başlığını açıyor olmaktan onur duyduğum, Türkiye'nin sahip olduğu belki de en efsane gitar virtüözü, hayattayken değeri bilinemeyen tayfaya ne yazık ki dahil olan blues müzisyenidir. naif olmanın yanında aykırıdır da hem karakteri hem müziği. son albümü satılık'ı yaptıktan sonra manidar bir "yaşamak istemem artık aranızda" şarkısıyla köprüden atlayarak intihar etmiştir 15 ağustos 2001'de. senin dik duruşuna, insanlıktan yılışına ölünür be yavuz, nitekim bunu sende görmüşsün. yine de insan keşke diyor be
kitap okuma kültürü çocukluktan beri süregelen ve okuduğu kitapları zihnine, yazarları üzerinden fihristleme düsturunda olan insanlar için kült bi isim olma durumu teşkil eden yazardır. çeviriler üzerinden konuşmak pek sağıklı olmasa da, okuduğum türkçe çeviri kitapları üzerinden genel izlenimim, romanlarında net bi anlatımı olduğu yönünde. boşluklu bir olay dokusundan ziyade tahmin edlebilir, öngörülebilir; yormayan, kafa karıştırmayan bir olay örgüsü tercih eder. tek bi patlamayla zirveye oynar, onun dışında kitap boyunca sakin sularda ilerliyormuş hissi uyandırır. benim favorim tom sawyer'ıdır.
naif müziklerin, hoş sözlerin, güzel bi ruhun adamıdır. dinlemekle bitmeyenlerden, insanda hisler yaratmanın üstadı.
"ortaçgil'i sever misiniz? öyleyse devam,
her şey tamam, uyum yerinde.."
"ortaçgil'i sever misiniz? öyleyse devam,
her şey tamam, uyum yerinde.."
kendisini hor gören, beğenmeyen çevrelere son yaşında "erken gittin, değerini bilemedik" dedirtmiş sanat adamıdır. beste yapmamasından ötürü sanatçı diye değerlendirmek istemeyen çevreler var lakin yüreklere değmeyi başarmış, baba olmuş bu adamın hakkını "üstat" demeden vermek çok zor. ortaçgil de söyledi şebnemde, teoman da söyledi arabesk de.. her ne söylediyse ağzına diline yüreğine sağlık. ruhu şad olsun
https://www.youtube.com/watch?v=lLzsrACFbbA
şaka bi yana mal mısınız sayın misvak? bok atacak başka bi şey kalmadı mı? gereksizin önde gideni derginizin, saçmalığın dibi karikatürü için vicdanınızın en temiz yerine (dekor ya, yok öyle bi yer) koymalarını diliyorum
şaka bi yana mal mısınız sayın misvak? bok atacak başka bi şey kalmadı mı? gereksizin önde gideni derginizin, saçmalığın dibi karikatürü için vicdanınızın en temiz yerine (dekor ya, yok öyle bi yer) koymalarını diliyorum
"inanmadığın yerimden ağlıyorum sana, kalbimden"
bilmediğim bir arapçayla söylüyor kızın teki yanık yanık. hoş bildiğim bir arapça da yok ya. eskiden bir zaman “acı çeken kadın sesi seviyor olmak”la nitelemiştim bir arkadaşımın müzik zevkini. hakikaten söylerken acı çekiyor olduğu belli olan bir kızın şarkısını dinletiyor şu an bana zaman, o arkadaş vasıtasıyla. ne bir sitem var sesinde, ne bir kızgınlık… bıkkın bile değil tam olarak, bıkmış ama ne bıkmış! yorgunluk olmuş damarları; bıkkınlık kol geziyor parmak uçlarında, ses tellerinde… kan olması gereken her yerde… ki her tarafı kan zaten.
