imanın şartlarını içeren, duaların en güzellerinden.
yazalım tabii ki:
Âmentü billahi ve melâiketihi,ve kütübihî ve rusülihî ve'l yevmi'l-â*hıri
ve bi'l-kaderi, hayrihî ve şerrihi mina'llâhi teâlâ ve'l-ba'sü ba'de'l mevt.
Haggun, Eşhedü en lâ ilâhe illAllâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlühü.
Anlamı: Ben Allâh-ü Te'âlâ'ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere ; hayır ve şerrin Allâh-ü Te'âlâ'nın yaratmasıyla olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben şahadet ederim ki, Allâh-ü Te'âlâ'dan başka ilâh yoktur. Ve yine şahadet ederim ki, Muhammed (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) O'nun kulu ve peygamberidir.
ismet özel'in özel şiiri. 1970'lerin ilk yarısından.
sanırım iman ettikten sonra yazdığı ilk şiir.
İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm eczâ uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.
Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
Tokat
aklıma bile gelmezdi
babam onbeşli olmasa.
Meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, Gide mesela.
Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
oysa hergün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
Forbes firmasına satan babamdı.
Budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güç bela kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilal haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler içinde kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.
İnsanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
belki ruhların gölgesi
düşer de marşlara
mümkün olur babamı
varlık sancısıyla çağırmak:
Ezan sesi duyulmuyor
Haç dikilmiş minbere
Kâfir Yunan bayrak asmış
Camilere, her yere
Öyle ise gel kardeşim
Hep verelim elele
Patlatalım bombaları
Çanlar sussun her yerde
Çanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur
polistir babam
Cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sanarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly Pan-Am
drink Coca-Cola
Tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.
Orada
aşk ve çocuk
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı
kendi tehlikesi peşinden gider insan
putların dahi damarından
aktığı güne kadar
sürdürür yorucu kovalamacayı.
Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?
Nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?
Hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
Ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi alemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla Varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.
sanırım iman ettikten sonra yazdığı ilk şiir.
İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm eczâ uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.
Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
Tokat
aklıma bile gelmezdi
babam onbeşli olmasa.
Meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, Gide mesela.
Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
oysa hergün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
Forbes firmasına satan babamdı.
Budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güç bela kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilal haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler içinde kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.
İnsanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
belki ruhların gölgesi
düşer de marşlara
mümkün olur babamı
varlık sancısıyla çağırmak:
Ezan sesi duyulmuyor
Haç dikilmiş minbere
Kâfir Yunan bayrak asmış
Camilere, her yere
Öyle ise gel kardeşim
Hep verelim elele
Patlatalım bombaları
Çanlar sussun her yerde
Çanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur
polistir babam
Cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sanarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly Pan-Am
drink Coca-Cola
Tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.
Orada
aşk ve çocuk
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı
kendi tehlikesi peşinden gider insan
putların dahi damarından
aktığı güne kadar
sürdürür yorucu kovalamacayı.
Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?
Nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?
Hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
Ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi alemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla Varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.
arapça kırk demek.
bu isimde ismet özel imzalı bir şiir kitabı durur kütüphanemin baş köşesinde. imzalı derken onun eseri ve hem de bana imzalı.
bu isimde ismet özel imzalı bir şiir kitabı durur kütüphanemin baş köşesinde. imzalı derken onun eseri ve hem de bana imzalı.
"budur işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku" dizesi hayatıma rehber olan filozof.
ve evet kesinlikle yaşayan en büyük türk şairidir.
solcu-ateist başlayan edebiyat mecerasının, islamcı-muhafazakar evrimini son yıllarda milliyetçi-türkçü damara taşımış, kibirli hallerini hiç eksiltmemiş bir yazardır.
ben en az on şiirini en iyisi diye sayarım. mataramda tuzlu su posteri odamda asılıdır. ama amentü'nün yeri ayrıdır sanki.
ve evet kesinlikle yaşayan en büyük türk şairidir.
solcu-ateist başlayan edebiyat mecerasının, islamcı-muhafazakar evrimini son yıllarda milliyetçi-türkçü damara taşımış, kibirli hallerini hiç eksiltmemiş bir yazardır.
ben en az on şiirini en iyisi diye sayarım. mataramda tuzlu su posteri odamda asılıdır. ama amentü'nün yeri ayrıdır sanki.
arapça bir kelime. türkçe karşılığı "iman ettim" demek.
1976 yapımı en iyi film dahil üç oskarlı amerikan filmi. başrolde senaryo yazarı sylvester stallone var. müzikleri de mükemmeldir.
yapılması peygamberimiz ve bilim adamları tarafından tavsiye edilen öğün. tabii fazla kaçırmamak lazım.
not: bir bardak ılık süt ve iki hurma yetiyor.
not: bir bardak ılık süt ve iki hurma yetiyor.
