaşamış olmana rağmen, hiçbir şey hatırlamıyorsun. aslında burada biraz daha kalsak, her şeyi hatırlamaya başlarsın. önceki hayatlarından da. ama şu anda bunu yapmanın hiçbir önemi yok. her iki hayat arasındaki geçişte, tekrar tekrar her şeyi hatırlamanın hiçbir anlamı yok.''
''peki kaç kere reenkarne oldum?'' dedin.
''çok çok fazla, çok fazla farklı hayat' dedim.
''bu sefer de, seni, çin' de bir fakir kız yapacağım, 1940. milattan önce.
''ne? ne? beni zamanda geri mi gönderiyorsun?'' dedin.
''eeee, teknik olarak evet, ama, zaman senin bildiğin gibi değil, yani, buralarda işler biraz farklı işliyor.''
''sen nereden geliyorsun?'' dedin.
''ooh, ben, eeehm, başka bir yerden geliyorum, benim gibi başkaları da var ama, bunları sana aslında defalarca anlattım. ve şu an, en ayrıntısına kadar anlatsam bile anlamazdın.''
''peki..'' dedin, biraz üzülmüştün.
''peki zamanda, başka bir yerde reenkarne oluyorsam, kendimle karşılaşma ihtimalim var mı?''
''tabiki de, bu her aman olur ve iki hayatında da, sadece kendinden bi habersin, sadece kendini biliyorsun. yani karşındaki konuştuğun kişinin de etrafındakilerin de sen olduğunu bilmiyorsun.''
''peki bunlardaki amaç nedir?'' dedin.
''gerçekten mi, bana gerçekten, hayatın anlamını mı soruyorsun bana, biraz, biraz basit bir soru değil mi?''
''yani bayağı anlamlı bir soru.'' dedin.
''gözlerinin içine baktım,
''hayatın anlamı, bu tüm evreni yaratmak ve başına gelen her şey tamamen senin için. senin olgunlaşman için.''
''nasıl yani, insanlık neslinin olgunlaşması için mi?'' dedin.
''hayır, bütün evreni sadece senin için yarattım ve her bir hayatla daha olgun ve daha büyümüş bir insan oluyorsun ve entelektüel seviye olarak daha iyi bir yere geliyorsun.''
''sadece ben mi? peki diğer herkes, onlara ne olacak?'' dedin.
''başka kimse yok.'' dedim.
''bu evrende sadece sen, ve ben varız.''
boş boş baktın bana.
''peki dünyadaki bütün insanlar?''
''hepsi sensin, senin farklı reenkarne olmuş hallerin.''
''nasıl yani?'' dedin, ''herkes ben miyim?''
''e şimdi biraz anlamaya başladın.'' dedim.
''yani, yaşamış ve ölmüş bütün insanlar ben miyim?''
''...ve yaşayacak olan bütün insanlar sensin, evet.''
''yani lincoln ben miyim?''
''evet.''
''hitler?''
''evet. ve onun öldürdüğü milyonlar da sensin.''
''peki peygamberler?''
''evet, ve onları takip eden herkes..''
ufak bir sessizliğin ardından,
''her zaman birilerini küçük gördün bazı hayatlarında birilerine rastgele iyilikler yaptın ve aslında her zaman, sen kendine yapıyordun bunları, kendini görmezden geliyordun, kendini küçümsüyordun, üzüyorsun. her insanın yaşadığı üzücü anlar, her tecrübe ve basına gelen her şey aslında senin basına geldi.''
uzun bir süre düşündün ''neden?'' dedin.
''neden bunları yapıyorsun?''
''çünkü bir gün sen de benim gibi olacaksın, çünkü bir gün sen de tanrı olacaksın. türünün tek örneğisin, sen, benim çocuğumsun.''
şaşırdın.
''yani, ben de bir tanrı mıyım?'' dedin.
''hayır, hayır değil.''
''su anda sadece bir fetüssün, hala büyüyorsun bütün insanların hayatını yasadıktan sonra işte o zaman doğmak için yeterince tecrübeye sahip olacaksın.''
''yani bütün evren...''
''sadece benim için mi?''
''evet, bütün evren, bir yumurta. ve, senin, şimdi bu yumurtanın içinde sıradaki hayatına dönme vaktin geldi.''