bir sigara yaktırıyor sonra rüzgar sana. esintiye dayanamıyor çabuk yanıyor, bazı toprakta buğdayın geç olması gibi. hasat edilmeyi beklerken, talan edilmiş ekinler gibi esiyor rüzgar. tanımadığım adamlar geçiyor sonra yanından yaşı yaşı olmuş. rüzgar gibi esip geçiyor kimi, mavzer gibi delip geçiyor biri. hasret oluyor yaran delindiği yerden, yara izlerinin adam ediyor seni, ya da insanlıktan çıkarıyor. insanlık, insanlıktan çıktı çıkalı, insandan mı çıktı; insanı insandan mı çıkardı belli değil. bu insanlıktan çıkmış insanlar nasıl insanlardan, insandan çıkmış olabilir? giren çıkan insana inansan, inanmazsan; inanmasan insana ayrı. inansan insan mı kaldı, nisan geçti de bir insan geçmedi içten; inansan geçecekti de derim kalın, nasıl ulaşsın etimin derinliklerine?
sağ gözüm yaşarıyor bir zamandan beri. bir başkası ağlıyor da bir damlasını iki kirpiğimin arasına bir bırakıyor gibi. bir insan nasıl ağlayamayacak hale gelir? bir damla yaş nasıl her derdin yükünü sırtlar masumiyeti kalmamış bi su parçası olmasına aldırmadan? kirletilmiş dertlerle bezeli siyah geceler benim, benim bile olmayan gözyaşlarım. akmamaları akmamalarından… ağlayacak yahut anlatacak kadar ne yaşadık ki hayat dediklerinde? “çehov hayat” da beylik laf. durağanlığın anlamlı bir kalitesi olduğunda durağanlık da durağanlık! küçük bir kız çocuğu olacak kadar vaktim olmasını dilerdim. “bazı şarkılarda ağlamak için kürtçe bilmeye gerek yok” türevli bir laf ediliyor ya o filmde, ne güzel laf be. acının dili, dini yok ki; yaktığı yer var, sigara gibi. duman altı oluyorsun, boğuluyorsun da görmüyorlar seni, tüten ciğerlerinin yanık kokusunu bir sen alabiliyorsun, alabiliyorsan; bazen onu bile alamıyorsun, bazen de kokusu bile olmuyor zaten. dertler dağ oluyor; ağzını dilini dağılıyor mıh gibi kapanıyor çenen, kopasıca dilin çığlık atmaktan aciz. uzaklara daldığı yerden yeşil bir dal saplıyorlar gözlerine… ama kaç bir tane? bedenin zangır zangır titriyor da mecalin yok titremeye…
sağ gözüm yaşarıyor dedim ya, bir insanın gözü bile tek olur mu? sağı solundan gayrı, solu sağından aciz... gözlerim yalnız gözlerim! gözlerim, yalnız gözlerim... çoğu takıları yalan. gözüm, anca gözüm gibi; gözün gibi benim, gözüm gibi gözümde… gözden ırak özünde anca sözden söze. haydan gelen huya gitmesi gibi gidiyor bazen bazen, bazenler bazılar... benden gidenler, allah'a gidiyorsa hoş gidişler ola. gidişler gidene kolay ya, git allah'a kolaysa. gidişler gidene kolay, çıkışlar bana kapalı.
bi ateş ne kadar yanar? üstüne bastıkça ne kadar sönmez bir kadın? yanmak nereye kadar? yangın olurmuş su bile... suyu yakan bana ne yapmaz? ateşi söndüren su beni nasıl söndürmez? söndüm desen o nasıl bir dönüş ki var olmamışcasına ağır.madde maddeyken ağır, yokken de yok. bitince bitiyor da bitmeyle bitmiyor.ölmeyle gitmeyle de gidilmiyor.kaç türlü ölmekten kaç türlüsü kaç türlü ama bi türlüsü var ki bi türlü çaresi yok, lafına gerek de yok. onun dışındakiler yazdırıyor beni, diğeri öldürüyor. kalem kırılıyor çünkü, çünkülerle. yazmaya kağıt kalmasa da kağıt mağıt olmuyor dert o zaman… defter oluyor.