çok sözlüğün ilk yazarlarından, birinin de sahibi bir şahıs olaraktan açıkça ifade etmem gerekirse "bi nane de değildir". sanki sözlüğün a hissesini 1 sentten almışız da on sene sonra 10.000 dolara satmışız gibi olmuyor. çoğu da domain, server masrafı, modların isyanı sonunda kapanıyor ve elde kalan güzel dostlar, dostluklar ve hatıralar...
(bkz:amentü duası)
türkçe yazılmış en iyi şiirlerden otuz beş yaş şiirinin yer aldığı cahit sıtkı tarancı'ya ait şiir kitabı.
ön not: keskin nisanci uyardı. şiirin ismi otuz beş yaş şiiri. bu ise şiirin yer aldığı kitabın ismidir. fakat silmeye kıyamadım.
öncelikle demem gereken şu ki; işbu otuz beş yaş şiiri otuz beş yaşından sonra anlam kazanıyor sanırım.
ortaokul ve lisede "hehe adam 35 yaş yolun yarısı demiş, on sene sonra ölmüş" gibi sığ ve salak yorumlarla üstünkörü okuyup geçtiğimi hatırlıyorum.
zaten son kıtada "Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?" diyerek kadere de teslim etmiş kendini merhum.
işte o şiir:
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
ön not: keskin nisanci uyardı. şiirin ismi otuz beş yaş şiiri. bu ise şiirin yer aldığı kitabın ismidir. fakat silmeye kıyamadım.
öncelikle demem gereken şu ki; işbu otuz beş yaş şiiri otuz beş yaşından sonra anlam kazanıyor sanırım.
ortaokul ve lisede "hehe adam 35 yaş yolun yarısı demiş, on sene sonra ölmüş" gibi sığ ve salak yorumlarla üstünkörü okuyup geçtiğimi hatırlıyorum.
zaten son kıtada "Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?" diyerek kadere de teslim etmiş kendini merhum.
işte o şiir:
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
arapça kökenli kelime. anlamı güzel koku.
insanın ruhunda bir hoşluk oluşturan her çeşit şekil. bir şeyi, kişiyi güzel görmek altın oran ile direk bağlantılıdır.
Kendimi üç yaşından beri biliyorsam işte o yaştan beri milyonlarca kafa gördüm. hemen hemen hepsini de çözdüm. ama çözemediğim tek kafa bu işte. o yüzden bu türden kampanyalara kafam girsin diyorum.
neyse bir fıkrayla bağlayayım:
belgesel çekimi için yamyam kabilesini gözetleyen adam dev kazanları görünce sormuş. "niye üç tane kazan var?"
rehber cevap vermiş. "birincisi alman, ingiliz gibiler için. o yüzden kapağı kapatır üzerine ağırlık koyarlar. yoksa el ele verip bir şekilde çıkarlar kazandan".
kapağı yarı açık olan kazanı gösterip sormuş. "o da çinliler, koreliler falan için" demiş. "onlar çıkar dolaşır, gelir."
son kazanı gösterip sormuş "kapağı olmayan kazan ne iş?"
"ha o mu?" demiş. "o türkler için. biri çıkmak için hamlede bulunup kazanın kenarına bile ulaşsa diğerleri ayağından çekip engel olurlar zaten. kimse çıkamaz kazandan"
neyse bir fıkrayla bağlayayım:
belgesel çekimi için yamyam kabilesini gözetleyen adam dev kazanları görünce sormuş. "niye üç tane kazan var?"
rehber cevap vermiş. "birincisi alman, ingiliz gibiler için. o yüzden kapağı kapatır üzerine ağırlık koyarlar. yoksa el ele verip bir şekilde çıkarlar kazandan".
kapağı yarı açık olan kazanı gösterip sormuş. "o da çinliler, koreliler falan için" demiş. "onlar çıkar dolaşır, gelir."
son kazanı gösterip sormuş "kapağı olmayan kazan ne iş?"
"ha o mu?" demiş. "o türkler için. biri çıkmak için hamlede bulunup kazanın kenarına bile ulaşsa diğerleri ayağından çekip engel olurlar zaten. kimse çıkamaz kazandan"
uçuk virüsüdür.
şair, yazar.
46 yıllık ömrü 1910'da diyarbekir'de başlayıp, viyana'da sona ermiştir. en bilinen kitap ve de şiiri sanırım otuz beş yaş.
46 yıllık ömrü 1910'da diyarbekir'de başlayıp, viyana'da sona ermiştir. en bilinen kitap ve de şiiri sanırım otuz beş yaş.
