güzel bir can yücel usta şiiri.
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…
sus kimseler duymasın, duymasın ölürüm ha... diyerek suskun bırakan ahmed arif şiiri.
sus, kimseler duymasın.
duymasın ölürüm ha...
aydım yarı gecede
yeşil bir yağmur sonra...
yağıyor yeşil...
en uzak, o adsız ve kimselersiz,
o yitik yıldızda duyuyor musun?
bir stradivarius inler kendi kendine,
yayı, reçinesi, köprüsü yeşil...
önce bendim diyor ve sonra benim...
ölümsüz, güzel ve çetin...
ezgisidir dolaşan bütün evreni,
bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları...
canımı, tüylerimi sarmada şimdi
kendi rüzgarıyla vurgun...
sarıyor yeşil...
rüya, bütün çektigimiz...
rüya kahrım, rüya zindan...
nasıl da yılları buldu,
bir misra boyu maceram...
bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
bilmezler nasıl sevdik,
iki yitik hasret,
iki parça can...
çatladı yüreği çakmaktaşının,
ağlıyor gök kuşaklarının serinliğinde
çağlardır boğulmuş bir su...
ağlıyor yeşil...
yivlerinde yeşil güller fışkırmış,
susmuş bütün namlular...
susmuş dağ,
susmuş deniz...
dünya mışıl-mışıl,
uykular derin,
yılan su getirir yavru serçeye,
kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş,
memeleri bereketli ve serin...
sağıyor yeşil...
aydım yarı gecede,
neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat,
ve sezarsa, bir ad, yıkıntılarda...
ama hançer taşı sanki
koca kartaca!
hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
bak nasıl alıyor, yigit,
binlerce yıl da sonra
alıyor yesil...
vurur dağın doruğundan
atmacamın çalkara,
yalın gölgesi...
kuş vurmaz, tavşan almaz,
ama aç, azgın
köpekbalıklarıydı parçaladığı
bak, tiber saygılı, suskun...
bak nilüfer dizisi zinciri...
bunlar bukağısı, kolbağlarıdır,
cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi,
ve ilk gerillası spartakus'un...
susuyor yeşil...
sus, kimseler duymasın,
duymasın, ölürüm ha...
aymışam yarı gece,
seni bulmuşam sonra...
seni, kaburgamın altın parçası...
seni, dişlerinde elma kokusu...
bir daha hangi ana doğurur bizi?
ruhum...
mısra çekiyorum, haberin olsun...
çarşıların en küçük meyhanesi bu,
saçları yüzümde kardeş, çocuksu...
derimizin altında o ölüm namussuzu...
ve ahmed'in işi ilk rast gidiyor...
ilktir dost elinin hançersizliği...
ağlıyor yeşil...
sus, kimseler duymasın.
duymasın ölürüm ha...
aydım yarı gecede
yeşil bir yağmur sonra...
yağıyor yeşil...
en uzak, o adsız ve kimselersiz,
o yitik yıldızda duyuyor musun?
bir stradivarius inler kendi kendine,
yayı, reçinesi, köprüsü yeşil...
önce bendim diyor ve sonra benim...
ölümsüz, güzel ve çetin...
ezgisidir dolaşan bütün evreni,
bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları...
canımı, tüylerimi sarmada şimdi
kendi rüzgarıyla vurgun...
sarıyor yeşil...
rüya, bütün çektigimiz...
rüya kahrım, rüya zindan...
nasıl da yılları buldu,
bir misra boyu maceram...
bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
bilmezler nasıl sevdik,
iki yitik hasret,
iki parça can...
çatladı yüreği çakmaktaşının,
ağlıyor gök kuşaklarının serinliğinde
çağlardır boğulmuş bir su...
ağlıyor yeşil...
yivlerinde yeşil güller fışkırmış,
susmuş bütün namlular...
susmuş dağ,
susmuş deniz...
dünya mışıl-mışıl,
uykular derin,
yılan su getirir yavru serçeye,
kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş,
memeleri bereketli ve serin...
sağıyor yeşil...
aydım yarı gecede,
neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat,
ve sezarsa, bir ad, yıkıntılarda...
ama hançer taşı sanki
koca kartaca!
hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
bak nasıl alıyor, yigit,
binlerce yıl da sonra
alıyor yesil...
vurur dağın doruğundan
atmacamın çalkara,
yalın gölgesi...
kuş vurmaz, tavşan almaz,
ama aç, azgın
köpekbalıklarıydı parçaladığı
bak, tiber saygılı, suskun...
bak nilüfer dizisi zinciri...
bunlar bukağısı, kolbağlarıdır,
cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi,
ve ilk gerillası spartakus'un...
susuyor yeşil...
sus, kimseler duymasın,
duymasın, ölürüm ha...
aymışam yarı gece,
seni bulmuşam sonra...
seni, kaburgamın altın parçası...
seni, dişlerinde elma kokusu...
bir daha hangi ana doğurur bizi?
ruhum...
mısra çekiyorum, haberin olsun...
çarşıların en küçük meyhanesi bu,
saçları yüzümde kardeş, çocuksu...
derimizin altında o ölüm namussuzu...
ve ahmed'in işi ilk rast gidiyor...
ilktir dost elinin hançersizliği...
ağlıyor yeşil...
Yazılarında harikalar yaratacağını mahlasıyla şimdiden garantilemiş yepyeni yazarımız, o da hoş gelmiş.
(bkz: Zengin sözlük manifestosu)
(bkz: Zengin sözlük manifestosu)