türk eğitim sistemi

oblomov
"cehalet mutluluktur" şiarıyla hazırlanmış sistem. bir toplumu/sürüyü kolay yönetmenin en iyi yolu ve yöntemidir. canı sıkılan eğitim sistemine el atıyor.biri uzatıyor biri kısaltıyor, biri omzunda taşıyor biri etek giydiriyor. muz cumhuriyeti mi la burası?

(bkz:köle toplumlar)
olacak o kadar
Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan 'Eğitim Kalitesi 2018' isimli rapora göre 137 ülke arasında 99'uncu sırada yer alıyor.

Katar, Malezya, Endonezya, İran ve Pakistan'ın eğitim sistemi Türkiye'nin önünde, hani bu raporda şike var diyeceksek buna pek hakkımız yok gibi.

Listedeki birinci ülke İsviçre iken toplam bütçesinin %30'unu eğitime harcayan Singapur ikinci oldu. Listenin üçüncü ve dördüncü sırasındaysa Finlandiya ve Hollanda var. biz ise kamboçya, Mozambik, Nikaragua, Tanzanya, Etiyopya gibi ülkelerle ligde kalma yarışı veren mersin idmanyurdu konumundayız.

blackandwhitememories
(bkz:türkiye'deki eğitim sistemi)

İnsanları gereksiz yere okuldan nefret ettirirler. O flüt olayına ben de katılıyorum. Ne berbat zamanlardı. Beden dersini de boş ders olarak görürdük, herkes kendi kafasına görer takılır öğretmen yan gelir yatardı. Öğretmenler arasında da sorun var. O kadar çok tanıdık öğretmenler içeri alınmış ki işini hakkıyla yapmak isteyen biri çıktı mı sanki öcü görmüşler de kovmaları gerekiyormuş gibi oluyor. Kitaplar dışında da öğrenmek ne mümkün. Şu an ne durumda bilmiyorum ama benim dönemim çok sıkıntılıydı. Bir tek lisedeyken edebiyat öğretmenimi hatırlarım çok kıyak adamdı. Resmen şiiri, edebiyatı sevdirmişti.
ozgur jansenist
ezberci ve günü kurtarmak üzerine kurulu bir sistemdir. ötesi yok. çocuklara dua ezberler gibi saçma sapan formül ezberletirseniz mantığını anlamak için çaba sarf etmeyecektir. ilk alışılmadık durumda ortada kalacaktır.
turuncu gemi
beton beton cahil yetiştiren sistemdir. son dönemde artan işsizliğin en önemli sebebi ekonomik kriz olsa da, bir sebebi de piyasada sağlık sisteminden torna tesfiyeye kadar iyi eğitimli insan bulunamamasıdır.

bugün bindiğim belediye otobüsünde korkunç bir manzaraya şahit oldum. yanımdaki koltukta 20'li yaşlarda genç bir kız muhteşem yy diye bir dizi izlemekteydi. tuncel kurtiz'in sesi dikkatimi celpetti ve ben de göz ucuyla baktım. malum arkadaş yüksek sesle ve heyecanla izliyordu diziyi. tuncel kurtiz bir hikaye anlatıyordu. ''bir gün hasan sabah'ın fedaisi selçuklu sultanı sellahatin'in karşısına gelir.'' bu cümleyle daha içim için çıldırdım zaten. selçuklu devletinin sellahatin diye bir hükümdarı olmamıştır. kurtiz kıssayı anlatmaya devam ediyor. ''hasan sabah'ın fedaisi hükümdara efendisinden bir mesaj getirdiğini ama bu bilgiyi paylaşmasının şartının odayı tamamen boşaltılması olduğunu söyler. sultan teklifi kabul eder ama başında sadece 2 muhafızını bırakır. elçi onların da odadan çıkmasını ister. sultan reddeder. o muhafızların kendi evladı gibi olduğunu ve onlardan gizli saklısı olmadığını buyurur. bunun üzerine elçi o muhafızlara size şu an emretsem kılıçlarınızı çekip sultana saplar mısınız diye sorar. muhafızlar evet der. meğerse o korumalar da haş haşilerin adamlarıymış.''

bu kıssa, asıl itibariyle hasan sabah'dan yüz yıllarca sonra yaşamış torunu sinan'la, memlüklü sultanı sellahatin eyyubi el kurdi arasında geçer.
milliyetçiliğin tavan yaptığı bu devirde sellahattin diye bir selçuklu sultanı var mıydı lan diye sorgulanmamasıdır. zira yok aq.