çok güzel, çok faydalı bir site.
patron beyimiz açıklama yapıyor özgürlük mücadelesinde yanmızdaymış da, hukuk askıya alınmış da.
kendini özgürlük platformu olarak lanse etmeye çalışıp türk devletini terörist, türk askerini daeş işbirlikçisi göstermeye kalkarsan herhalde bizim devletimiz de korkuluk değil kardeş.
bizim buralarda ajanları pek sevmeyiz.
sahtekarları hiç.
patron beyimiz açıklama yapıyor özgürlük mücadelesinde yanmızdaymış da, hukuk askıya alınmış da.
kendini özgürlük platformu olarak lanse etmeye çalışıp türk devletini terörist, türk askerini daeş işbirlikçisi göstermeye kalkarsan herhalde bizim devletimiz de korkuluk değil kardeş.
bizim buralarda ajanları pek sevmeyiz.
sahtekarları hiç.
aslında doğal olarak bitmeyen tüm senfonilere verilen addır unfinished sympony.
ama en ünlüsü de franz schubert'in 8. senfonisidir.
smurfs çizgi film ve yanılmıyorsam sinema versiyonunda da sıkça kullanılan melodileri barındırmaktadır.
ama en ünlüsü de franz schubert'in 8. senfonisidir.
smurfs çizgi film ve yanılmıyorsam sinema versiyonunda da sıkça kullanılan melodileri barındırmaktadır.
pozitif tam sayılara verilen özel ad. bazısı sıfırı kabul ederken bazısı birden başlatıyormuş bunları. bir matematik konusu. meraklısı, uzmanı tartışsın, işim olmaz.
en çok da doktorlar yapıyor emin olun.
aslı denizi geçip derede boğulmaktır.
anlamı zor bir işi başarıp kolay olanı becerememek olan, dereyi görmeden paçaları sıvamak ve ırmaktan geçerken at değiştirilmez atasöz ve deyimlerinin kardeşi.
sanki muhtemelen denizi geçen arkadaş dereyi de aynı atla geçmeyi düşünmüş, lakin atın performansındaki düşüklüğü görünce değiştirmeye karar vermiş ve bu esnada boğulmuş olmasından sonra aynı anda çıkmış atasözleri. paça kısmını bilemedim.
(bkz:bilemiyorum altan)
sanki muhtemelen denizi geçen arkadaş dereyi de aynı atla geçmeyi düşünmüş, lakin atın performansındaki düşüklüğü görünce değiştirmeye karar vermiş ve bu esnada boğulmuş olmasından sonra aynı anda çıkmış atasözleri. paça kısmını bilemedim.
(bkz:bilemiyorum altan)
trafik kabusu nedeniyle değil oturmak misafirliğe falan bile gitmek eziyettir. koca ilçenin şehir merkezine neredeyse tek bağlantısı fatih köprüsü ve iki gidiş iki geliş dört şeritli bu bölünmüş yoldaki en ufak kaza felaket demektir.
özel sektör çalışanının cuması.
şu an ağlıyorum biliyor musun?
şu an ağlıyorum biliyor musun?
göztepe'nin efsane topçusu. adına yapılan bestelerden en çok aklımda kalan ""Top havada bir döner Sado kafayı gömer"...
jurnalist, yani gazeteci, bir nevi haberci gibi anlamıyla tatlişleştirilebilecek bir terim. keşke adaylık da olsa. ben adayım şahsen. moderasyona en derin hürmetlerimi arz ederek tabii ki.
iki haneli en küçük doğal sayı. dokuzdan sonra, on birden önce gelir.
tarkan'ın 2017 albümü.
apple müzikte yok daha. dinleyemedik. yarına yazarız yorumlarımızı.
ek: soundcloud'dan dinlenebiliyormuş. nizami mi bilmiyorum ama merak edenler için paylaşalım.
https://soundcloud.com/tarkan10album
apple müzikte yok daha. dinleyemedik. yarına yazarız yorumlarımızı.
ek: soundcloud'dan dinlenebiliyormuş. nizami mi bilmiyorum ama merak edenler için paylaşalım.
https://soundcloud.com/tarkan10album
hatalı başlık örneklerinde en akılda kalıcı uyarı olarak yer etmiş ekşi sözlük efsanelerindendir. yani michael jackson ile ilgili yazacağımız bir şey var ise buraya yazmamalıyız.
türkiye'de de üretim yapan alman menşeli kaliteli ve pahalıca hazır giyim markası. markayı yaratan modacı. kokuları da enfes bu arada. (bkz:koku)
beş duyudan biri. koku moleküllerinin burunda bulunan koku reseptörleri aracılığıyla beyne nervus olfactorius yoluyla iletilen nöronal aktivitenin oluşturduğu bir his. parfüm felan için de kullanılır. sürdüğün koku güzelmiş gibi. arapçası da rayiha'dır bu arada.
trabzonspor altyapısından yetişen artvinli kaleci. kalecilik yaşla birlikte demlenen bir meslek. tolga ise iyi başladığı bu mesleğin üzerine en ufak artı koyamadan genç yaşında yedekliğe abone olmuştur.