yazmakla bitmez de yazmalar bitti.
bir sigara yaktırıyor sonra rüzgar sana. esintiye dayanamıyor çabuk yanıyor, bazı toprakta buğdayın geç olması gibi. hasat edilmeyi beklerken, talan edilmiş ekinler gibi esiyor rüzgar. tanımadığım adamlar geçiyor sonra yanından yaşı yaşı olmuş. rüzgar gibi esip geçiyor kimi, mavzer gibi delip geçiyor biri. hasret oluyor yaran delindiği yerden, yara izlerinin adam ediyor seni, ya da insanlıktan çıkarıyor. insanlık, insanlıktan çıktı çıkalı, insandan mı çıktı; insanı insandan mı çıkardı belli değil. bu insanlıktan çıkmış insanlar nasıl insanlardan, insandan çıkmış olabilir? giren çıkan insana inansan, inanmazsan; inanmasan insana ayrı. inansan insan mı kaldı, nisan geçti de bir insan geçmedi içten; inansan geçecekti de derim kalın, nasıl ulaşsın etimin derinliklerine?
sağ gözüm yaşarıyor bir zamandan beri. bir başkası ağlıyor da bir damlasını iki kirpiğimin arasına bir bırakıyor gibi. bir insan nasıl ağlayamayacak hale gelir? bir damla yaş nasıl her derdin yükünü sırtlar masumiyeti kalmamış bi su parçası olmasına aldırmadan? kirletilmiş dertlerle bezeli siyah geceler benim, benim bile olmayan gözyaşlarım. akmamaları akmamalarından… ağlayacak yahut anlatacak kadar ne yaşadık ki hayat dediklerinde? “çehov hayat” da beylik laf. durağanlığın anlamlı bir kalitesi olduğunda durağanlık da durağanlık! küçük bir kız çocuğu olacak kadar vaktim olmasını dilerdim. “bazı şarkılarda ağlamak için kürtçe bilmeye gerek yok” türevli bir laf ediliyor ya o filmde, ne güzel laf be. acının dili, dini yok ki; yaktığı yer var, sigara gibi. duman altı oluyorsun, boğuluyorsun da görmüyorlar seni, tüten ciğerlerinin yanık kokusunu bir sen alabiliyorsun, alabiliyorsan; bazen onu bile alamıyorsun, bazen de kokusu bile olmuyor zaten. dertler dağ oluyor; ağzını dilini dağılıyor mıh gibi kapanıyor çenen, kopasıca dilin çığlık atmaktan aciz. uzaklara daldığı yerden yeşil bir dal saplıyorlar gözlerine… ama kaç bir tane? bedenin zangır zangır titriyor da mecalin yok titremeye…
sağ gözüm yaşarıyor dedim ya, bir insanın gözü bile tek olur mu? sağı solundan gayrı, solu sağından aciz... gözlerim yalnız gözlerim! gözlerim, yalnız gözlerim... çoğu takıları yalan. gözüm, anca gözüm gibi; gözün gibi benim, gözüm gibi gözümde… gözden ırak özünde anca sözden söze. haydan gelen huya gitmesi gibi gidiyor bazen bazen, bazenler bazılar... benden gidenler, allah'a gidiyorsa hoş gidişler ola. gidişler gidene kolay ya, git allah'a kolaysa. gidişler gidene kolay, çıkışlar bana kapalı.
bi ateş ne kadar yanar? üstüne bastıkça ne kadar sönmez bir kadın? yanmak nereye kadar? yangın olurmuş su bile... suyu yakan bana ne yapmaz? ateşi söndüren su beni nasıl söndürmez? söndüm desen o nasıl bir dönüş ki var olmamışcasına ağır.madde maddeyken ağır, yokken de yok. bitince bitiyor da bitmeyle bitmiyor.ölmeyle gitmeyle de gidilmiyor.kaç türlü ölmekten kaç türlüsü kaç türlü ama bi türlüsü var ki bi türlü çaresi yok, lafına gerek de yok. onun dışındakiler yazdırıyor beni, diğeri öldürüyor. kalem kırılıyor çünkü, çünkülerle. yazmaya kağıt kalmasa da kağıt mağıt olmuyor dert o zaman… defter oluyor.
yazmakla bitmez de yazmalar bitti.
Özellikle mezun olamadığın halde dönemdaşlarınla törene gidiyorsan iyice anlamsızlaşan etkinlik. Hele bir önceki mezuniyet iyi geçmediyse. Üniversiteden mezun olmak son aşama olduğundan gergin de bir yandan. Bir de bildiğiniz gibi, mezuniyetler deli fişek kutlamalara sahne olan efsane yerler değil. Öyle olsaydı bile kafasımda problemler olmayacak insanın
uğurlusunu bilmem de 10 uğursuz nalet piç ve karaktersiz bi sayı
(illa bunla ilgili açıklama gerekiyorsa da yazarların hayatını olumlu yönde etkilediğine inandığı sayılara dair veri tabanı oluşturma haraketidir)
(illa bunla ilgili açıklama gerekiyorsa da yazarların hayatını olumlu yönde etkilediğine inandığı sayılara dair veri tabanı oluşturma haraketidir)
şahane bir ırk
(tam olarak nesi tanım değil anlamadığımdan düzeltmede bulunamadım)
(tam olarak nesi tanım değil anlamadığımdan düzeltmede bulunamadım)
aaa tanıdık yahu bu, kendisiyle pek sevişiriz
şimdilerde ellli yaşlarda olan, bir dönemin zihnine nüfuz etmiş japon şarkıcıdır
içim düğüm, içim bütün, içim top top, içim pare pare. içlik dediğiniz bir tane değil ki bir hali olsun. hal hal ayak fetişişti geziyor, kombinezonuyla. ama öyle ne güzel, ne de etkili, babaanneme benziyor. bir şizofrenin el yazısı ne kadar olur? bir disleksilininki kadar değil, bir epilepsilininki kadar hiç değil, afazisi olan kadar belki.
cahil kuzum bunlar, sen bilmedikçe yazacağım; okuyacağın üç beş kifayetsiz kelime gıyabında. kelimelere erişemedikçe lisansın crack'lisini bul, lakaplarımla döv emeğimi. google'a bakarak oku beni ve uzak dur. yaklaşırsan tırmalarım, tükürürüm ama en kötü üstüne işerim. henüz insan içinde sıçma yeteneğine sahip değilim. dikizliyorsun diyeceğim, ayıp edeceğim... ama gözetliyorsun, gözlerin yuvalarında çaprazlanırcasına. kör olacaksın hemşerim!
lafı dan diye söylemek karakterden ziyade yeteneğim bazen. şimdi şurda bağırıp, dersi dağıtmama ne engel? içim kan ağlıyor anne insan annesi için "kesin benzin içiyor" der mi? ama bana hamileyken içmiş işte. kezzap içse daha iyidi be. nefes alamıyorum, yaşayacak yerlerim ağrıyor. teyzem umredeyken beddua mı etti nedir? her tarafımdan bakın, hep askerden yeni dönmüş gibi olduğum bi gerçek. mimarlık tarihi dersi beni, katil balinaların katledilişi üzerine belgesel izlercesine duygulandırıyor. hayır demeyi beceremiyorum, hayır deyince içim parçalanıyor. vücudumdan et isteyen insanlara bile kesip kendimi veresi geliyor da, bi "hayır" çıkmıyor ağzımdan. kendimin en kötü düşmanıyım. dile gelmeyen cümlelerimin en kötü hatibi. kendi kendimi tekrara öyle çok düşüyorum ki klişelerim perişan. alıntılarım, bulunduğum atıflar harap. kara üzüm habbeleri gibi özgürlüğü zihnimin. en iyi ihtimalle özerk. kerkük'ün zindanına benle birlikte bi kaç katalan, biraz zenci, biraz da iskandinav atın.