Almanya'nın en güzel, en özel şehirlerinden. Aynı zamanda en küçük eyaletlerden biridir. lakabı "nord curve". olağanüstü metro ağı, bisiklet yolları, tuzlu deniz kokusu, adım başı parklarıyla yemyeşil bir şehir. üstelik alster gölü şehre mükemmel bir hava veriyor.
avrupa'nın en gelişmiş ülkesi. yaklaşık 81 milyon nüfusunu, yılda 300bin göçmene kucak açmasıyla ancak koruyabiliyor.
araba endüstrisinde bir numaradır. mercedes-benz, bmw, porsche, volkswagen, audi ve diğerleri...
sadece araba ihracatı türkiye'nin iğneden ipliğe, domatesten lale soğanına toplam ihracatının üzerindedir.
araba endüstrisinde bir numaradır. mercedes-benz, bmw, porsche, volkswagen, audi ve diğerleri...
sadece araba ihracatı türkiye'nin iğneden ipliğe, domatesten lale soğanına toplam ihracatının üzerindedir.
bir nevi sigara simülatörü. pil, kartuş, likit kutsal üçlemesi ile sigaranın pis kokusu ve arsenik, roket yakıtı dahil ikibinin üzerinde zararlı yanmış atık madde solunmasına karşı zararı görece çok daha az alternatif.
hamburg kentinin en büyük futbol kulübü. kendilerine göre bundesliga'nın dinozoru. bu yüzden "Bundesliga-Dino“ derler. bundesliga'nın kurulduğu 1963 yılından beri şu gün için 53 yıl 274 gündür alman 1. liginde oynayan tek takım. statı 'volkspark stadion'da ve internet sitesinde bundesliga saati devamlı çalışır.
https://www.hsv.de
https://www.hsv.de
kaybolan çorap teklerinin gittiklerine inanılan paralel evren.
se palmeiraslı futbolcu. türk takımlarının transfer listesinde adı geçiyor. gelirse sefiller atıflı manşetlerde bolca adı geçebilir.
fransız şair, düşünür, yazar.
merkezi hamburg'da bulunan kahve ve tematik ürünler satan market zinciri. kaliteli ve hesaplı ürünleri var. dövizdeki yükselişten sonra eskisi gibi rahatlıkla hesaplı diyemesek de giyimden mobilyaya kalite siteyenler için mantıklı bir alternatiftir.
12 dalda aday olduğu akademi ödüllerinden en iyi film ve en iyi yönetmen dahil yedisini alan muhteşem baş yapıt. başrolde ve yapımcılar arasında da kevin ağabeyimiz mevcut. film vizyona 180 dk.lık kurgu ile girmiştir. filmin yarısında da konuşmalar sioux dilinde (siyuca) ama özellikle 240 dk.lık yönetmen kurgusu da harikadır.
alman, italyan, irlandalı ve kızılderili kökenlere sahip amerikalı başarılı sinemacı, oyuncu, yönetmen.
waterworld faciasından sonra iyi toparladı yine de.
waterworld faciasından sonra iyi toparladı yine de.
eskiden en sağlam otomobil markasıydı. son zamanlarda hem en güzel, hem en sağlam...
müteveffa ingiliz asıllı besteci. benim en beğendiğim eseri kurtlarla dans "dances with wolves" filminin müziğidir. muhteşem james bond tema müziğinin de sahibidir. ve kaygısızlar "persuaders" dizi müziğinin ve pek çokları için:
başlığı böyle açılmış. aslında döner veya döner kebap olarak geçer. kebap döner diyeni görmedim. işbu lezzetli yemek türümüz amerika ve ingiltere başta olmak üzere bazı ülkelerde alman yemeği olarak biliniyor. almanya'da fast-food tüketiminde sosisli sandviçi geçti. işin kötüsü uludağ, inebolu, erzurum vs en en iyi yerlerde de yedim. ortalama kalitesi en yüksek ve en bol döneri de almanya'da yediğimi belirtmek isterim.
herpes simplex virüsünün de kısaltmasıdır tıp aleminde.
afrodit'in aşık olduğu bir ölümlü.
karın kasları meşhurdur.
karın kasları meşhurdur.