yakın zamanda bir ırkçıya daha denk gelirsem kafamdaki türk kemiğini kafasına vura vura döveceğim onu. benim kafam kalın, canı yanmaz; o düşünün.ha diyeceğim o ki beynim almıyor, iç sesini kaybeden insandan hayır gelir mi? arzum onan'ın kızlık soyadı gibiyim, kim bilir ne? fesane binası gibiyim aslında, bi özelliğim vardı ama hatırlamıyorum.
geometrimi ve kimyamı bozdula benim, fiziğim zaten kötü. bu işlerin matematiğine de kafamın basmayacağı kadar türkçesizim. eskiden insanları köpek gibi severdim. artık köpek bile sevmiyorum. köpeğim beni görünce ardını dönüyor. beni canlı cansız herkes terk ediyor. yoruldum bee, en iyi ihtimalle yirmi sene oldu. karın ağrım ve şakak sızım mahvediyor beni. düşünceleri bile semiremez oldu, ben yerken bir yandan içim içimi yediğinden cılızladım. strüktüre dair anlamadığım meseleler döndükçe; moment hesaplanamaz hale geliyor benim için, yazım okunamaz hale geliyor senin için.
başımda hale var demedim, kötü kadından kadı olsa ayın on yedisi kutlama günü olur. şaka yahu, neo liberal radikaller ve marksist feministler gazap etmesin hemen. bilmediğiniz kelimelerden yol yapacağım kendime, benden selam söyleyin o nazlı beyaz şapkalı yare. şaka yahu, şapka sarp'ta, miğfer nerde? bilmiyorum işte. benle iç dedim de, bir yudumu çok gördüler. neyseki ben muhafazakarım, muhafaza ediyorum... yuvarlak masayı. eski şövalyelerden bi ben kaldım be azis'im, "sen beni bi de tek çek" ; ayy, "gençliğimde gör" diyecektim de demeçler karışmaz olaydı. yaprak dediğin bir garip yazardır, yazar durur; okuyan olmasa da olur, hatta ne iyi olur! anlamayacak, yanlış anlayacak, benimseyecek, ahkam kesecek kavimden allah muhafaza. büyük baştankara konsun damınıza, fiyu uçsun yolunuza, halkalı cılıbıt tüyü insin karnınıza
cahil kuzum bunlar, sen bilmedikçe yazacağım; okuyacağın üç beş kifayetsiz kelime gıyabında. kelimelere erişemedikçe lisansın crack'lisini bul, lakaplarımla döv emeğimi. google'a bakarak oku beni ve uzak dur. yaklaşırsan tırmalarım, tükürürüm ama en kötü üstüne işerim. henüz insan içinde sıçma yeteneğine sahip değilim. dikizliyorsun diyeceğim, ayıp edeceğim... ama gözetliyorsun, gözlerin yuvalarında çaprazlanırcasına. kör olacaksın hemşerim!
lafı dan diye söylemek karakterden ziyade yeteneğim bazen. şimdi şurda bağırıp, dersi dağıtmama ne engel? içim kan ağlıyor anne insan annesi için "kesin benzin içiyor" der mi? ama bana hamileyken içmiş işte. kezzap içse daha iyidi be. nefes alamıyorum, yaşayacak yerlerim ağrıyor. teyzem umredeyken beddua mı etti nedir? her tarafımdan bakın, hep askerden yeni dönmüş gibi olduğum bi gerçek. mimarlık tarihi dersi beni, katil balinaların katledilişi üzerine belgesel izlercesine duygulandırıyor. hayır demeyi beceremiyorum, hayır deyince içim parçalanıyor. vücudumdan et isteyen insanlara bile kesip kendimi veresi geliyor da, bi "hayır" çıkmıyor ağzımdan. kendimin en kötü düşmanıyım. dile gelmeyen cümlelerimin en kötü hatibi. kendi kendimi tekrara öyle çok düşüyorum ki klişelerim perişan. alıntılarım, bulunduğum atıflar harap. kara üzüm habbeleri gibi özgürlüğü zihnimin. en iyi ihtimalle özerk. kerkük'ün zindanına benle birlikte bi kaç katalan, biraz zenci, biraz da iskandinav atın.
yakın zamanda bir ırkçıya daha denk gelirsem kafamdaki türk kemiğini kafasına vura vura döveceğim onu. benim kafam kalın, canı yanmaz; o düşünün.ha diyeceğim o ki beynim almıyor, iç sesini kaybeden insandan hayır gelir mi? arzum onan'ın kızlık soyadı gibiyim, kim bilir ne? fesane binası gibiyim aslında, bi özelliğim vardı ama hatırlamıyorum.
geometrimi ve kimyamı bozdula benim, fiziğim zaten kötü. bu işlerin matematiğine de kafamın basmayacağı kadar türkçesizim. eskiden insanları köpek gibi severdim. artık köpek bile sevmiyorum. köpeğim beni görünce ardını dönüyor. beni canlı cansız herkes terk ediyor. yoruldum bee, en iyi ihtimalle yirmi sene oldu. karın ağrım ve şakak sızım mahvediyor beni. düşünceleri bile semiremez oldu, ben yerken bir yandan içim içimi yediğinden cılızladım. strüktüre dair anlamadığım meseleler döndükçe; moment hesaplanamaz hale geliyor benim için, yazım okunamaz hale geliyor senin için.
başımda hale var demedim, kötü kadından kadı olsa ayın on yedisi kutlama günü olur. şaka yahu, neo liberal radikaller ve marksist feministler gazap etmesin hemen. bilmediğiniz kelimelerden yol yapacağım kendime, benden selam söyleyin o nazlı beyaz şapkalı yare. şaka yahu, şapka sarp'ta, miğfer nerde? bilmiyorum işte. benle iç dedim de, bir yudumu çok gördüler. neyseki ben muhafazakarım, muhafaza ediyorum... yuvarlak masayı. eski şövalyelerden bi ben kaldım be azis'im, "sen beni bi de tek çek" ; ayy, "gençliğimde gör" diyecektim de demeçler karışmaz olaydı. yaprak dediğin bir garip yazardır, yazar durur; okuyan olmasa da olur, hatta ne iyi olur! anlamayacak, yanlış anlayacak, benimseyecek, ahkam kesecek kavimden allah muhafaza. büyük baştankara konsun damınıza, fiyu uçsun yolunuza, halkalı cılıbıt tüyü insin karnınıza
lisede matematikle yeniden barışmama vesile olan konuların konusudur. fizik, geometri demeden; utanmasa kimyada biyolojide de karşımıza çıkacak olan başlıktır.
evinde çiğ köfte yapılmamış insan versusu. neden seçim yapacakmışız arkadaş? ikiside
çevrelerde kendini karşındakinin yerine koymak olarak bilinen içi seni dışı beni yakan iletişim biçimidir
baş, gövde, kollar, bacaklar ve taşaklar şeklinde bölmüş olması muhtemeldir
denk gelince can sıkan 'he yaa' denilen kuralları kapsar
teoman - hayalperest
"hayalperest'im, güzel hayaller peşinde (!)
çok gençsin
yanlış insanlar kalbinde"
(yani demek istediğim belki sevişiriz favorisi atmanın hayalperestlik belirtisi olduğuydu. bunu böyle açıklıyor olmak okuyucu zekasını sorgular gibi hissettiriyor, açıktır umarım)
"hayalperest'im, güzel hayaller peşinde (!)
çok gençsin
yanlış insanlar kalbinde"
(yani demek istediğim belki sevişiriz favorisi atmanın hayalperestlik belirtisi olduğuydu. bunu böyle açıklıyor olmak okuyucu zekasını sorgular gibi hissettiriyor, açıktır umarım)
"şarkıyı kız olanın yüzüne sür" lafıyla beni mahveden adamdır